« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

26 May

2006

BİZE NE OLDU?

26 Mayıs 2006

Suudi Arabistan, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in doğduğu evi yıkıp, yerine otopark yapacakmış! Bu haberi duyunca, sanki, başımdan aşağı kaynar sular döküldü… Bu, nasıl bir kepazelik, bu ne saygısızlık diye beynimde fırtınalar koptu… Kendi kendime dedim ki, işte şimdi Türkiye'de kıyamet kopar; protestolar, mitingler, yürüyüşler yapılır. On binlerce insan sokaklara dökülür.
Ancak müthiş yanılmışım… İki hafta zaman geçtiği halde, Zeytinburnu Alperen Ocakları'nın İstanbul'da S. Arabistan Konsolosluğu ve gene Alperen Ocakları'nın Ankara'da S. Arabistan Büyükelçiliği önündeki 100-150 kişilik protestolarından başka bir ses çıkmadı, Türkiye'de.
Bana, hiç kimse “Hiç kimsenin haberi olmadı” demesin, sakın… Haberi ilk olarak The Independent Gazetesi'nde Daniel Howden yazmış… Türkiye de, önce buradan okuyarak, Yeni Şafak Gazetesi'nde İbrahim Karagül bir makale yazdı, sonra da İ. Karagül'ün yazısını okuyan Hürriyet'te, Ahmet Hakan Coşkun… Yahu nasıl duyulmaz? Hürriyet her gün beş yüz bin, Yeni Şafak yüz bin satmıyor mu? Satıyor! Öyle ise nasıl duyulmaz, bu haber? Altı yüz bin kişinin işittiği bir haberi, yetmiş milyon nasıl duymaz? Yok hayır, bence bu, duymamakla alâkalı değil… Namazda gözü olmamakla ilgili bir mesele, bu… “Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz!” denir ya, bu, tam o!
Kaldı ki bu, Suudi Arabistan da yapılan ilk “vahşet” de değil... S. Arabistan'ın bu konularda daha başka sabıkaları da var.
Daha önce de: Peygamber Efendimiz'in annesi Amina'nın mezarı buldozerle dümdüz edilmiş, hatta içine benzin dökülmüştü.
Peygamber Efendimiz'in ilk eşi Hz. Hatice'nin evi yıkılmış. Yerine “abdesthane” yapılmıştı.
Peygamber Efendimiz'in yakın dostu, kayınpederi ve ilk halife Hz. Ebubekir'in evi yıkılmış, arsası Hilton Oteli'nin arsasına ilave edilmişti.
1200 yıllık Ebu Kubeys Camii yıkılmış, yerine Kraliyet Sarayı yapılmıştı.
İçinde, Peygamber Efendimiz'in torunlarından El Ureyd'in mezarının bulunduğu cami dinamitlenmiş, yıkıntının etrafında toplanan Suudi polisi kutlama yapmıştı.
Olmaz a, diyelim ki, bunların hiç birinden Türkiye'nin haberi olmadı… İşte şimdi son vahşeti İ. Karagül ve A. Hakan'ın yazdıklarından öğrenmiş olduk! Neden şimdi olsun, hiçbir tepki koymuyoruz, hiçbir eylem yapmıyoruz? Sahi, hiçbir Müslüman Türk kalmadı mı bu ülkede?
Yok yok, nerede bu İslâmcılar? Nerede bu Akıncılar? Nerede bu İBDA-C'ciler? Nerede bu “Siyasî Ümmetçiler”? Nerede bu “Şeriat”çılar, demiyorum… Böyle demek, kolaycılık olur! Bu, sorumluluktan kaçmak olur! Bu, rakiplerini suçlayarak, kendi mesuliyetinden kurtulmaya çalışmak olur! Ben bunu yapmam. Yapamam. Yapmayacağım. Yaparsam, başkalarından bir farkımız kalmaz… Oysa biz, farklıyız! Çünkü biz Ülkücüyüz! Bu yüzden ben, hiç evirmeden, çevirmeden, kıvırmadan direkt olarak, açık ve net bir şekilde, nerede bu Ülkücüler diye haykıracağım: NEREDE BU ÜLKÜCÜLER!
“Ya Allah! Bismillah! Allah û Ekber!” diye, daha düne kadar, gırtlakları yırtılırcasına haykıran Ülkücüler nerede?
Nerede, “Kanımız aksa da zafer İslâm'ın!” diyerek, gözünü budaktan sakınmayan Ülkücüler?
“Zulme rızâ zulümdür!” buyuran Hadisi şiâr edinerek, zalimlere başkaldıran Ülkücüler nerede?
Nerede, zulme rızâ göstermedikleri için, zalimlerin zulmune uğrayan ancak zulüm düzeninin zindanlarını adetâ “Yusufiye'lere” çeviren Ülkücüler, nerede?
“Bir kötülük gördüğünüzde elinizle mani olunuz… Buna gücünüz yetmiyorsa, dilinizle mani olunuz… Buna da gücünüz yetmiyorsa buğz ediniz… Ancak bu imânın en zayıf halidir” diye buyuran Hadis-i Şerîf'i, kendilerine ana/esas ölçü edinen Ülkücüler nerede?
Bütün bunlar, sadece birer slogan mıydı? Hayır, bin kere hayır, milyon defa hayır aynel yakîn olarak biliyorum ki, bu sözler sadece birer slogan değildi! Bunlar, hayatımıza yön tayin eden birer deniz feneriydi… Bunlar hayatımızın yönünü, şeklini ve sınırlarını belirlerlerdi… Ve o gün Ülkücüler yekpâre imândı. İhlâstı… Ülkücülerin söyledikleri ile yaptıkları, imanları ile amelleri, inançları ile ibadetleri paraleldi… Ülkücüler inandıkları gibi yaşıyorlar, yaşadıkları gibi inanıyorlardı... Çünkü Ülkücüler inandıkları gibi yaşamazlar ise, sonunda yaşadıkları gibi inanmak zorunda kalacaklarını biliyorlardı.
Öyle ise, bize ne oldu? Neden, sesimiz çıkmıyor, hiç? Recep Tayip ve saz arkadaşlarının milli görüş gömleğini çıkarttığı gibi, yoksa Ülkücüler de Ülkücü Dünya Görüşü gömleğini çıkarıp bir kenara mı attılar? Sahi, nerede bu Ülkücüler! Ülkücü Hareket ne yapıyor veya daha neyi bekliyor? Ülkücü Hareket'i temsil etmek, yoksa Alperen Ocakları'na mı kaldı?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,00 M - Bugn : 26014

ulkucudunya@ulkucudunya.com