« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

15 Haz

2011

TAKKE DÜŞTÜ

15 Haziran 2011

Genel Seçimler yapıldı. Sonuçlar ortaya çıktı. Biliyorsunuz AKP % 50 oy oranı ile birinci, CHP % 26 ile ikinci ve MHP % 13 ile üçüncü parti oldu... Hayırlı ve uğurlu olsun! Ulu ve yüce Allah böyle takdir etti, Türk Milleti de oylarını bu takdir istikametinde kullandı… Gerçi gönlüm MHP’nin birinci parti olmasını istiyordu, fakat bir Müslüman Türk Milliyetçisi olarak hem ulu ve yüce Allah’ın takdirine hem de Türk Milleti’nin kullandığı oyların ortaya koyduğu sonuca saygı göstermek zorundayım!

Seçim sonucunu saygı ile karşılıyorum, ama bu sonucun Türk Milleti ve Devleti için pek de iyi bir netice olmadığına inanıyorum. Çünkü Türk Milleti reyleriyle, Türkiye’yi sonunda bölünmeye/parçalanmaya götürecek bir anayasa yapacak; Kıbrıs Meselesi ile Avrupa Birliği konularında kabul edilemez tavizler verecek; Kuzey Irak’taki Kürt devleti’ni resmen tanıyacak; Kuzey Suriye’de de bir Kürt devleti kurulmasını onaylayacak; Ermenistan ile imzalanmış olan protokolleri hayata geçirecek; işgal altındaki Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’ın resmen ilhak etmesini kabul edecek; ABD ve İsrail’in yanlarına başka bazı devletleri de almak suretiyle İran’a karşı başlatacakları Haçlı Seferi’ne diplomatik ve askerî destek verecek, bir siyasî heyeti iktidara getirmiştir!

Gelecek iktidar inşallah Türkler, Müslümanlar ve tüm insanlar için hayırlı olur!

‘M. Metin Kaplan, bu kadar ‘kötü/zararlı’ şeyler yapacak bir heyeti iktidar yapan böyle bir sonuçtan nasıl bir hayr doğabilir ki?’ denilebilir. Böyle diyenlere Bakara Sûresi’nin 216. Ayetini hatırlatmak isterim: Ulu ve yüce Allah mealen; “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz” buyurmaktadır!

Bununla tatmin olmayanlara Kehf Sûresi’nde (66-82 ayetlerde) anlatılan Musa (A.S) Hızır hikâyesini hatırlatmak isterim. Aynen (mealen) şöyledir:

66 - Musa ona (Hızır’a): "Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi.

67 - (Hızır) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.” 68 - "İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"

69 - Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi.

70 - (Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"

71 - Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."

72 - (Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.

73 - Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."

74 - Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi.

75 - Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?"

76 - (Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.

77 - Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın" dedi.

78 - Hızır dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim." 79 - "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı." 80 - "Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk." 81 - "İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin." 82 - "Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur."

Bununla da ikna olmayanlara bir hikâye… Ünlü Çin düşünürü Lao Tzu bu hikâyeyi çok sever, uygun yer ve zamanlarda anlatırmış... Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş, ama Kral bile onu kıskanırmış. Dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış.

"Bu at, bir at değil benim için… Bir dost… İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep. Bir sabah kalkmış ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. "Seni ihtiyar bunak… Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler. İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu... Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç... Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler.

Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, âdeta bir devlet kuşu oldu, senin için. Şimdi bir at sürün var." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu… Ondan ötesinin ne getirecegini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç… Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmisler… Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler.

"Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok… Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler… İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu… Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru? Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez. "

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silâh tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmisler… "Gene haklı olduğun ispatlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, sanşmış meğer."

"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde… Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

Velhasıl inşallah her şeye rağmen bu seçim sonuçlarından da bir ‘hayr’ doğacaktır!

Seçim sonuçlarının neden böyle tecelli ettiğine dair çok şey söylenebilir. Nitekim bir sürü uzman(!) birçok görüş/fikir ileri sürmüştür/sürecektir. Gerçi bu saatten sonra ne söylense boştur, olan olmuş, ‘araba devrilmiştir!’ Ahkâm kesmeye lüzum yoktur! Ancak şu kadarını söylemeden de geçemeyeceğim: Ulu ve yüce Allah hiçbir emeği zayi etmeyeceğine dair söz verdiğine ve bu sözünü mutlaka tutacağına göre, birinci olduğu için seçimin galibi olan AKP yeteri kadar çalışmış ve fakat birinci olamadıkları için seçimin mağlupları olan CHP ve MHP yeteri kadar çalışmamışlar demektir.

‘Yahu M. Metin Kaplan, Türkiye için bu kadar çok kötü/zararlı şey yapacak olan AKP, nasıl başarılı olur? Bu kadar iyi şeyler yapmayı vaad eden CHP ile MHP nasıl başarısız olurlar? Bu, sırf çok ya da az çalışmakla izah edilebilir mi?’ diyecek olanlara Hz. Musa ile Firavun arasında geçen kıssayı hatırlatmak isterim.

Bilirsiniz… Özetin özeti olarak arz edeyim… Tanrılık iddiasında bulunan Firavun ile Hz. Musa Nil nehrini tersine akıtmak üzerine bir çeşit iddiaya tutuşurlar… Hz. Musa, ben Allah’ın peygamberiyim, Allah beni nasılsa mahçup etmez diyerek, normal ibadetlerini yaptıktan sonra yatar, uyur... Firavun ise kendisini sakalından tavana asar ve sabaha kadar Allah’ım senin tek Allah olduğunu biliyorum, ama menfaatim tanrılık iddiasında bulunmamı gerektiriyor. Beni mahçup etme, Allah’ım diye dua eder… Sabah ikisi Nil nehrinin yanına gelirler... Önce Hz. Musa, ey Nil tersine ak diye seslenir. Nil normal akışına devam eder. (Zelle) Firavun, ey Nil tersine ak diye seslenince de Nil nehri tersine akmaya başlar. (İstirdaç) Kıssadan hisse, gereği gibi ve kadar çalışanı ulu ve yüce Allah başarılı kılar!

Hemen söyleyeyim, burada ne AKP’yi Firavun’a ne de CHP ile MHP’yi Hz. Musa’ya benzetmek gibi bir maksadım yoktur! Olamaz da… Çünkü en AKP firavun kadar kötü, ne de CHP ve MHP Hz. Musa kadar iyi değildirler.

Ne ise… AKP çok çalışmak ve siyasetin gereklerini yerine getirmek suretiyle birinci parti oldu. Bu belli de CHP ile MHP niye başarılı olamadılar?

Ortak birinci sebep hem CHP’nin hem de MHP’nin az çalışmaları ve siyasetin gereklerini yerine getirmemeleridir. Bu, kesin olarak böyledir!

İkinci ortak sebep hem CHP’nin hem de MHP’nin Genel Başkanları’nın yetersiz olmalarıdır! Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nda da Sayın Devlet Bahçeli’de de genel başkanlık yapacak insanlarda bulunması gereken vasıflar yoktur!

Üçüncü ortak sebep ise hem CHP’nin hem de MHP’nin klâsik sağın (ANAP ve DYP) artık dinazorlaşmış politikacılarından medet ummalarıdır! O adamların bir kerametleri olsaydı, ne ANAP ne de DYP siyaset mezarlığında olmazdı... İki partinin Genel Başkanı da bu basit gerçeği ya farketmemişlerdir ya da ihmal etmişlerdir!

Peki, bundan sonra ne olur?

-MHP bütün gücüyle direnir, ama AKP, CHP ve BDP elbirliğiyle Türkiye’yi bölünmeye götürecek yeni bir Anayasa yaparlar!

-CHP de kurultay toplanır, büyük bir sürpriz olmazsa Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yerini muhafaza eder! Ancak CHP’de sular bir türlü durulmaz. Keşmekeş devam eder, gider.

-Muhalifler MHP’de de harekete geçerler… Normal kurultaya az bir zaman kaldığı için kurultay kararı alınmaz, ama Sayın Devlet Bahçeli yerine Sayın İsmet Büyükataman’ı bırakarak, Genel Başkanlıktan çekilir. Sonrasında yapılan kurultay yeni genel başkanı seçer!

-Sayın Abdullah Gül’ün görev süresi 2012’de dolar, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılır. Sayın Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilir. TBMM erken seçim kararı alır.

- Erken Genel Seçim, 2013’de Mahalli İdareler Seçimleri ile birlikte yapılır!

-Erken Genel Seçimler’de Türklük ve Türkiye düşmanı, bebek katili Abdullah Öcalan milletvekili seçilir!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,80 M - Bugn : 38066

ulkucudunya@ulkucudunya.com