« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

21 Oca

2009

ASLINDA NE OLUYOR (15)

21 Ocak 2009

Fehmi Koru’nun yazdığı doğru ise ki mutlaka doğrudur, -Fehmi Koru hem Abdullah Gül’e hem de Recep Tayyip’e çok çok yakın bir gazetecidir, çünkü- ‘Ergenekon Davası’nın açılmasına Beyaz Saray’ın Oval Ofisi’nde Başkan Bush ile Başbakan Recep Tayyip karar vermişler.

Türkiye’de demokrasi de muhalefet de yok, olsa; bu, AKP Hükümeti’nin düşürülmesi için yeter de artar bile… Ama Türkiye’de demokrasi de muhalefet de olmadığı için bu konuya temas eden bile yok.

Esasen ‘Bu nasıl bağımsız bir devlet’tir ki bir konuda dava açılıp açılmamasına, bir başka devlet’in başkanı karışabiliyor?’ demem lâzım, ama bunu, demeyeceğim. (Çünkü NATO’ya girdiği gün, Türkiye bağımsız bir devlet olmaktan çıkmaya başlamış ve o meşum günden bu yana yavaş yavaş ve kademe kademe ABD’nin bir sömürgesi haline getirilmiştir. Bu günde ABD’nin bir sömürgesi gibi yönetilmektedir!) Bunun yerine ben, ‘Bu nasıl bir bağımsız yargıdır ki bir davanın açılmasına siyasî iktidarın başı olan Recep Tayyip karar verebilmektedir?’ diyeceğim.

Gerçekten de bu, nasıl bir yargı bağımsızlığıdır? Türkiye’de yargı, Anayasa’nın belirttiği gibi bağımsız ise bir davanın açılıp açılmamasına siyasî iktidar nasıl karışabilmektedir? Bir davanın açılıp açılmamasına ve ne zaman açılacağına siyasî iktidarların karıştığı düzenlerde yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi? Türkiye’de yargı bağımsız değilse ki bu durumda bağımsız olmadığı açık olarak görülmektedir, bu, anayasa ihlali değil midir? Anayasa’yı ihlal suç değil midir? Bu suçu alenen işleyenler, bugün değilse bile bunun hesabını bir gün yargı önünde vermeyecekler midir?

Ne ise… Bunlar teknik ve ilmî konular, beni aşar… O sebeple bunlara bu kadar bir temas ile geçeyim… Meselâ bu davanın açılması ABD Başkanı’nı niye alâkadar ediyor gibi daha basit bir konu hakkında düşündüklerimi arz etmeye çalışayım...

Hakikaten ‘Ergenekon’ ismi verilen bu davanın açılması ABD Başkanı’nı neden alâkadar ediyor?

Bunun, birkaç sebebi var:

Birincisi, ABD’nin ilk saldırmasından buyana 18 yıldır Irak’ta yaptıkları zulüm ve bir nevi soykırım, Türk milletinde ABD’ye karşı bir nefret ve öfke biriktirmişti… Buna gazete, dergi ve televizyon köşelerinde anlattıklarıyla bir şekilde sebep olan kişiler vardı. Bu kimseler bu davayla hem cezalandırılmalı ve hem de böyle bir dava ile bunların demokrasi, cumhuriyet ve hatta devlet düşmanı oldukları iddia edilerek söylediklerinin inandırıcılığının ortadan kaldırılması sağlanmalıydı… ‘Ergenekon Davası’ bunun için açılmalıydı.

Keza ABD daha I. Körfez Savaşı’nı başlatmadan evvel Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurmaya karar vermiş idi fakat Türkiye’de bir takım vatansever asker ve sivil bürokrat ile aydınlar, buna karşı çıktılar ve Kürt devleti bu yüzden bugüne kadar ilân edilemedi… Bunlar bir şekilde cezalandırılmalıydı… Bunların bir kısmını daha 90’lı yıllarda bir dizi suikastla susturdular… Kalanları da bu ‘dava’ yoluyla cezalandırma yoluna gidiyorlar... Bu ikincisi.

Bir takım askerlerle siviller Türkiye’nin NATO’dan ayrılması ve Avrasya Birliği’nde yer alması gerektiğini açıkça söylemeye başlamışlardı… Bunlar, cezalandırılarak susturulmalı ve böyle fikirlere kapılması muhtemel kişilere gözdağı verilmeliydi. Bu, yapıldı… Yoksa Türkiye, ABD sömürgesi olmaktan çıkabilirdi.

İyi de yakalanan ve bulunan bu kadar bomba, silâh ve mühimmata ne demeli? Bunlar da sahte değil a?

Bunları, ta en başta bulunan el bombaları da dahil olmak üzere CIA ve MOSSAD’a sormak lâzım? Çünkü bunları bulundukları yerlere saklayanlar da bir şekilde ihbar ederek sonra yakalatanlar da CIA ve MOSSAD ajanlarıdır!

Yapma M. Metin Kaplan, bu kadar da olmaz, böyle bir komplo teorisi bile kurulmaz, demeyin… Sakın, böyle bir şey demeyin! Bakın neden demeyin…

Türkiye’ye yıllardır GLADİO hikâyeleri anlatanlar ne diyorlar: Türkiye, NATO’ya alındıktan sonra GLADİO’nun bir benzeri de Türkiye’de kuruldu… Ve bunlar, bir SSCB işgaline karşılık kullanılmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerine silâh ve mühimmat depoladılar! Doğru mu, böyle diyorlar mı? Diyorlar!

Öyle ise bu depoların yerlerini CIA da biliyordur! Doğru mu bu da? Doğru!

Öyle ise ‘dava’nın açılmasını isteyen Başkan Bush hem davanın açılmasını temin etmek, hem de konunun ne kadar önemli olduğunu göstermek(!) suretiyle Türk kamuoyunun davayı açanlara desteğini sağlamak için CIA’ya bu depoları açıklama/deşifre etme görevini de vermiştir. Mantıklı değil mi? Değil! Neden? Çünkü bu, ABD’nin bindiği dalı kesmesi anlamına gelir… Bu itirazınız mantıklı ve doğru gibi görünüyor, ama mantıklı da doğru da değil. Neden? Çünkü 1993 yılında Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na dönüştürülürken hem ABD’nin hem de NATO’nun kontrolünden çıkarılmıştı. ABD işbirlikçilerinin her vesileyle Özel Kuvvetler Komutanlığı’na saldırmalarının sebebi budur… Bu açıklamadan sonra, şimdi tekrar soruyorum; mantıklı değil mi? Mantıklı, mantıklı… En az, dava açılalı iki yıla yaklaşmasına rağmen sanıkların ‘depo krokilerini’ hâlâ imha etmemiş olmaları kadar mantıklı! Gerçekten de TSK’de Komutan ve Emniyet’te Daire Başkanı seviyesine çıkmış olan bu insanlar, malum krokileri imha etmeyi nasıl akıl edemiyorlar? Allah Allah!

‘Peki, az önce MOSSAD’dan da bahsetmiştin MOSSAD’ın bu işteki rolü ne?’ diyorsanız, bunun cevabı çok basit… CIA neredeyse ikizi MOSSAD da oradadır derim, ama bilirim ki bununla ikna olmazsınız… Öyle ise şöyle bir cevap vereyim: İsrail, Filistinlilere karşı soykırım başlatınca, İslâm Dünyası’nda en büyük tepkiyi Türk halkı verdi… Âdeta yer yerinden oynadı, özellikle Çağlayan’daki SP mitingi müthişti… Bu, böyle devam edebilseydi, Türk milleti tam anlamıyla bilinçlenebilecekti. Bu, İsrail’i korkuttu… Ve bunlar da ABD’nin ‘Ergenekon Oyunu’na dahil oldular… Son açıklanan depoları MOSSAD açıkladı! Nitekim dikkat edin, Filistin meselesi medyada anında üçüncü hatta dördüncü sınıf konu haline geldi!

İş biraz tavsamaya başlayınca da medyaya Tuncay Güney isimli ‘ibne’nin kasetleri servis edildi… Kaç gün ve gecedir bunlardaki zırvaları seyretmekle meşgul ediliyoruz. Filistin’de bir halk Yahudiler tarafından topyekûn yok ediliyor, ama biz Tuncay Güney isimli ibneyi seyretmek zorunda bırakılıyoruz… Bu, normal mi? Siz, bu duruma normal diyebiliyorsanız, ben de bütün yazdıklarımın baştan aşağı saçmalık olduğunu kabul edeceğim.

Yahu bir düşünün, kim bu Tuncay Güney? ‘Ergenekon Davası’nın kaçak bir zanlısı… Doğru mu? Doğru!

Böyle ise ne işi var bunun akşam sabah, bütün gün televizyonların canlı yayınlarında? Bu, suç değil mi? Suç!

O zaman nerede bu savcılar? Neden, bunu televizyonlara çıkaranlar hakkında davalar açmıyorlar?

RTÜK nerede? Ne yapıyor? Neden karartmıyor, bu ekranları?

Bunlar da mı normal? Normal ise diyecek bir şeyim yok! Ben saçmalıyorum, kusuruma bakmayın!

Durun bir dakika, saçmaladığımı itiraf ettiğim için bunu kabul edip, hemen vazgeçmeyin. Söylemek istediğim bir şeyler daha var, sabrınızı zorlamak pahasına, bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

‘Ergenekon Davası’nın birkaç kaçak sanığı daha var… Bunlardan biri de Turhan Çömez değil mi? Evet… Meselâ bu Turhan Çömez, ‘Ergenekon Davası’nın canlı olarak tartışıldığı bir televizyon programına, -korkmayın devlet televizyonu TRT2’ye demeyeceğim- telefonla katılmak istese, AKP’nin eski bir milletvekili de olmasına rağmen televizyon yöneticileri bunu kabul ederler mi? Etmezler!

Kabul etmeyeceklerinden eminim, ama diyelim ki kabul ettiler, saatlerce konuştururlar mı? Konuşturmazlar!

Konuşturmazlar, ama diyelim ki konuşturdular, Savcılar televizyon kanalının yetkilileri hakkında davalar açmaz mı? Açarlar!

Açarlar, ama diyelim ki açmadılar, RTÜK bu televizyon kanalının ekranını karatmaz mı? Karartır!

Hal böyle iken, ibne Tuncay Güney televizyonları günler boyudur nasıl işgal edebiliyor? Bu suale bir cevabı olan var mı? YOK! Yok değil mi? YOK!

O halde bu sualin cevabını da ben vereyim: Tuncay Güney isimli ibnenin televizyonlara çıkmasını, ABD ile İsrail sağlıyor! ABD ve İsrail sağladığı için de yayınları yapan televizyon kanallarına hiç kimse karışamıyor! Ne Savcılar, ne de RTÜK!

Kim ne derse desin, kim neye inanırsa inansın; ben böyle görüyorum, böyle inanıyorum. Aslında olan da budur!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,85 M - Bugn : 24832

ulkucudunya@ulkucudunya.com