« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Halim Kaya

29 Ara

2025

YAKUP CEMİL, Hayatı Ve Divan-ı Harp Sorgu Tutanağı

29 Aralık 2025

Hasan Ali Polat Hoca’nın daha önce 2025 yılında ilk baskısını yapan son kitabı “İttihatçı Bir Fedakâr ve İttihatçı Bir Milli Teşkilat: Galatalı Şevket Bey ve Karakol Cemiyeti” adlı kitabını okumuş ve her satırındaki bilgi yoğunluğu dolayısıyla laf salatası yapmadığı için çok beğenmiştim. Okuduğumuz ilk kitabını gönderirken “25 Ekim 2025 tarihinde “Halim Kaya Ağabeyimize selam, kelam ve muhabbetle… Keyifli okumalar” diyerek adımıza imzaladığı “Yakup Cemil, Hayatı ve Divan-ı Harp Sorgu Tutanağı” adlı bu kitabını okumadan İttihat ve Terakki okumalarımızın eksik kalacağı düşüncesiyle okumaya başlıyorum.

Hasan Ali Polat Hoca’nın yazmış olduğu birçok kitap içersinden benim okuduğum bu ikinci kitabı olan “Yakup Cemil, Hayatı ve Divan-ı Harp Sorgu Tutanağı” adlı bu kitabın da Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanmıştır. İlk baskısı 2022 tarihinde yapılan “Yakup Cemil, Hayatı ve Divan-ı Harp Sorgu Tutanağı” kitabının ikinci baskısı hemen bir sene sonra 2023 yılında İstanbul’da yapılmış. Hemen bir sene sonra ikinci baskısının yapılmış olması Yakup Cemil’i bilenlerin ve İttihat ve Terakki ile ilgilenen benim gibi ilgililerin dikkatini çekmiş ki ikinci baskıyı yapmak zorunda kalmış.

Hasan Ali Polat Hoca’nın yazmış olduğu “Yakup Cemil, Hayatı ve Divan-ı Harp Sorgu Tutanağı” kitabı kitabın künyesinin yazıldığı ilk yapraktan sonraki üçüncü sayfada Hasan Ali Polat hakkında kısa ve öz bir “biyografik bili” veriliyor. “İçindekiler”, “Kısaltmalar” ve “Ön Söz” ile devam ediyor. Kitabın ana gövdesi “Giriş”, “Yakup Cemil’in Hayatı”, “Münferit Sulh, Hükümet Tebdili meselesi ve Nihayet”, “Sonuç” kısmında oluşuyor. Kitabın ikinci bölümü diyeceğimiz “Yakup Cemil Meselesi Divan-ı Harp Sorgu Tutanağı” başlığı kendisi ile ilgili ifade vermiş zatların ifadelerinden oluşan 4 sayfalık alt başlıktan oluşuyor. Üçüncü bölüm denilebilecek “Yakup Cemil Meselesi ile İlgili Müteferrik Evrak” üst başlığı da birçok alt başlıktan oluşmaktadır. Kitap “Kaynaklar”, “Yakup Cemil (1884-1916)” ve “Dizin” ile son bulmaktadır. Hasan Ali Polat Hoca’nın yazmış olduğu “Yakup Cemil, Hayatı ve Divan-ı Harp Sorgu Tutanağı” kitabı kitap bu muhtevayı 758 sayfada cem etmekte olup, hani derler ya tuğla gibi hacimli bir kitap. Böyle bir kitap yazabilecek zihin ve kabiliyete sahip Hasan Ali Polat Hoca’nın Allah kalemin kuvvet dimağına sağlık versin ki daha bize birçok kitap yazabilsin.

Hasan Ali Polat Hoca daha kitabın başında ilk sözü olarak “Ön Söz”de nasıl bir adamın hakkında yazılmış kitabı okuyacağımızı haber veriyor. “İttihat ve Terakki Cemiyeti söz konusu olduğunda özellikle de fedailerden bahsedildiğinde akla ilk gelen isimlerden birsi Yakup Cemil’dir.”ve “(Pireyi gözünden vuracak derecede nişancı) olduğu herkesçe malum olan Yakup Cemil, II. Meşrutiyet’in ilanı sürecinde suikastlarla adından çokça söz ettirir.” (s.18) ifadeleriyle vatan ve millet için hiç gözünü kırpmadan insan öldüren ancak devleti tarafından yargılanarak kurşuna dizilirken de “ifadenizi imza ediniz” dendiğinde hiç itiraz etmeden “imza edeyim” diyerek hiç düşünmeden ölümüne imza atan bir can-ı fedadır. “Çünkü O kendini ittihat ve Terakki’ye adeta ‘vakf’etmiş bir fedaidir.” ve “Cemiyet menfaatleri doğrultusunda hareket eder.” (s.21) Her ne kadar burada ‘cemiyet’ kelimesi ile Hasan Ali Polat Hoca İttihat ve Terakki Cemiyetini kast etmiş olsa da İttihat ve terakki Cemiyetinin amacı Türk milletini esaretten vatanını işgalden kurtarıp selamete erdirmek olduğundan biz Yakup Cemil’in amacının içinde yaşadığı toplumun amacı olduğu manasında da düşünmeliyiz.

Hasan Ali Polat Hoca’nın kitapta Ömer Naci’ye atfettiği ancak verdiği bilgiye göre Ömer Naci hakkında “Ömer Naci” adında yazdığı biyografik eserde Fethi Tevetoğlu’nun Yahya Kemal Beyatlı’ya ait olduğunu söylediği “İttihat ve Terakki kırk mecnundan mürekkep bir heyettir, … Yakup Cemil de mecnunü’l-mecânin!” (s.24) ifadesindeki “mecnunlar mecnunu” ya da sadece bir özelliğinden dolayı mecnun olarak adlandırılmayan “mecnunluğun bütün özelliklerini kendisinde toplamış” birisi olarak görülen Yakup Cemil.

Yakup Cemil, Kafkas Göçmeni bir Çerkes olan Gümrük Odacılarından Mehmet Cemal Efendi ve eşi Servet Hanım’ın çocuğu olarak 1880 ya da Hasan Ali Polat Hoca’ın esas aldığı 1884 tarihinde doğmuş, ilk ve rüştiye tahsilinden sonra Dersaadet İdadisine (Kuleli Askeri İdadisi) kaydolarak buradan mezun olmuş, 14 Şubat 1907’de Mekteb-i Harbiye’ye kaydolmuştur. Sınıf Arkadaşı Hasan Amcaya göre “Yakup Cemil, mektepte beş vakit namazında, çok sakin, karıncayı incitmekten sakınan bir çocuktur.” (s.25-26) okuldaki derslerinden Akaid-i Diniye dersinden de 45 üzerinden 45 alması (s.27) sınıf arkadaşı Hasan Amcanın söylediklerini tasdik eder. Ancak öğrencilik yıllarında “çok sakin, karıncayı incitmekten sakınan bir çocuk” iken ileriki dönemlerde bir fedai olması bize bu işi vazife icabı ve şartların gereği olarak yapmak zorunda olduğunun işaretini verir.

“Yakup Cemil (319-127) Mekteb-i Harbiye’den mülazım-ı sâni (teğmen) rütbesiyle mezuniyeti akabinde 25 Ağustos 1903’te üçüncü Orduda görevlendirilir.” (s.28) Nitekim Hasan Ali Hoca da Makedonya’daki orduda görev yapan Yakup Cemil’in karakterinin oluşması hakkında bizim yukarıda ifade ettiğimiz kanaatimiz destekler mahiyette düşünmektedir. “Makedonya’nın nevi şahsına münhasır durumu tüm İttihatçıları olduğu gibi ‘Pireyi gözünden vuracak kadar nişancı” olan Yakup Cemil’i de derinden etkiler. Onu 2geleceğine damga vuracak şekilde biçimlendirir.” (s.28) Yani Yakup Cemil eğitim çağlarında sakin ve mütedeyyin bir çocuk iken Sırp, Yuna, Bulgar, Arnavut ve Makedon çeteler ile giriştiği mücadelede göze göz dişe diş almadan meşru zeminlerde bir devletin adli vakalarını çözmek için takip ettiği yolu takip ederek mücadele etmenin ve başarılı olmanın mümkün olmadığını tecrübe ederek öğrenmiştir.

“Yakup Cemil, 1908 Haziran’ının ilk günlerinde ittihat ve Terakkiye katılır” (s.28) ve “Yakup Cemil, İttihat ve Terakki Cemiyetine iştirak ettikten sonra Cemiyetin fedai zabitan grubu içersinde yer alır.” (s.29) Kuşçubaşı Eşref Bey İttihat ve Terakki’nin fedai grubuna dair on kişinin “[Kuşçubaşı] Eşref Bey, Selim Sami, Süleyman Askerî, Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı, Âtıf [Kamçıl] Bey, Antepli Abdülkadir Bey, Topçu İhsan [Eryavuz], Filibeli Hilmi Bey ve İzmitli Mümtaz Bey” (s.29) isimlerini vermektedir. Ve bu on kişiye Kuşçubaşı Eşref Bey, daha dünyada iken Peygamber efendimiz tarafından Allah tarafından Cennetle müjdelendikleri müjdelenen on sahabenin isimlendirilmesinden mülhem olarak “Aşare-i Mübeşşere” demektedir.

İran’daki Meşrutiyet’in iptal edilmesi üzerine Halil Bey liderliğinde bir grup İttihatçı İran’daki İran İnkılâp Cemiyetine destek olmak için İran’a gönderilir. Halil Bey’in ‘Her biri bir bölüğe bedel’ dediği bu grubun içinde Yakup Cemil, Mülazım Filibeli Hilmi, Mustafa Necip, Ömer Naci ve İranlı Sait Selmasi vardır (s.35). 31 Mart Vakıası patlak verince Hali Bey ve Yakup Cemil Van’a oradan da Erzurum’a geçerler. Erzurum’da mektepli subayların öldürülmesi fitnesini çıkardığı anlaşılan Kara Yusuf Paşa ile görüşen Hali Bey’in geç kalması üzerine ‘Halil Bey’e bir şey mi oldu’ diye endişelenen Yakup Cemil etrafı asker ile çevrili konağa dalar ve “nerde kaldın be Halil?” diye sorar. Hali Bey daha sonra bu husus “Yakup Cemil’in mangalarla [asker ile] çevrili konağa dalması, umursamadan [doğru bir ifade ile korkusuzca olması gerekir] yukarı koşmasından ben mahcup oldum” diyerek bahseder. Erzurum’dan da İstanbul’a giderler(s.38).

Adana’da Ermeni olayları baş gösterince, olaylar Adana Valisi Cemal Bey tarafından sert tedbirlerle bastırılır. Bu arada Yakup Cemil de İttihat ve Terakkinin adan müfettişi olarak görevlendirilir (s.39). Ancak “Yakup Cemil, İttihad ve Terakki Cemiyeti Adana müfettişi iken 1910 senesinde görevli olarak Afganistan’a gider.” (s.40) Çünkü Yakup Cemil sadece asker bir İttihatçı değil hem fedai hem de Teşkilat-ı Mahsusa elemanıdır. Asker vasfıyla Afganistan ordusunun düzenlenmesine 7 Ocak 1911’de (s.40) geriye dönene kadar çalışır.

Adana’ya Ermeni isyanını bastırmaya yardım etmek için giden Yakup Cemil’in Adana’da 16 yaşında ihtida eden bir Yahudi kızla evlendiğini yazan Alman gazeteci olayını aktaran Hasan Ali Polat devlet memurlarının Yakup Cemil’e bakışını da “Ancak bu hadise Yakup Cemilin valiye kafa tutacak kadar salahiyeti kendisinde gördüğünü ve Cemiyet mensubu bir fedai olduğu için de kendisinden çekinildiğini göstermektedir.” (s.43) diyerek dile getirir.

Yukarılarda Kuşcubaşı Eşref’in verdiği on kişilik İttihat ve Terakki Cemiyetinin Fedai Grubunun ismini vermiştik, Ziya Şakir’de bu fedai grubunun asker kanadından “Mümtaz Bey, Yüzbaşı Abdülkadir Bey, Mülazım Mustafa Necip, Mülazım Yakup Cemil, Mülazım Siyami, Mülazım İrfan, Mülazım Beyrutlu Hüsnü, Yüzbaşı Halil Bey, Mülazım Filibeli Hilmi, Mülazım Yemenli Veysi, Topçu Yüzbaşı Hamdi, Jandarma Yüzbaşısı Resneli Mehmet Ali, Kaun Zabiti Mülazım İsmail Bey” (s.44) isimlerini saydıktan sonra sivil kanadan da “Telgraf Muhabere Başmemuru İbrahim, Gümrük Memurlarından Bahri, Selanik Eşrafından Nafiz Bey’in Birederi Mehmet, Topçu Mehmet Torunu Hasan, Gümrük Memurlarından Cemil, Gümrük Memurlarından Hüseyin, Yorgancı Mustafa Bey”in (s.44-45) isimlerini veriri. Bütün bu isimler İttihat ve Terakki Cemiyetinin bir fedai grubunun bulunduğunu doğrulasa da cinayetlerin katilleri bilinmediği için işlenmiş siyasi cinayetleri İttihat ve Terakki Cemiyetinin fedai grubunun işlediği hatıratlarda, gazete ve diğer vasıtalarla tahminen anlatılır.

Yakup Cemil’in nişancılığı hususunu Refii Cevad’dan Aktaran Hsan Ali Polat “Yakup Cemil’in vuruş tarzı değişmez. Sanki öldürdüğü kurbanının cesedine bir imza atar.” der. “Ne Gibi?” sorusuna da “Ne gibi olacak? Yakup Cemil, bir kurşun atar, iki değil. Attığı tek kurşunla da ölüm yerinden vurur. Onun tabancasını doğrulttuğu adamın sağ kalabilmesine imkân yoktur.” (s.49) Refii Cevad’ın cevabını alığını aktarmaktadır.

İtalyanların sudan bahanelerle Trablusgarp’ı işgal etmeleri üzerine Enver Paşa’nın gerilla-çete savaşlarıyla karşı çıkılması teklifi Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa tarafından da kabul görünce (s.53) Enver Paşa, Halil Bey, Mustafa Kemal, Mümtaz Bey, Ömer Naci, Süleyman Askeri gibi isimler yerli halkla mücadeleye katılmak üzere Trablusgarp’a giderler (s.53). “Yakup Cemil, 15 Ekim 1911’de Mustafa Kemal, Sapancalı Hakkı, Ömer Naci gibi isimler Trablusgarp yolculuğuna [birlikte] çıkarlar. Meşakkatli bir yolculuğun ardından Mısır’a, ordan da Trablusgarp’a ulaşır. [Yakup Cemil] Sapancalı Hakkı ve Mümtaz Beylerle Bingazi Kuvvetleri Kumandanı Enver Bey’in maiyetine girer ve Enver Bey’in emrinde kol kumandanı vazifesiyle yerli mücahitlerle birlikte İtalyanlara karşı mücadele eder.” (s.53-54)

Hükümet değişikliğini düşünen İttihat ve Terakki Cemiyeti Nazım Paşa’ya Sadrazamlık teklif etmişti. İttihat ve Terakki karşıtı İtilafçılar olarak bilinen grup da Harbiye Nazırı Nazım Paşa’ya sadrazamlık teklif etmiştir (s.64). Ancak Harbiye Nazırı Nazım Paşa Yakup Cemil tarafından öldürülür. Yakup Cemil’in Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı öldürmesinin karşılığı olarak ceazsı “Babıâli Baskını akabinde 4 Şubat 1913’te Yakup Cemil’in ‘siyasiyatla iştigal ettiği anlaşılmakla nispet-i askeriyesi’ Harbiye Nezaretinin tezkiresi üzerine Sultan Mehmet Reşat’ın irade-i seniyyesiyle kat’ edilir; askerlikle ilişiği kesilir.” (s.73) olur. Ancak bu ceza Yakup Cemil’in İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından korunduğu ve Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın öldürülmesinin de İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından uygun görüldüğü şeklinde yorumlanır.

Balkan Harbi çıkınca “Yakup Cemil, 19 Ekim 1912’de Mahmut Muhtar Paşa (Katıcıoğlu) kumandasındaki Üçüncü Kolordu bünyesinde 24.Alay, 2’inci Tabur, 5’inci Bölük’e Yüzbaşı rütbesiyle tayin edilir.” (s.74) Bulgarların Edirne’yi aldığı sırada ordunun haricinde orduya destek amacıyla Teşkilat-ı Mahsusa da kurulur. “Bâbıâlî Baskını sonrasında, Eşref Bey de İstanbul Merkezli Türkiye Teşkilat-ı Mahsusa’sının kurulduğundan bahseder.” (s.74) Fedailer Edirne’nin geri alınması talep ve görüşlerini doğrudan hükümete aktarmak için Babıâli ye giderler. Bu rada toplantı halinde olan Hükümet, Galip Vardar’a göre “Aylardan beri alınmayan karar yarım saat içinde tamamlandı. Bulgarlara karşı taarruza geçildi 30 Haziran 1913” (s.78) ifadesini Hasan Ali Polat “Kararın bu kadar hızlı bir şekilde alınmasında diğer hususların yanında fedailerin hem [İttihat ve Terakki] Merkezi-i Umumi[si] hem de hükümet nezdindeki baskılarının etkisi olduğu söylenebilir” (s.78) diyerek yorumlamıştır. “Nihayetinde 22 Temmuz 1913’te Osmanlı Ordusu Edirne’ye girer.” (s.78)

“11 Haziran 1913 tarihinde Mahmut Şevket Paşa katledilince Sultan Mehmet Reşat, aynı gün Said Halim Paşa’yı vekâleten bir gün sonra da asaleten sadrazam tayin eder.” (s.80) Ancak İttihat ve Terakki Cemiyetinin fedailer grubu Talat Paşa’nın ve Hacı Adil Bey’i kanide istemezler. Bu kararlarını Said Halim Paşaya söyleme görevi İzmitli Mümtaz, Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı ve Atıf Bey’e verilir.(s.80) “Görevi üstlenen fedailer, Merkezi Umumiye varmadan evvel Sadrazam Said halim Paşa’yı ziyaret eder ve Said Halim Paşa’dan Talat Bey ve onun tesir altında olduğunu iddia ettikleri Hacı Ali Bey gibi isimlere kabinede yer verilmemesini isterler.” (s.81) Said Halim Paşa Hacı Adil Bey’i kabineye almayacağını ancak Talat Paşa’nın gelmemsinin kendini sevindireceğini ancak almamak için kesin bir şey diyemeyeceğini İttihat ve Terakki Cemiyetinin sözcülük yapan fedailer grubuna söyler. Nihayet fedailer grubu bu ısrarından memleket ahvalinin kötü olmasını gerekçe göstererek kabinenin bir an önce kurulması için vaz geçer (s.81). Enver paşa’nın Harbiye Nazır olmasının en büyük destekçisi fedailer grubudur. Hata Yakup Cemil Enver Paşa’nın olduğu Apandisit ameliyatında doktoru tehdit ederek “eğer ameliyata Enver Paşa’ya bir şey olursa diyerek tabancasını gösterir” (s.83). Anca aynı “Yakup Cemil, sonra harp içinde Enver’in hayatına suikast etmek cürümüyle mahkûm oldu ve kurşuna dizildi.” (s.84) Her ne kadar siyasetin tutarsızlığını gösterse de aslında burada şiddet taraftarı ve her işin çözümünde şiddete başvuran kişilerin zamanla olayın çözümünden ziyade kendi söylediklerinin yapılması zehabına kapılıp kontrolden çıktıklarının da bir göstergesidir. “Yakup Cemil, sorgusunda Enver Bey gibi isimlerin önünü açılması kaydıyla Talat Bey’in nazırlığına rıza gösterdiğini belirtir ve ‘Eğer Cemal Paşa ve Enver Paşa, Fethi Bey gibi gençleri kabinenize alacağınızı vaat ederseniz ben şimdiden muvafakat ediyorum,’ der.” (s.85) 3 Ocak 1914’te mirliva olan Enver Paşa fedailerin desteği ile de Ahmet İzzet Paşa’nın yerine Harbiye Nazırı olur ve 8 Ocak [1914’te] de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) vazifesini üstlenir (s.85)

Kafkas cephesinde Ardahan’ın Rus işgalinden kurtarılmasında muvaffakiyet gösteren Yakup Cemil Bey “Harbiye Nazırı vekili Talat Bey tarafından 11 Ocak 1915’te teklif edilir ve 12 Ocak’ta Yakup Cemil, Bahattin Şakir, Rıza Bey, Nail bey ve Van Jandarma Fırkası Kumandanı Kazım Bey, Gümüş Muharebe İmtiyaz Madalya’sıyla taltif edilir.” Her ne kadar Ardahan Rus işgalinden kurtarıldıysa da mevcut güçler ile elde tutmak güçtür ve tekrar Rus işgaline maruz kalır.

Yakup Cemil İstanbul cezaevlerindeki mahkûmlardan oluşturduğu birliği ile Van’a giderken, Çorum’da mahkûm askerlerden birsi vatandaşın zorla parasını almak için hanımına ve çocuğuna işkence yapması üzerine bu mahkûm askere işkence yapmış ve sonunda bir ağaca başlatarak yaktırmıştır. Başka bir mahkûm asker de bir kadına musallat olması dolayısıyla ceza olarak tenasül uzvunu kestirdiği çeşitli hatıratlarda rivayet edilmektedir (s.96). Ayrıca “Yakup Cemil gayrinizamî harp hususunda çok yetenekli olmasına rağmen nizami harpte aynı yeteneği sergileyemez.” Yusuf Hikmet Bayur’a göre çete savaşlarında çok başarılı, ancak düzenli savaşta pek berecisidir (s.102). Düzenli harp istişare ve plan ve program gerektirdiği halde bu davranış şeklini Yakup Cemil’in istişareye yatkın olmaması, her şeyi başına buyruk hareket ederek yapması, aceleci ve kestirmeden yapmak istemesi gibi karakter özelliklerine bağlamak gerekir.

Yakup Cemil, Halil Bey’in ısrarları üzerine Musul’dan İstanbul’a aldırılınca Enver Paşa tarafından kendisine bir fırka komutanlığı verileceği söylenmesine rağmen “İtaatsizliği” ve “başına buyruk” oluşu kendisinden gizlenen sebepleri ve kanun da çıkarıldığını ileri sürerek Enver Paşa görev vermeyeceğini ifade eder. Ancak Mahmut Kamil Paşa’nın yanına gönderir. 1916 Mart’ının sonlarında bir gece döneklik ve münferit sulh üzerine düşünür (s.105) ve on beş maddelik bir İtilaf devletleriyle sulh yapılması halinde uzlaşma maddeleri kaleme alır. Bu maddelerin kabul edileceğine ise dair kanaate varışına sebep de Çanakkale ve Kutu’l-Amare zaferlerinin ellerini güçlendirdiğini düşünmesidir (s.109).

Yakup Cemil kaplıca ve hava değişimi tedavisi alması tavsiye edilen hanımının hastalığı dolayısıyla gittiği Bursa’da Prens Sebahattin’in kâtibi Satvet Lütfi Bey’in Servinaz Otelinde 15 gün kalan Yakup Cemil, burada Satvet Lütfü, Bursa Valisi İsmail Hakkı, Hüsrev Sami, Çanakkale Mebusu Atıf Bey, Diyarbakır Mebusu Hüseyin Kadri bey ile görüşür (s.110). Dönüşte İttihat ve Terakki hükümetini değişmesi yönünde fikirler ileri sürer. İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerinin bazıları tarafından Yakup Cemil Bey’in bu fikirlerinde Satvet Lütfü ile yaptığı görüşmenin tesiri olduğu düşünülür. “Çünkü Satvet Lütfi’nin İsmail Canbolat’la görüşmesi esnasında sulh bağlamındaki ifadeleri temelde Yakup Cemil’in maddeleriyle örtüşmektedir. Nitekim bu benzerlikten dolayı Satvet Lütfi de zanlı konumuna düşer.” (s.111) Hasan Can Polat’a göre İttihat ve Terakki’ye kendi içinde hükümetin değişmesi yönünde ilk muhalefettir Yakup Cemil.

“Bir gün Enver Paşa, Talat Bey’i yanına çağırır ve Yakup Cemil’in kendilerine karşı suikast niyetinde olduğundan bahseder.” ve “Ayrıca Divan-ı Harp tutanakları ve evraklar da Yakup Cemil meselesini Enver Paşa’ya aktaran kişinin Sapancalı Hakkı olduğunu açık bir şekilde ortaya koyar.” (s.120) Hasan Ali Polat Ertürk’e dayanarak aslında Yakup Cemil’in tutuklanmasını olayını Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in bir komplo olarak hazırladığını ve Polis Müdür Berdri Bey’e bir asılsız rapor hazırlattığı şeklindeki başka bir rivayet şeklini de aktarmaktadır (s.120). Enver Paşa Dâhiliye Nazırı Talat Bey şile yaptığı bu konuşma üzerine Yakup Cemil’in tutuklanması emrini Merkez Kumandanı Cevat Bey’e verir. “Doktor Hilmi Bey, … Merkez Kumandanı Cevat Bey’in muavini Yüzbaşı Rıza’nın gelerek Yakup Cemil’le bir şeyler konuştuğunu ve ardından beraberce gittiklerini aktarır ve hemen akabinde tutuklandığını belirtir. Netice olarak Harbiye Nazırının emri sonrasında Merkez Kumandanı Cevat Bey tarafından bir çavuş gönderilerek ‘Sizi Mer
kez Kumandanı Cevat Bey bekliyor, lütfen teşrif eder misiniz?’ diyerek çağırı ve Merkez Kumandanı Cevat Bey’in odasına geldiğinde Cevat Bey tarafından ‘Yakup Cemil Bey, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın emriyle mevkufsunuz! Denilir. Yakup Cemil ise ‘Başkumandan Paşa hazretlerinin emriyle mi?’ diye sorara ve ‘Evet’ cevabını alınca ‘Baş Üstüne!’ diyerek emre itaat eder." (s.121) Tutuklama anındaki ifadelerden anlaşıldığına göre Yakup Cemil’in ifadeleri sanki olayı Talat Paşa’nın organize ettiği ve Yakup Cemil’in suikast girişiminde olmadığı, her şeyden habersiz ve sanki Enver Paşa’ya hala bağlıdır ve güvenmektedir, izlemini vermektedir. Yakup Cemil’in Hanımı Nevber Hanıma göre Yakup Cemil 19 Ağustos 1916 tarihinde tutuklanmıştır. Onunla birlikte Tikveşli Hasan, Tahniyeci Hakkı, Doktor Saffet Nezihi, Yahya Kapudan, Üsküplü Mehmet, Tramvaycı Tayyip, Üsküplü Selim, Serezli Kamil, Sapancalı Hakkı (s.121) ve Yakup Cemil’in Bursa’da otelinde kaldığı Prens Sebahattin’in kâtibi Satvet Lütfi de tutuklanırlar (s.122)

Hasan Ali Polat’ın verdiği bilgilerin sıkıntılı odlunu söylediği Mustafa Ragıp Esatlı, Yakup Cemil hakkında bilgi verdiği eserinde, Yakup Cemil’e bir hükümet planında Mustafa Kemal Paşa’yı Bahriye Nazırı olarak öngördüğünü “Yine Mustafa Kemal’in Sadrazam olmazsa Harbiye Nazırı olacağını da belirtir. (…) Mustafa Kemal Paşa’nın Harbiye Nazırlığı ise Yakup Cemil’in ifadelerinde yer alır.” (s.138) İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Talat, Enver ve Cemal Paşalardan müteşekkil hükümetinin değişmesi halinde Mustafa Kemal Paşa’nın isminin geçmesi de manidardır. Yakup Cemil’in İttihat ve Terakki müfettişi, Mustafa Kemal’in de İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olması göstermektedir ki Yakup Cemil İttihat ve Terakki’nin iktidardan düşmesini istemez, sadece mevcut hükümetin değişmesi gerektiğini düşünür. Hasan Ali Polat göre Yakup Cemil “Yeni kabine teşkiliyle uğraşması meselesinde de İttihad ve Terakki müfettişi oluşunu öne çıkarır (…) Harbi bir sulhun takip etmesi halinde yine İttihad ve Terakki fırkası iktidarda kalacağı için bu Kabinenin yerine yeni bir kabinenin lüzumundan bahseder Merkez-i Umumi müfettişi olduğu için fırkasının harp devrinde olduğu gibi sulh döneminde de devamını düşündüğünü ifade eder.” (s.141-142)

“Münferit sulh” yani “Döneklik”, İttifak devletleri ile yapılmış olan birlikten ayrılarak İtilaf devletleri safına geçmek düşüncesi ve buna karşı çıkacağı tahmin edilen Enver Paşa’yı eğer karşı çıkarsa ortadan kaldırmak suçlamasıyla 260 kişinin tutuklandığını haber veren Almanya’nın İstanbul Büyük Elçiliğinin Almanya Dış İşleri Bakanlığı’na çektiği telgraf (s.122) ve Osmanischer Lloyd gazetesi Genel yayın Yönetmeni Max Übelhör’ün (s.122) 30 kişi tutuklandı demesinin aksine Hasan Ali Polat Bey belgelere dayanarak 19 kişinin tutuklandığını ve hemen sonra Sapancalı Hakkı ve Enis Avni’nin serbest bırakıldığını söyler (s.123). “Netice itibariyle Heyet-i Tahkikiye, Yakup Cemil meselesi çerçevesinde yetmiş iki kişinin ifadesini alır.” (s.124) Neticede Kaymakam Nafiz Bey başkanlığındaki heyet “Münferit Sulh düşüncesi, Meserret Oteldeki toplantıları, hükümeti düşürme çalışmaları ve gerekirse silah kullanmaya cüret etmesi dolayısıyla Yakup Cemil’i cinayet derecesinde mücrim olarak değerlendirir ve Hıyanet-i Harbiye Kanunu’nun 14. Mad. 6. Fıkrasına” (s.156) istinaden Vatana İhanetten idam cezasına çarptırılır. “Kendisi ihtiyat binbaşısı olduğu için de cezasının Askeri Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 16. Maddesindeki tarif üzere icrasını kararlaştırır; bu da kurşuna dizilmek suretiyle öldürülmektir.” (s.156)

Divan-ı Harb-i Örfi tarafından idamla cezalandırılan Yakup Cemil hakkında 7 Eylül 1916 tarihinde “Harbiye Nazırı Vekili Talat Bey ve Sadrazam Said Halim Paşa tarafından onaylandıktan sonra Sultan Mehmet Reşat’a arz edilir ve 9 Eylül 1916’da padişah iradesiyle tasdik edilir.” (s.157) Hükmün ağır olduğuna itiraz eden Merkez Kumandanı Cevat Bey’in itirazlar Talat Bey tarafından dikkate alınmaz.

“Netice itibarıyla Yakup Cemil, Harbiye nazırı Vekili Talat Bey’in talimatları doğrultusunda 11 Eylül 1916, Pazartesi günü sabah saat yedide kurşuna dizilmek suretiyle infaz edilir. İnfaz Kâğıthane’de Poligon Sarayı’nın bahçesinde gerçekleştirilir.” (s.161)

Yakup Cemil’in idama mahkûm olduğu Divan-ı Harp yargılamasından beraat eden tek kişi Prens Sabahattin’in kâtibi olan Satvet Lütfi’dir. O da Bursa’da ikametten alıkonularak Ankara’da mecburi ikamet etmeye sürgün edilmiştir. Ta ki 1918’de İttihat ve Terakki Hükümeti istifa edip yeni hükümet kurulunca çıkan affa kadar (s.172-185).

“Ertürk İse Meserret Otel çevresinde Talat Bey tarafından vazifelendirilmiş olan polislerin kol gezdiğini belirtir ve Sapancalı Hakkı’nın derhal Meserret Oteline giderek Yakup Cemil’e ‘-Yahu sen delirdin mi, derhal çeteni, adamlarını dağıt. Talat’ın komplosuna düşeceksin! Enver’e bu kadar fenalık yapmaya hakkı[n] yok’ diye bağırdığını aktarır.” (s.190) Talat Bey hakkında daha önceki sayfalarda aşağılayıcı ve hakaretamiz ifadeler ile burada geçen komplo kurmak aynı parti içinde de olsalar bir takım kişilerin yönetici ya da lider durumunda olan kişiler hakkında zamanla menfi bir kanaate sahip olabileceğini gösterir. Ayrıca Talat Paşa’nın da ittihat ve Terakki Cemiyetinin en etkin kişisi olduğunu, İttihatçıları yönetip, faaliyetlerine yön verdiği gibi gözetip kolladığı gibi onların menfi fiillerini de engelleyici bir vazife gördüğüne de işaret etmektedir.

1916’da Sapancalı Hakkı’nın Yakup Cemil’i Sulh-ı münferit ve Enver Paşa’ya suikast yapacağını Enver Paşa’ya şikâyet etiğini kabul ettiğinin Divan-ı Harp tutanaklarında yazılı olduğunu söyleyen Hasan Ali Polat “[Sapancalı Hakkı] 1916’da Yakup Cemil’in tertibatını kabul etmediğini ve meseleyi Enver Paşa’ya bütün detaylarıyla kendisinin aktardığını belirtmektedir. Bu da 1916’da başka, 1919’da başka hülasa konjonktüre göre Harekete den bir Sapancalı Hakkı portresi ortaya çıkmaktadır.” (s.193) diyerek Sapancalı Hakkı’nın tutarsızlığını ortaya koymaktadır.

Yakup Cemil’in Enver Paşa’nın kendisine söylediğini ifade ettiği “Emin ol Yakup Cemil, Enver senin bildiğin Enver’dir. Nazırlık sandalyesinde oturduğuna bakma, icap ederse döneklik yapabilir.” (s.194) sözü, “Talat Bey hakkındaki bir diğer söylemi de döneklik üzerinedir. Münferit sulhla amacının ‘Siyasette döneklik vardır’ı hatıra getirmek olduğunu belirten Yakup Cemil” (s.196) ifadeleriyle aslında izlenen siyaset memlekete millet zarar veriyorsa hükümetin bu siyasetten vazgeçip daha az Zaralı ya da daha faydalı başka bir siyaseti uygulamasının, olmazsa iktidar değiştirerek yeni gelen hükümetin bu zararlı siyaseti bir kenara koyup başka bir yeni siyaset takip etmesi kastedilir ki bunun yolu da Demokratik Cumhuriyet rejimlerinde siyasetin ve siyasetçinin önünü açılmıştır. Hükümet meclis oylamasıyla mevcut siyaseti kaldırıp farklı bir siyaset uygulayacağı gibi istifa ya da seçim ile hükümet değişimi ile de yeni siyaset uygulamanın yolu açılmaktadır. Uluslararası siyasetin kuyumcu terazisinde tartılan hassaslıkta dengelere maruz günümüzde hükümetlerin siyaset değiştirmeleri gayet sık rastlanan olaylardandır.

Hasan Ali Polat, Eşref’in siyasette döneklik hakkındaki düşüncesini “Eşref Bey’e göre münferit sulh düşüncesi Yakup Cemil’in Kabakçı Mustafa’lığı siyasetinden zuhura gelmez; bu fikir İngilizlerden Bursa’ya, oradan Yakup Cemillere, oradan da Sapancalı Hakkı Beylerin ağızlarına düşer.” (s.201) şeklinde ifade etmektedir ancak bura da kitap boyunca ele alınan sulh-ı münferit’in kimin fikri olduğu yönündeki anlatımlara ter bir durum da söz konusudur. Sapancalı Hakkı’nın un ticareti yaparken edindiği sulh-ı münferit fikrini Yakup Cemil’e Satvet Lütfi İle birlikte empoze ettiği tezine ters olarak Yakup Cemil’in Sapancalı Hakkı’ya kabul ettirdiği aktardığı ifade edilmektedir. Her halde bu farklılıklar olaylar oluşurkenki yazılıp tutulan evraklar ile daha sonradan yazılan hatıratlar arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Hasan Ali Polat Yakup Cemil ve Mustafa kemal arsındaki ilişkiyi ortaya koymak için müstakil bir “Mustafa Kemal Paşa’nın Harbiye Nazırlığı meselesi” (s.206) başlıklı bölüm yazmıştır. Bu başlık altında Mustafa Kemal’i Yakup Cemil ve idamıyla ilgi eserler yazanların nasıl ilişkilendirdiğini izaha çalışan Hasan Ali Polat, Galip Vardar’ın “Yakup Cemli, Mustafa kemal ve Sapancalı Hakkı’nın münferit sulh hakkında konuşmalar yaptıklarından ve Mustafa Kemal’in Sapancalı hakkı ile Sakallı Tevfik’in evindeki bir görüş”melerinden (s.206) ve Hasan İzzetin Dinamo’nun Kutsal İsyan kitabında “Çanakkale zaferi sonrasında İstanbul’da bulunan Mustafa Kemal’in Enver Paşa ve Talat Bey’in muhalifleriyle görüşmeler yaptığından hatta Talat bey’e münferit sulh teklifinde bulunduğundan” (s.206) bahsettiğini haber vererek Mustafa Kemal’in Münferit Sulh taraftarı olduğu ve Enver Paşa karşıtı olarak Yakup Cemil ile irtibatlandırmaya çalışıldığından söz etmektedir.

“Rauf Bey, … sorgulamalarda Mustafa Kemal isminin Harbiye Nazırı olarak geçtiğini” (s.207) aslında 1916 tarihinde yapılan sorgulamalarda yaşanan bu olaylar ve Mustafa kemal’in Harbiye nazır olarak isimin geçmesi 1919 tarihinde Mustafa kemal’in Samsuna çıkmasında isim olarak 1918 yılında istifa eden İttihat ve Terakki hükümeti ileri gelenleri Enver, Talat ve Cemal Paşa’lar tarafından kendisinin, Mustafa Kemal isminin belirlenmesinde etkin olduğu düşünülebilir. Hasan Ali Polat’ın verdiği bir bilgiye göre Mustafa Kemal’in Enver Paşa görevden alındıktan sonra Harbiye Nazırı olarak düşünüldüğü Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Metternich tarafından 7 Eylül 1916 tarihinde yazılmış bir raporda da yazmaktadır.

Yakup Cemil ve Sulh-ı münferit hakkında Alman Büyükelçiliğinin raporlarından bilgi aktarımına devam eden Hasan Ali Polat, Yakup Cemil hakkında Alman Büyükelçiliğinde çalışan Dr. “Weber, bu komployu tertip edenlerin toplantılarının Bursa’da gerçekleştiğini, ilk başta Enver Paşa’yı hedef aldıklarını ve işin arkasında İngiliz entrikaları ve altınının olduğu iddiasını vurguladıktan sonra mahrem olarak bu bilgiyi İsmail Canbolat’tan elde ettiğini belirtir.” (s.212) daha sonra Max Übelhör “Sapancalı Hakkı’nın ise Bükreş’teki Times gazetesi temsilcisi, gerçekteyse siyasi ajan olan bir kimseyle irtibatta olduğunu belirtir.” (s.212) ve “Sapancalı Hakkı’yı kilit isim olarak gördüğünü belirtir ancak daha ötesinin olduğunu ima eder. Bu meselenin çok daha ilerilere gidebileceğini hatta hükümetin arzulamadığı şahsiyetlere de dokunabileceği değerlendirmesini yapar ve Sapancalı’nın serbest bırakılmasını bir pazarlığın neticesinde olabileceğini dikkate sunar.” (s.213) münferit sulh girişimi ile ilgili Yakup Cemil ve Sapancalı Hakkı dışında İttihat ve Terakki hükümeti içinde kimselerinde olduğunu ima etmektedir.

Hasan Ali Polat belgelere dayalı Yakup Cemil biyografisinden sonra sonuç niyetine yaptığı değerlendirmelerde “Yakup Cemil’in idama mahkûm olup haricinde herkesin beraat etmesi de hadisenin muhaliflere gözdağı vermek amacıyla abartılmış olabileceği” (s.230) İttihat ve Terakki tarafından muhalefeti sindirmek için kullanıldığı ya da “Enver Paşa’ya yakınlığıyla bilinen bu isimlerin [Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı, Hüsrev Sami, İzmitli Mümtaz Bey] Cemiyetten bütünüyle [Talat Bey taraftarları tarafından] tasfiyesi İttihat ve Terakki içersinde Talat bey grubunun muhalif olanların etkisiz hale getirildiklerini de göster”diği (s.231) şeklinde yorumlanmıştır.

Buradan sonra Hasan Ali Polat Divan-ı Harp Sorgu Tutanağıyla birlikte ifadesi alınan 72 kişinin tek tek ifadelerinden ve Yakup Cemil ile ilgilerinden, Divan-ı Harpte yargılama sonucunda hangi cezaya çarptırıldıklarından bahseden, meseleye bahsettiği ifade sahibi kişi açısından bakmaya çalışarak da kitabında objektifliği yakalamaya çalıştığı ve okuyucuya ifade ve tutanaklar ile yazdıkları arasında kıyaslama yapma imkânı sunduğu bölümler yer alır (s.233-682). Burada iddianame, sorgu tutanağı, kişilerin lüzumuna göre alınmış üç veya dört adet ifadeleri, lüzumuna göre başvurulmuş yüzleştirme tutanaklarına yer verilmiştir.

Daha sonra “Yakup Cemil İle Müteferrik Evrak” (s.683) bölümünde çeşitli kurum ve Talat paşa ve Enver paşa ile diğer bazı kişilerle yapılan yazışma evrakları ile Yakup Cemil’in idamına dair İrade-i Seniyye ve idam fermanı, fezleke gibi arşiv evrakları yer almıştır (s.683-730)

İttihat ve Terakki Cemiyeti Yakup Cemil ve diğer fedaileri bir nevi silahlı güç olarak kullanmış, uluslararası siyasette kullanılan ‘eğer arkanda silahlı gücün yoksa masada politik oyunlarla kaybedersin’ ilkesini iç siyaset politikaya uygulayan İttihat ve Terakki Cemiyeti Yakup Cemil ve diğer fedailer eliyle ya korkutarak sindirmiş ya da ortadan kaldırtarak rakiplerini ekarte etmiştir.


.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Ziyaret -> Toplam : 255,66 M - Bugn : 280782

ulkucudunya@ulkucudunya.com