« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

26 Haz

2007

“SU UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ!”

26 Haziran 2007

Ben, ‘bu kuş gribi ve kene ölümleri ne iştir’ diye sorup, yetkili ve etkili birilerinin cevap vermelerini beklerken, bir de baktım ki -günahı vebâli haberi yazanların başına- Çorum’u keneler basmış…

Allah Allah, bu nasıl iş? Kene dediğin sürüyle bulunmaz ki, olsa olsa birkaç tane olur ve bunları sadece bir hayvana kan emmek için yapıştıkları zaman görürsünüz… Ben çocukluğumda böyle gördüm… Bunlar, o zaman en fazla, iki ya da üç tane olurlardı… O da kan içen birinin yanında ve yavruları olarak… Şimdi ne olduysa, keneler sürü halinde bulunuyorlar… Geçen gün bir televizyon kanalında görmüştüm, kadınlar, kaynar sularla haşlayıp öldürdükleri keneleri, elektrik süpürgesiyle topluyorlardı. Keneler öyle çoktular ki, bir duvarı baştan aşağı kaplamışlardı.

Bu, hiç de normal değil… Anormal bir durum, bu… Böyle olmaması lâzım… Oluyorsa, bunun mühim bir sebebinin olması gerekir. Peki, kenelerin bu kadar çok olmalarının yahut üremelerinin ve toplu bulunmalarının sebebi ne olabilir? Ben bu işlerden hiç anlamam ama, bir köy çocuğu olarak bana, kenelerin bu kadar çoğalmalarının en önemli sebebi ‘kuş gribi hastalı’ğıymış gibi geliyor… Kel alâka?

Geçen yıllarda Türkiye’de bir kuş gribi olayı vukubumuştu… Doğru mu? Doğru! Peki, olayın salgına dönüşmesini engellemek için AKP Hükümeti o zaman nasıl bir tedbir almıştı? Bunu bilmeyecek ne var, kuş gribi hastalığının görüldüğü bütün beldelerde tüm kümes hayvanlarını itlaf etmişti! İşte, işin püf noktası, bu.

Biliyorsunuz, tavuk cinsi hem ot, hem de et yer… Siz benim et yer dediğime bakmayın, böcekleri toplar ve yer, yani… Bu da doğru mu? Elbette doğru! İşte sualin cevabı; tavuklar itlaf edildiği için, tavuklara yem olmaktan kurtulmuş olan keneler, itlaf işleminin yapıldığı yörelerde aşırı derecede çoğaldılar… Ekolojik denge meselesi!

Kısaca söylemem gerekirse; Türkiye’de kuş gribi paniğiyle hareket eden AKP Hükümeti, daha önce dünyanın diğer bölgelerinde de görüldüğü gibi ve Dünya Sağlık Örgütü’nün etik kurallara aykırı desteğiyle, korkunç bir hayvan katliamını sorgulamaksızın uygulamış ve insanlığın doğaya ve diğer canlı türlerine karşı, tür ayrımcılığına dayalı eko-faşist bir katliam gerçekleştirmiş… Bunun sonunda da keneler alabildiğine çoğalmışlar ve âdeta itlaf edilen tavukların intikamını almaya başlamışlardır.

Yani kuş gribi hastalığı, Türkiye’de sadece hastalık bulaşan insanların ölmelerine ve kümes hayvanları itlaf edildiği için gene insanların maddî bir zarara uğramalarına sebep olmakla kalmadı… Aynı şekilde, kenelerin aşırı derecede çoğalmalarına ve keneler vasıtasıyla yayılan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi isimli hastalığın bir salgın olarak ortaya çıkma tehlikesini de beraberinde getirdi… Kaldı ki, bu da öldürücü bir hastalıktır…

İlişkiyi görüyor musunuz? Türkiye’ye, sanki birileri soruyor; “Kırk katır mı, kırk satır mı?” Kuş gribi mi, kene ısırığıyla bulaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi mi?

Peki, bu soruyu Türkiye’ye kim soruyor olabilir? Kim olacak, tabii ki küresel emperyalizm!

“Metin Kaplan, yapacağını gene yaptın… Getirdin işi gene emperyalizme bağladın!” Demeyin sakın… Aman ha! Böyle düşünmeyin… Yoksa, emperyalist güçlerin paraleline düşersiniz… Onlar da böyle diyorlar, çünkü… Böyle söyleyerek, kendilerini gizlemenin yolunu bulmuşlar.

Üstelik, bunun böyle olduğunu yalnızca ben söylüyor değilim… Konunun uzmanı herkes, meselâ Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) tarafından açıklanan “Kimyasal ve Biyolojik Terörizm Raporu"nda bunun böyle olduğu, yani, gerek kuş gribinin gerekse de KKKA’nin birer biyolojik silâh olduğu açıkça ifade ediliyor.

Meselenin, daha iyi anlaşılabilmesi için “biyolojik silâh”ın ne olduğuna dair kısaca bilgi vermek faydalı olabilir… Biyolojik silâh nedir?

Biyolojik silah, diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratmak maksadıyla kullanılan bakteri, virüs gibi bulaşıcılar ile toksin ve zehirlere verilen ad… Biyolojik maddeler kokusuz, tatsız ve 'aerosol' bulutu halinde atıldığı zaman mikron boyutunda, son derece küçük parçalardan oluştuğundan insan gözüyle görülemez.

Hava, su ve mekanik taşıyıcılar (böcek vs.) da yaymak için kullanılabilir. Biyolojik organizmaların çok küçük bir parçası bile kimyasal ve konvansiyonel silâhlardan daha ölümcül olabiliyor. Meselâa antrax olarak bilinen Şarbon virüsünün biyolojik silâh versiyonları solunum yoluyla havadan alınıp ciğerlerde kuluçka dönemi geçirip, kısa sürede öldürücü hale dönebiliyor.

Bu yüzden biyolojik silâhlar, uygun ortamlarda kendilerini çoğaltabilme, genetik müdahale, mutasyona uğrama (hayvandan insana, insandan insana geçme gibi) özellikleri nedeniyle yeryüzündeki en etkin ve acımasız silâhlar arasında yer alıyor. Biyolojik silâh ajanı olarak adlandırılan botulinum toksini, kimyasal sinir gazı sarinden 3 milyon kat daha güçlü ve öldürücü. Bu yüzden, bu silâhların kullanım ve üretimini engellemek amacıyla 1925'te Cenevre Protokolü, 1972'de Biyolojik Silâhlar Konvansiyonu (BWC) imzalandı. Dünyayı korkutan şey ise, insanların bu tür silâhların yapımını düşünmesinin ürkütücülüğü kadar, bu protokollere rağmen bazı ülkelerde bu silâhların hâlâ yüksek miktarda depolanması.

Ne yani, Türkiye’ye karşı biyolojik savaş mı yürütülüyor? Ben böyle bir iddiada bulunmuyorum, söylediğim sadece bu iki hastalığın biyolojik silâh olarak da kullanıldıklarıdır… Kaldı ki niye olmasın? Türkleri, ha M 16 ile öldürmüşler, ha kuş gribi veya Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ile ne farkı var?

Pekiyi de bunlara karşı nasıl bir tedbir almak lâzım gelir?

Biyolojik silâhlara karşı geliştirilebilecek en önemli tedbir, böyle tehditlere karşı aşı üretmek ve mevcut silâhları bilerek, halkı bilinçlendirmektir… Uzmanların deyimi ile Türkiye yaşadığı kuş gribi ve KKKA hadisesini biyolojik araştırma ve dünyada olup bitenleri anlama açısından olumlu anlamda kullanmalıdır… Biyolojik silâhlara ihtiyacımız yok. Ancak bir an bile kaybetmeden biyolojik silâhları tanımaya ve bunlara karşı savunma stratejisi oluşturmaya, laboratuvarlar kurup bu tip salgınlara karşı hazırlıklı olmaya ihtiyacımız var!

“Su uyur, düşman uyumaz!”

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,34 M - Bugn : 69262

ulkucudunya@ulkucudunya.com