« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

19 Ağu

2010

REFERANDUM

19 Ağustos 2010

“Referandum münasebetiyle ‘evetçiler’ ile ‘hayırcılar’ birbirleri hakkında öyle sert ve kırıcı şeyler söylüyorlar, bu yüzden Türk Milleti öylesine geriliyor ve hatta kırılıyor ki ben, bu referandum işine karışmayacağım. 12 Eylül günü sandık başına gidip, tercihimi ‘hayır’ olarak kullanacağım, fakat öncesinde hiçbir tartışmaya girmeyeceğim.” Böyle bir mantık yürütmüş ve bu yönde bir karar almıştım.

Kararımda uzun süre direndim, hiçbir tartışmaya katılmadım. Hoş davet eden de olmadı ya… Meselâ Bursa Grubu olarak topluca yargılanmış Ülkücü Mahkûmlar bir toplantı yaptılar ve referandumda ‘hayır’ oyu kullanacaklarını açıkladılar, fakat ben Bursa’nın en eski iki ülkücü mahkûmundan biri olduğum halde, ne hikmetse, beni toplantıya dahi davet etmediler… Ne ise canları sağ olsun!

Ancak artık dayanamıyorum, tartışmaya ben de katılıyorum. “12 Eylül mağdurları ülkücüler” lâfına ifrit oluyorum, çünkü!

Referandum için ‘evet’ propagandası yapan hangi TV Kanalı’nı açsam; ‘Evet demenin memlekete ve millete getireceği faydalardan’ bahseden ‘12 Eylül mağduru bir ülkücü’ ile karşılaşıyorum. Ve hepsi de 12 Eylül’de uğradığı mağduriyetten bahsederek, referandumda ‘evet’ oyu kullanılması gerektiğini, kendisinin de ‘evet’ oyu kullanacağını söylüyor... Bu ülkücülerin fikirlerine katılmasam da düşüncelerini saygıyla karşılıyorum… Çünkü ülkücü demek fikrî rüştünü ispat etmiş adam demektir. Öyle ise benim nasıl ‘hayır’ deme hakkım varsa, o ülküdaşlarımın da ‘evet’ deme hakları vardır… Ancak benim ‘12 Eylül mağdurları ülkücüler’ lâfına bir itirazım var: Ülkücü Hareket 12 Eylül’ün mağduru değil, muhatabıdır!

Bu da ne demek, şimdi?

Arz edeyim…

12 Eylül Askerî Darbesi, ‘kadrolaşma’ ve ‘kitleleşme’ safhalarını tamamlamış olan Ülkücü Hareket’in ‘devletleşme’ safhasına geçmesine engel olmak için yapılmıştır! Anlaşılmadı ise daha açık söyleyeyim: 12 Eylül Askerî Darbesi, Ülkücü Hareket’in siyasî organizasyonu olan MHP’nin iktidara gelmesine mani olmak için yapılmıştır!

Gerçi Millî Güvenlik Konseyi ilk bildirilerinde ‘askerî darbe’yi sola/sosyalizme/komünizme ve sağa/akıncılara/mürtecilere karşı yaptığını ilân etmiştir, ama bu, kesin olarak böyledir; 12 Eylül, Ülkücü Hareket’in ‘devletleşmesine’ engel olmak için yapılmıştır! O sebeple ben, ‘12 Eylül’ün mağdurları ülkücüler’ lâfını kabul etmiyorum… Biz, 12 Eylül’ün mağdurları değil, muhataplarıyız! 12 Eylül, Ülkücü Hareket’e karşı yapılmıştır! Ülkücü Hareket’in Başbuğ’u Alparslan Türkeş’e karşı yapılmıştır!

Bunu, nereden mi çıkarıyorum? Hiçbir yerden çıkarmıyorum, ben, herkesin bildiği ve fakat ülkücü düşmanlığından dolayı pek fazla itiraf etmediği, tarihî bir gerçeği ifade ediyorum!

İnanmadıysanız, hemen ispat edeyim…

Soru: 12 Eylül Askerî Darbesi’ni kim yaptırdı?

Tabii ki ABD!

Soru: Emin misiniz?

Zerre kadar şüphemiz yok!

Soru: Öyle ise ABD yetkililerinin bu konuda söylediklerine inanırsınız, değil mi?

Tabii ki inanırız!

Tamam, o halde… Şimdi sıkı durun…

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ufuk Güldemir, askerî darbeden yıllar sonra, artık emekli olup köşesine çekilmiş bulunan 12 Eylül döneminin ABD Ankara Büyükelçisi James Spain ile görüştü… Bu röportaj, 30 Aralık 1984 ila 3 Ocak 1985 tarihleri arasında Cumhuriyet’te yayınlandı, sonra da kitap yapıldı.

Bu röportajda, Ufuk Güldemir’in bir sualine James Spain –lütfen dikkat- şöyle cevap veriyor: “…Siz rejiminizi değiştirmiyorsunuz, rejim içinde değişiklikler yapıyorsunuz. Yani monarşiden din devletine, din devletinden askerî diktatörlüğe değil, aynı sistem içinde kalmaya azimli Demirel’den Ecevit’e, Ecevit’ten Özal’a geçiyorsunuz. Özal’dan yarın başka birisine geçeceksiniz.”

“…Türkiye’de yıllarımı harcadım, güzel dostluklar kurdum… Sayın Evren’i, Sayın Demirel’i, Sayın Ecevit’i, Sayın Özal’ı, Sayın Ulusu’yu, Sayın Feyzioğlu’nu, hepsini bir bütün olarak gördüm ve takdir ettim.”

“Bana sorarsanız, siyaset bilimi açısından askerî yönetim altındaki Türkiye ile Ecevit’in Türkiye’si ya da Demirel’in Türkiye’si arasında pek fark yoktu.”

Ve James Spain baklayı ağzından çıkarıyor: “Her on yılda bir askerî müdahaleye yol açtınız, AMA MEMLEKETİ DE ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN ELİNE TESLİM ETMEDİNİZ. Türkiye’yi, hep üç aşağı beş yukarı aynı trend içersinde seyreden liderlere yönettirdiniz.”

Yeter mi? Yetmedi ise işte bir örnek daha…

Bakınız, 27 Ocak 1990 tarihli Sabah Gazetesi’nde, Engin Ardıç neler yazıyor: “…Bir rastlantı sonucu tanıştığım, ABD Konsolosluğu’ndan bir yetkili, çok büyük ihtimalle Merkezi Haberalma Teşkilâtı’nda (CIA) görevli bir genç, Balıkpazarı’nda iki yudum rakı ile iki dilim kalkan balığı arası bana ‘Bizi, Türkiye’de darbe yaptırdık diye suçluyorsunuz Engin Bey’ demişti, ‘AMA BAKIN, İKTİDARI ALPARSLAN TÜRKEŞ VE ADAMLARINA BIRAKMADIK, İŞTE!’ Doğrusu açık konuşuyordu, herifçioğlu.”

Şimdi… ‘Ülkücüler 12 Eylül’ün mağduru değil, muhatabıdır… Çünkü 12 Eylül, Ülkücü Hareket’in siyasî organizasyonu olan MHP’nin iktidar olmasına mani olmak için yapılmıştır’ hükmüme var mı bir itirazınız?

Herhalde yoktur!

İyi de Ülkücüler, hem 12 Eylül’ün muhatabı hem de 12 Eylül’ün mağduru olamazlar mı?

Elbette olabilirler! Nitekim olmuşlardır da; Ülkücü Hareket’in sırf 12 Eylül döneminde 11 bin tutuklusu, 3 bin mahkûmu ve bilinen 8 şehidi olmuştur! Ancak bu, ülkücülerin bir nevi ‘mağduriyet edebiyatı’ yapmalarına gerekçe olamaz! Ülkücü Hareket olarak biz, 12 Eylül öncesinde sırf sözde komünistlerle değil, aynı zamanda ‘düzen’le de bir savaşa girişmiştik ve 12 Eylül 1980’de ilk önemli muharebeyi -ne yazık ki- kaybettik… Ve yıkmaya çalıştığımız ‘düzen’, ABD’den aldığı destekle, bizi ezdi geçti… O halde ‘düzen’in ülkücülere işkenceler yapması/yaptırmasından daha normal ne olabilir? ‘Düşman’ herhalde bizlere madalya takacak değildi… “Hamama giren terler!” Ve “kavgada yumruk sayılmaz!

Ülkücüler olarak bugün biz, ağlayıp sızlanmak yerine, 12 Eylül mağlubiyetinden dersler çıkararak, hızla yaklaşan yeni muharebeye bütün gücümüzle imkânlarımızı seferber ederek hazırlanmak durumundayız! Aksi halde bu sefer, maazallah hem muharebeyi, hem savaşı ve hem de Türkiye’yi kaybederiz.

M. Metin KAPLAN

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,10 M - Bugn : 25912

ulkucudunya@ulkucudunya.com