« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

21 May

2008

YENİ BİR VAKA-İ HAYRİYE GEREK(MİŞ)

21 Mayıs 2008

Ben, “site”yi hazırlamakla mükellef olduğum için her gün bütün gazeteleri okumak zorundayım. Geçen gün (8. Mayıs. 2008) Radikal Gazetesi’nde Aytekin Yılmaz’ın yazdığı “Kürt sorunu neden çözülemiyor?” başlıklı bir makale okudum.

Aytekin Yılmaz, bu yazısının son kısmında şöyle yazıyor: “Yeni bir Vaka-i Hayriye gerek”

“Kürt sorunun çözümü konusunda Türkiye’de Kürt siyaseti yapanlar uzun bir dönem devletin içindeki kanatlardan bahsederlerdi; bu teoriye göre, ‘Kürt sorununu çözmek isteyen bir kanat var. Ama şahin kanat izin vermiyor.’ Oysa zaman gösterdi ki Türkiye’de sorun Kürt sorunu olunca ortada kanat falan yok. Tek kanat var o da istediği ve anladığı dilde operasyonlar yaparak halledebileceğini düşünüyor. Zaten mevcut AKP Hükümeti de aynı fikirde olduğunu söylüyor. İhtiyaç duyulan operasyon tezkerelerini çıkarmakla meşguller. Özetlersek Türkiye’de AKP Hükümeti dahil sivil siyasetin Kürt sorunu konusunda siyasî çözüm paketi bulunmuyor. CHP ve MHP’nin ordudan daha şahin olduğu ortada. Peki hiç mi umut yok? Uzak bir ihtimal de olsa her şey mümkün ancak öncelikle Türkiye siyasetinde günümüz şartlarına uygun yeni bir Vaka-i Hayriye hareketinin gerçekleşmesi gerekir. Bilindiği gibi ilk Vaka-i Hayriye 1826’da Batılı reformlara direnen Yeniçerilere karşı yapılmıştı. Yenilikçi Padişah 3. Selim’i tasfiye eden Yeniçeriler daha sonraki süreçte Padişah II. Mahmut tarafından tasfiye edildiler. Reformlara direnen Yeniçerilerin tasfiye edilmesine Türk tarihçiler Vaka-i hayriye adını verdiler. Tanzimat reformlarının önünü açan olayın bu olduğu ileri sürülüyor.”

“Cumhuriyet döneminde sivil siyasete bu kadar müdahale eden Orduyu kışlaya göndermeyi kimse yapamadı. Turgut Özal yapmak istedi. Ama başaramadı, tasfiye edildi. Eğer Turgut Özal’ı III. Selim’e benzetirsek bu durumda yeni bir Vaka-i Hayriye’yi gerçekleştirecek II. Mahmut gibi cesur bir devlet adamına ihtiyaç var. Bu Türkiye siyasetinin kördüğümünün çözümü anlamına da gelebilir. Zaten öyle anlaşılıyor ki yeni bir Vaka-i Hayriye yaşanmadığı sürece Türkiye kısır döngüde kendini yemeye devam edecektir. Kürt sorununun çözümü de bu kördüğümün çözülmesiyle sağlanabilir ancak.”

Siz de okudunuz işte, Aytekin Yılmaz, aynen böyle diyor… Neymiş? Kürt sorununun çözümü için “öncelikle Türkiye siyasetinde günümüz şartlarına uygun yeni bir Vaka-i Hayriye hareketinin gerçekleşmesi gerekir”miş! Yoksa; “öyle anlaşılıyor ki yeni bir Vaka-i Hayriye yaşanmadığı sürece Türkiye kısır döngüde kendini yemeye devam edecek”miş!

Anladınız değil mi? Anlamadınızsa, Vaka-i Hayriye’nin ne olduğunu hatırlayamadığınız içindir, bunu, ben hatırlatmaya çalışayım! Aytekin Yılmaz’ın o zaman ne demek istediğini tam olarak anlayacaksınız. Ve benim gibi, öfkeden ne demek gerektiğini bilemeyeceksiniz.

Nedir, Vaka-i Hayriye?

Vaka-i Hayriye (16 Haziran 1826) İstanbul'da Osmanlı Padişahı II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocaklarının kaldırılmasıyla sonuçlanan olaylara verilen isimdir. "Hayırlı Olay" anlamına gelir.

Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, Sadrazam Benderli Mehmet Selim Sırrı Paşa zamanında gerçekleştirildi 17 yıldır bu ocağı kaldırmayı tasarlayan II. Mahmut, 25 Mayıs 1825'te bu fikrini uygulamaya koydu. Eşkinci Ocağı adı verilen yeni bir askerî sınıf kurulduğunu resmen açıkladı. Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu, 11 Haziran 1826'da eğitime başladı. Bundan 3 gün sonra ayaklanan Yeniçeriler, kazanlarını Etmeydanı'na çıkararak gösterilere başladılar. Ulemayı yanına alan II. Mahmut, Sancak-ı Şerif'i çıkararak halkı yeniçerilere karşı savaşmaya çağırdı. Yeniçeri Ocağı dışındaki bütün ocaklar, padişaha sadakatlerini bildirdiler. Aksaray ve Etmeydanı'ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutuldu. 6.000'den fazla yeniçeri öldürüldü. 20.000 civarında isyancı da tutuklandı. Bu arada Bektaşi dergahları kapatılarak yakalanan müridler kılıçtan geçirildi. Hızını alamayan II. Mahmut, Bektaşi mezarlarının başlarındaki kavukları da kırdırttı. Bugünkü, başsız mezar taşlarının büyük bir kısmı o dönemden kalmadır.

16 Haziran 1826'da tarihe karışan Yeniçeri Ocağı'nın yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir ocak kuruldu.

Yani neymiş? “Kürt sorununun çözümü, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin Yeniçeri Ocağı gibi top ateşine tutulmak suretiyle yok edilmesi ve yerine yeni bir Silâhlı Kuvvet kurulmasıyla mümkün olurmuş”, Aytekin Yılmaz böyle diyor! İşin vahametini, şimdi anladınız değil mi?

Bu adam(!) ya çok cahil, ya tam hain ya da delirmiş olmalı! Yahut hem cahil, hem hain, hem de deli… Aksi halde böyle bir şey yazmaz, yazamazdı… Bu, apaçık belli! Belli de bu adama(!), Radikal nasıl ve neden köşe yazdırıyor? Yoksa, İsmet Berkan da mı delirdi?

Bu, nasıl bir zihniyet? Bu zihniyet, on binlerce Yeniçeri ile Bektaşi’nin canına mal olmadı mı? Bunun, bugün de tekrarı nasıl istenir? Hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazı TSK’ye karşı? Bugün, bu bölgede ve konjonktür de eğer TSK olmasa, Türkiye Cumhuriyeti bir gün dahi yaşayabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Milleti’nin yok olması mı isteniyor?

Bu, nasıl bir mantık? Bu mantığın sonunu ve sonucunu kimse göremiyor mu? Vaka-i Hayriye’nin sonunda/sonucunda Yunanistan’ın Osmanlı’dan koptuğunu, kimse bilmiyor mu? Yoksa biliyorlar da Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin –maazallah- bölücü/Kürtçüler tarafından Türkiye’den koparılmasını mı istiyorlar? Hadi bunu, Aytekin Yılmaz istiyor, isteyebiliyor, buna İsmet Berkan nasıl ve niçin müsaade ediyor?

Bana kalırsa; bunların hepsini de biliyorlar, bilmeseler Aytekin Yılmaz gibi birine Radikal’de köşe verirler mi? Yazı yazdırırlar mı? Aytekin Yılmaz’ın kim olduğunu bilmiyorlar mı? Bilmemeleri mümkün mü? Köşe açtıkları adamları(!) hiç araştırmıyorlar mı? Tanımadıkları, bilmedikleri adamlara(!) yazı yazdırırlar mı?

İsmet Berkan, Aytekin Yılmaz’ın kim ve nasıl biri olduğunu belki bilmiyordur, kendisine ben hatırlayım… 1967 doğumlu Aytekin Yılmaz. Diyarbakır'ın Ergani ilçesi Ortayazı Köyü'nde doğmuş. Köy aslında Gürcü köyü imiş. 93 Harbi'nde Artvin'den göç etmişler. Kürt köylerinin ortasında bir azınlık gibi yaşamış Gürcüler. Aytekin Yılmaz’ın annesi, köye gelin gelen ilk Kürt kadınıymış. Bu kez annesi 'öteki' olmuş, Gürcü köyünde.

Liseye Ergani'de gitmiş, Aytekin Yılmaz. O yıllarda okuyan, yazan bir gençmiş. Okuldaki öğretmenleri bir gün elinde Nâzım Hikmet'in 'Dört Hapishaneden' kitabını yakalayınca fena azarlamışlar.

O da 'Bu kitapları bile okuyamayacaksak niye okula gidelim ki' diyerek bir arkadaşıyla beraber bırakmış okulu. Daha 17 yaşındayken çalışmak için İstanbul'a gitmiş. İstanbul’da PKK ile tanışmış. Vs. vs. Aytekin Yılmaz yakalandığında, gazeteler haberi 'PKK'nın Marmara Bölge Sorumlusu ele geçirildi' diye vermişler.

Cezaevinde kaldığı süre içersinde kitap yazmaya başlamış, Aytekin Yılmaz. 'Doğu'nun Talan ve İnkârı' 2001'de, 'Çok Kültürlülükten Tek Kültürlülüğe Anadolu' da 2002'de yayınlanmış. 1997'de Musa Anter Gazetecilik İnceleme-Araştırma Ödülü'nü, 1999'da MKM Film Öyküsü Ödülü'nü, 2003'te İkinci İstanbul Ulusal Kısa Film Festivali Öykü Ödülü'nü almış… Ne hikâye ama değil mi?

Allah, Türkiye’nin yardımcısı olsun! İşimiz, her zaman olduğu gibi, gene Allah’a kaldı!

Son bir şey daha, çok merak ediyorum; bu yazı hakkında Genelkurmay Başkanlığı acaba nasıl bir işlem yapacak? Sineye mi çekecek, yargı yoluna mı gidecek? Ve Yargı, Aytekin Yılmaz’ın bu yazısı hakkında, nasıl bir hüküm verecek? Eleştiri mi diyecek, ceza mı verecek?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,85 M - Bugn : 21341

ulkucudunya@ulkucudunya.com