« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

04 Eyl

2007

ADINI SİZ KOYUN!

04 Eylül 2007

Tanıyanlar bilir, ben, Türkistan’ın köpekleri gibiyimdir, şikâyet etmeyi hiç sevmem, şikâyet etmek istesem de zaten beceremem. İyiysem şükrederim, hastaysam sabrederim… Ama son günlerde, özellikle de 28 Ağustos’tan beri çok kötüyüm!

O günden bu yana, deliksiz bir saat uykum yok dersem, inanın abartmıyorumdur… Bütün gece, yatakta; bir sağa, bir sola dönüp duruyorum… Uyku girmiyor, gözüme… Bazen, yorgunluktan dalar gibi olunca da kâbuslar görüyorum… Korkudan sıçrayarak kalkıyorum, yataktan… Evin içinde, deli danalar gibi, dolanıp duruyorum… Eşim kaç defa; “Ne oluyor sana, böyle? Hasta mısın? Bana söylemediğin bir derdin yahut sıkıntın mı var?” diye sordu, sayısını bilmiyorum. Ama belli bir cevabı yok, bunun. Sadece sıkılıyorum. İçim daralıyor. Göğsüm sıkışıyor. Nefes almakta güçlük çekiyorum.

Ben zaten asabî bir insanım, ama artık tamamen çekilmez bir insan oldum, çıktım… Suratım hep asık… Yüzüm bırakın gülmeyi, gülümsemeyi bile unuttu… Ortalıkta ruh gibi dolanıyorum… En normal sözlerden bile alınır biri oldum… Bu halimden onlar sorumluymuş gibi, en ufak bir şeyde, hep çocuklarımla eşime çatıyorum… Geçen gün kızım Başak İdikut’u, kardeşi Ahmedyesevi’ye; “Babam gene bomba gibi… Patlamak üzere… Hadi biz odamıza çıkalım” derken gördüm… Bir kızdım, bir bağırdım ki, oğlum Ahmedyesevi hüngür hüngür ağlamaya başladı… Aslında böyle bir durumda, hemen sakinleşirken, bu kez daha çok sinirlendim… Ne yapacağımı bilemedim, kapıyı hırsla çekip, bahçeye çıktım.

Cezaevinden kalan bir alışkanlıkla, televizyon seyretmeyi severim, ben… Ancak artık, bundan da keyif almıyorum, alamıyorum… Hele haberleri hiç seyredemez oldum… Oysa ben, haberleri mutlaka seyrederdim, hem de aynı şeylerin olduğunu bile bile birkaç kanalda birden… Fakat şimdi, bilhassa haberlerden nefret ediyorum… Bir kanalda haberler başladığı zaman hemen “zap”lıyorum. Başka bir kanaldaki daha hafif bir programa geçiyorum… Velhasıl, sanki yaşama zevkimi kaybetmiş gibiyim.

Böyle bir hâl, başıma, bir de 2002 yılının Kasım ayında gelmişti… O zaman da böyle olmuştum… O zaman da barut gibiydim… İnsanlar yağmur yağacak deseler, ben bunu bana ördek denmiş gibi algılıyordum ve akıl almayacak, mantık kabul etmeyecek kadar büyük bir tepki veriyordum… Arkadaşlarımla dostlarımı bile kırıyordum. Darıltıyordum… Sonra da ben niye böyle yapıyorum, ben niye böyleyim, diye pişmanlıktan kahroluyordum… Lâkin elimde değildi… Gayri iradî olarak, daha sonra gene aynını yapıyordum.

Âdeta bunalıma girmiştim… Nitekim o buhranı, Allah’ıma çok şükür, ilâç kullanarak atlatabilmiştim… Galiba gene ilâç kullanmak zorunda kalacağım… Yoksa bu gidişât, iyi bir sonuç vermeyecek…

Arkadaşlarımla dostlarımın sayısı zaten iki elin parmakları sayısınca bile değil, maazallah, onları da kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyorum… Yaşım elli üç olduğuna göre, bundan sonra yeni arkadaş ve dostlar edinemem ki, Allah bilir ama, o kadar vaktim yoktur, herhalde… İnsan kolay mı dost ediniyor? Önce tanışacaksınız… Sonra birbirinizden hoşlanacaksınız… Sonra birbirinizi, bir çok olayda/durumda test edeceksiniz… İki tarafta bu sınavlardan başarıyla/yüzünün akıyla geçecek… Ve dost olacaksınız… Uzun ve çetrefil bir süreç… Bunu, tekrar tekrar yaşayacaksınız ve bazı dostlarınız olacak… Bundan sonra, bu çok zor!

Öyle ise, aklımı başıma devşirmeliyim! Aileme ve arkadaşlarımla dostlarıma sıkı sıkıya sarılmalıyım… Onları, mutlaka ve muhakkak üzmekten, kırmaktan, darıltmaktan özenle imtina etmeliyim. Yoksa, Allah korusun, mezarlıktaki selvi/servi ağaçları gibi yapayalnız kalırım… “Yalnızlık Allah’a mahsustur!”

Ben niye böyleyim? Yahut neden böyle oluyorum?

Benim yaşadığım bu buhranı, sizde yaşıyorsanız, bunun sebebini zaten biliyorsunuzdur! Ben, yaşamayanlar/bilmeyenler için söyleyeyim: Üç genç adam 1969’da el ele veriyorlar ve bir yola çıkıyorlar… Takvim 2003’ü gösterdiğinde; biri TBMM Başkanı, diğer ikisi de ayrı ayrı Başbakan oluyorlar! Ve sene 2007 olunca da gene biri Başbakan, diğeri ise Cumhurbaşkanı oluyor!

Ya biz; inançları için malını, hürriyetini, canını fedâ eden, yahut öldürebilen on binlerce Ülkücü; “Çankaya yokuşunda balam, Asya’nın Bozkurtları” marşını söyleyerek bugünlere kadar gelen binlerce “Cundallah” şu anda neyiz? Ne durumdayız? Ne yapıyoruz? Ne işliyoruz? Yarın ne olacağız? Ne yapacağız? “Bu memleketin hâli ne olacak?” “Turan’ı çıldırtan” bu sorular, beni, hiç olmazsa bunalıma sokmaz mı?

Ne diyeyim, Allah önce beni, sonra da bu “durum”a bütün sebep olanları ıslah etsin!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,34 M - Bugn : 68873

ulkucudunya@ulkucudunya.com