« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

18 Eyl

2007

DEĞİŞEN/DÖNÜŞEN PKK

18 Eylül 2007

Abdullah Öcalan, CİA ve MOSSAD tarafından “paket” edilip Türkiye’ye teslim edilinceye kadar, nispeten hiçbir istihbarat örgütünün kontrolünde olmayan PKK, o tarihten itibaren hızla CİA ve MOSSAD’ın emir-komutasına girdi… PKK, bugün yaptığı bütün eylemleri CİA ve MOSSAD adına, bunların yönlendirmesi yahut talimatıyla yapıyor.

Şu, çok kimse tarafından bilinmez, bilenler bilir lâkin bilenler de çeşitli sebeplerden ötürü pek açık olarak ifade etmezler ancak, PKK, Türkiye solunu; Türk solu ve Kürt solu olmak üzere ikiye bölmek ve bu suretle etkisizleştirmek için, Türk istihbarat teşkilâtları tarafından kurdurulmuştu… Zaten bırakın Türkiye’yi dünyada hiçbir gizli/illegal örgüt yoktur ki, arkasında bir istihbarat teşkilâtı olmasın… Kuruluş amacı ne olursa olsun, her gizli/illegal örgütün arkasında mutlaka ve muhakkak en az bir istihbarat teşkilâtı bulunur… Aksi halde gizli/illegal bir örgüt kurulamaz, şeş kaza kurulsa bile bu örgüt yaşayamaz, yaşatılamaz… Bu bir, sosyal kanundur!

Yuvarlak hesap, kendisine 12 Eylül Askerî Darbesi haber verilen Abdullah Öcalan’ın Suriye’ye geçişine kadar, Türk istihbarat teşkilâtlarının yörüngesinde yürüyen PKK, dünya konjonktürünün getirdiği imkânlar sonucunda; özellikle ASALA’nın tasfiye edilmesi mecburiyetinin ortaya çıkmasından sonra, CİA, MOSSAD, MI-6, KGB, SAVAMA ve MUHABERÂT’ın açık veya kapalı desteğine kavuşmuş oldu… Ki bu, iki netice doğurdu:

Bir. PKK ve Abdullah Öcalan, Türk istihbarat teşkilâtlarının yörüngesinden çıktı, yukarda isimlerini verdiğim, batılı ve doğulu emperyalist devletlerin istihbarat örgütlerinin yörüngesine girdi.

İki. PKK, tasfiye edilen ASALA’nın yerine ikame edildi… Daha doğrusu, PKK değiştirildi/dönüştürüldü ve ASALA’nın yeni bir versiyonu haline getirildi.

PKK ve APO; ABD, İngiltere ve İsrail II. Körfez Hârekatı’na karar verinceye kadar, Türkiye’ye mümkünse zarar vermek, bu mümkün değilse Türkiye’yi meşgul etmek için CİA, MOSSAD ve MI-6 yörüngesinde faaliyetler yürüttüler… Ancak Irak’ı üçe bölerek Kuzeyinde bir de Kürt Devleti kurmaya karar vermiş olan bu devletler, I. Körfez Harekâtı’ndan sonra PKK’nın, Irak’ın kuzeyinde Saddam’ın yaptığı müthiş manevra sayesinde (Saddam, Irak’ın kuzeyinde kendisine yasaklanan bölgeden çekilirken, buradaki bütün ağır silâhlarıyla askerî mevzilerini, PKK, nasılsa bunları Türkiye ile Barzani ve Talabani güçlerine karşı kullanırlar diyerek, PKK’ya bırakmıştı) tahmin edilenin çok çok üstünde güç sahibi olmasından rahatsız oldular… Kurulmak istenen Kürt Devleti, PKK’nın eline geçebilirdi… Oysa, PKK’ya da APO’ya güvenmiyorlardı… Özellikle ABD, Küba’da yaşadığı hayal kırıklığını bir kere daha yaşamak istemiyordu… (Fidel Castro, ABD yörüngesinde bir Küba kurmak vaadiyle ABD’yi kandırmış ve bir bakıma ABD’nin desteği ile sosyalist bir Küba kurmuştu.) Bu yüzden, kendi millî menfaatleri bakımından güvenilmez buldukları APO’nun tasfiye edilmesine karar verdiler.

CİA, 1999’un şubat ayında Ankara’da MİT’e, APO’yu belli bazı şartlarla (APO, Türkiye’ye sağ salim götürülecek, adil olarak yargılanacak, ne ceza alırsa alsın asla idam edilmeyecek) Türkiye’ye teslim edebileceklerini bildirdi... Bu şartlar kabul edilince de APO, Kenya’da CİA ve MOSSAD tarafından Türkiye’ye teslim edildi.

Böylece; PKK başsız kaldığı için güç kaybetmiş, bu suretle Barzani ve Talabani PKK ile baş edebilecek bir duruma/konuma gelmiş… Irak’ın kuzeyinde kurulmasına karar verilen Kürt Devleti’nin PKK’nın eline geçmesi engellenmiş… ABD ve İsrail, Türk devleti ve halkı nazarında sevgi, itibar ve güven kazanmış… oldular!

Başını kaybeden PKK, 2003 yılına kadar, epey bir süre ne yapacağını bilemez bir halde kendi iç işleriyle yani yeni bir lider belirlemek gibi meselelerle uğraşmak durumunda kalmış, bu da, yıllarca sonra Türkiye’de huzur ve sükûnun yeniden ve kısmen oluşmasını temin etmişti… Bu dönemi ne yazık ki Türkiye yeteri kadar değerlendiremeyip boşa geçirirken, ABD ve İsrail en iyi şekilde değerlendirmiş; PKK’nın tabanını Barzani ve Talabani’ye “kadrolarını” ise CİA ve MOSSAD’a angaje etmişlerdir.

PKK, bu suretle bağımsızlığını tamamen yitirerek, ABD/CİA ve İsrail/MOSSAD’ın en çok Türkiye’ye ve bazen de Suriye ve İran’a karşı kullandığı bir “operasyon birimi” haline gelmiştir… Dikkat edilirse, bu tarihe kadar bağımsızlık savaşçıları görüntüsü verebilmek için mümkün olduğunca Türk askerî hedeflerine saldıran PKK, bu tarihten sonra sivil-asker ayrımı yapmadan saldırır hale gelmiş… Ayrıca bu tarihe kadar daha çok Rus yapımı AK-47 gibi silâhlar kullanan PKK, bu tarihten sonra tamamı Batı menşeli kara mayınlarıyla C-4 ve A-4 gibi patlayıcılar ve ABD yapımı M-16 silâhlar kullanmaya başlamıştır.

En mühimi de artık PKK, ancak CİA, MOSSAD veya MI-6 gibi çok büyük istihbarat örgütlerinin belirleyebileceği hedeflere eylem koyabilir hale gelmiştir… Meselâ 25 Mayıs 2007’de Bingöl’de bir trene bombalı saldırı düzenledi... Trende 300 adet roket mermisi, 297 adet atış rampası, 1032 adet havan topu mermisi, 135 sandık patlayıcı, 762 adet Kanas suikast silâhı, 120 sandık havan mermisi vb. çıktı… Ve PKK, tam bir “şecaat arz ederken, sirkatin söyleyen merdi Kıptî” gibi, trende bulunan mühimmatla ilgili olarak önceden istihbarat edindiklerini ve saldırının "Türkiye ile İran'ın kirli ilişkilerini açığa çıkardığını" iddia etti!

Lâfı daha fazla uzatmaya lüzum yok… Ankara’da geçen gün ele geçirilen 500 kilo patlayıcı yüklü minibüsü, PKK’nın bu değişim ve dönüşümünü nazarı itibara alarak değerlendirmek lâzımdır… Türkiye, aksi halde yanlış yapacak ve bunun bedelini çok ağır ödemek durumunda kalacaktır…

Burada Türkiye’nin kendine sorması gereken sual şu olmalıdır: ABD ve İsrail Türkiye’den ne istemektedir? Cevap bellidir: Önce Suriye ve İran ile ilişkilerini asgarîye indirmeli, özellikle İran ile yapıldığı söylenen petrol ve doğal gaz antlaşması askıya alınmalı… Sonra da ABD ve İsrail’in İran’a yapacakları askerî harekâtta, bunlara destek verilmelidir.

Türkiye’nin, ABD ve İsrail’in bu taleplerinden haberdâr olması ve buna göre bir pozisyon alması lâzımdır! PKK, CİA ve MOSSAD’ın sadece sıradan bir “taşeronu”dur, Türkiye’yi idare edenler bu bilinçle hareket etmelidir!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,30 M - Bugn : 30937

ulkucudunya@ulkucudunya.com