« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

02 Kas

2009

BUNU DA YAZMAYACAKTIM

02 Kasım 2009

Evet, bunu da yazmayacaktım, ama yazmazsam kafayı sıyıracağım, o sebeple yazıyorum. Kimse kusura bakmasın, maksadım kimseyi kızdırmak ya da küçük düşürmek değil, sadece akıl/ruh sağlığımı korumak için yazıyorum.

Haziran’dan bu yana bütün televizyon kanalları ile gazetelerde bir “İrtica İle Mücadele Eylem Plânı” tartışması sürüp gidiyor. Açılım tantanalarıyla birlikte biraz unutulur gibi olmuştu ki yeniden alevlendi. Hangi televizyon kanalını ya da gazeteyi açarsanız açın hep bu konu… Gazeteci, yorumcu veya ilim adamı kılığındaki Recep Tayyipler, İlker Başbuğlar, Deniz Baykallar ve Devlet Bahçeliler hep bu konuyu tartışıyorlar.

Eskiden ölçüleri, değerleri, ideolojileri olan adam gibi gazeteciler vardı. Bunlar her tartışmayı helâl/haram, iyi/kötü, doğru/yanlış, güzel/çirkin, haklı/haksız ölçüleriyle tartar, ölçer, biçer ona göre konuşurlar/yazarlardı. Onlar artık yok! Bir tane dahi gazeteci kalmadı! Bir Necip Fazıl, bir Peyami Safa, bir Ahmet Kabaklı, bir Galip Erdem, bir S. Ahmet Arvasî, bir Erol Güngör, bir Uğur Mumcu, bir Atilla İlhan, bir Burhan Felek, bir Ergün Göze hatta bir Abdi İpekçi yok, artık. Şimdi televizyonları da gazeteleri de gazeteci veya yorumcu kılığına girmiş Recep Tayyipler, İlker Başbuğlar, Deniz Baykallar ve Devlet Bahçeliler işgal etmiş durumda… Birbirlerine direkt olarak söylemeleri gereken şeyleri gazeteci veya yorumcu kılığında hem de en pespaye şekilde söylüyorlar... Biz de bunları yiyor, yutuyoruz.

Neyse konuyu daha fazla dağıtmadan sadede geleyim.

Haziran ayında bir Avukatın bürosunda bir yazı bulundu: “İrtica İle Mücadele Eylem Plânı”

Tantana başladı.

Recep Tayyip, “Bu, demokrasiye nasıl yapılır? Bu, darbe hazırlığıdır” diyerek, tantanayı başlattı. Ardından gazeteci kılığındaki İlker Başbuğlar, Deniz Baykallar, Devlet Bahçeliler devreye girdiler. Uzun süre ‘Böyle bir şey yapılabilir mi? Yapıldıysa ne yapmak lâzım gelir?’diye tartıştılar… Sonra ‘Bu, belge midir, değil midir?’ diye konuştular… Sonunda altındaki imza ıslak olmadığı için bunun belge değil, bir kâğıt parçası olduğuna karar verdiler. Tantana başladığı gibi aniden kesildi.

Biz tam şükür kurtulduk, bundan böyle başımız şişmeyecek derken, konu yeniden alevlendi. Zamanlama da doğrusu çok enteresan; tam sivil mahkemelerin askerî personelin davalarına da bakacağı, Kürt açılımı dibe vurduğu ve Anayasa Mahkemesi AKP ile ilgili verdiği kararın gerekçesini açıklayacağı zamanda “biri” ateşe birkaç odun daha attı! Konu yeniden alevlendi.

Kimliği belirsiz bir muhbir Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına bir ihbar mektubu yazarak, “İrtica İle Mücadele Eylem Plânı”nın ıslak imzalı nüshasını gönderdi. Tantana yeniden başladı.

Eyvah ki ne eyvah!

Gazeteci veya yorumcu kılıklı Recep Tayyipler, İlker Başbuğlar, Deniz Baykallar ve Devlet Bahçeliler gene günler ve geceler boyu başımızı şişirecekler! Beynimizi zonklatacaklar! Ancak gene de sonunda ortaya dişe dokunur hiçbir sonuç çıkmayacak! Başımızın şiştiği, beynimizin zonkladığı ile kalacağız.

Başka türlü olmaz… Göreceksiniz, aynen böyle olacak…

Hâlbuki günlerce tartışıp, bir sonuca ulaşmadan, başka bir konuya geçmek istemiyorsak bunun bir hâl yolu var. Amma bunun için ya Recep Tayyip’in ya da İlker Başbuğ’un bir delikanlılık yapması lâzım.

Nasıl mı?

Şöyle!

Recep Tayyip, çıkacak ve diyecek ki; ‘Ey Sayın İlker Başbuğ, bu belgeyi siz hazırlattınız veya hazırlanmasına müsaade ettiniz… Her iki halde de suçlusunuz! Çünkü bu, demokrasiye karşı bir harekettir… Ben, buna izin vermem… Veremem… Onun için sizi ve bu işte ismi geçen bütün subayları azlediyorum… Azlettim! Bundan sonrasına da bağımsız yargı karar verecektir! Bu konu kapanmıştır!’

Veya İlker Başbuğ, çıkacak ve diyecek ki; ‘Ey Sayın Recep Tayyip; evet, bu belgeyi İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi’nin verdiği yetkiye dayanarak, ben hazırlattım. Çünkü siz ve partiniz Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan ötürü cezalandırıldınız... Mahkûm oldunuz! Genelkurmay Başkanlığı’nın görevlerinden biri de Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır… Bu yüzden Anayasa Mahkemesi’nin anti-laik hareketlerin odağı olduğu kararına vardığı bir siyasî parti hakkında TSK’nın birtakım önleyici önlemler içeren çalışmalar yapmış olması, suç değildir! Olamaz da! O sebeple ne belgenin altında imzası olan subayımı, ne de konuyla alâkalı olan diğer subaylarımı yargılatamazsınız… Ben buna, izin veremem! Vermiyorum! Bu konu kapanmıştır!’

Her iki halde de konu kapanır mı?

Kapanır!

Peki, bu delikanlılığı Recep Tayyip veya İlker Başbuğ yapar mı?

Yapmaz!

O zaman da millet olarak başımız şişmeye, beynimiz zonklamaya devam eder!

“Eee M. Metin Kaplan, bunu biliyorsun da bu yazıyı niçin yazdın?”

En başta dedim ya akıl/ruh sağlığımı korumak için… Üstelik ‘bekâra karı boşamak kolay!’

M. Metin KAPLAN

NOT: Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu (Kanun Numarası: 211, Kabul Tarihi: 04/01/1961, Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 10/01/1961, Yayımlandığı Resmî Gazete Sayısı: 10703)

“Madde 35 - Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.”

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,67 M - Bugn : 18998

ulkucudunya@ulkucudunya.com