« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

İdris Savaş

04 Kas

2025

Osmanlı Nostaljisinin Cumhuriyet’e Yansımaları

04 Kasım 2025

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’de tarih anlatısı ve eğitim politikaları siyasal ve toplumsal tartışmaların merkezinde oldu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı mirasına yaklaşım, yeni bir ulus-devlet kurma hedefi doğrultusunda şekillendi. Bu dönemde müfredatta Osmanlı tarihi, özellikle 19. ve 20. yüzyıl olayları daha az yer aldı, padişahlar daha ölçülü bir şekilde ele alındı ve dini kurumlar ile medrese düzeni eleştirildi. Bu yaklaşımın nedeni, yeni rejimin meşruiyetini geçmişin eksikliklerini vurgulayarak kurma ihtiyacıdır.

Bu yaklaşım sadece Türkiye’ye özgü değildi. Fransa’da cumhuriyetçi tarih krallığı yüceltmez, Sovyetler Birliği Çarlık Rusya’sını övmez, Almanya da Nazi dönemini kahramanlaştırmaz. Yeni siyasi sistemler, kendi varlıklarını geçmişin eleştirisi üzerinden inşa etme eğilimindedir. Dolayısıyla Cumhuriyet’in Osmanlı’ya mesafeli yaklaşımı, tarihsel olarak doğal bir refleks olarak görülebilir.

1950 sonrası Demokrat Parti döneminde ise, Osmanlı tarihi müfredata daha geniş biçimde dahil edildi. Fatih ve Kanuni gibi figürler, başarıları ve kültürel katkılarıyla öne çıkarıldı; Osmanlı’nın askerî başarıları, kültürel mirası ve toplumsal hayatı ön plana çıktı. Bu değişimin amacı, hem milli bilinci güçlendirmek hem de muhafazakâr seçmenlerin tarih algısıyla uyum sağlamaktı.

Toplumda Osmanlı’yı idealize eden söylemler yaygınlaştı. Bu dönemde, “Osmanlı üç kıtaya hükmetti, hilafetle dünyaya yön verdi; Cumhuriyet bu gücü elimizden aldı” gibi söylemler ortaya çıktı. Ancak tarihsel gerçeklik bu anlatıyla tam olarak örtüşmez. Osmanlı’nın yükselişi yalnızca dini motivasyonlara değil, güçlü askerî stratejilere, vergi düzenine, diplomatik dengelere ve merkezi otoritenin sağlamlığına dayanıyordu. 18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı, Avrupa’daki çeşitli savaşları kaybetti ve bu nedenle önemli toprak kayıpları yaşadı. Ancak bu olumsuz sonuçlar toplumsal hafızada görece az yer buldu; bunun yerine 16. yüzyılın yükselme dönemi, Osmanlı’nın “altın çağı” olarak idealize edildi.

Çoğu ülkede yeni rejimler, eski sistemleri tarihsel bir olgu olarak anlatır ve ona yeni bir ihtişam kazandırmaz. Türkiye’de ise Osmanlı’nın yeniden yüceltilmesi zamanla Cumhuriyet’in meşruiyetinin tartışılmasına ve Atatürk’ün konumunun sorgulanmasına yol açtı. Siyasal İslamcı hareketler güç kazandı ve “Cumhuriyet bizi köklerimizden kopardı” söylemi bazı kesimlerde karşılık buldu. Özellikle eğitime erişimi sınırlı ve ekonomik olarak dezavantajlı gruplarda “Atatürk Osmanlı’yı yıktı, bizi Batı’ya teslim etti” şeklindeki iddialar yayıldı. Böylece Cumhuriyet’e sahip çıkma refleksi zayıfladı ve toplumsal bilinç parçalandı.

Siyasal İslamcıların Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, bazı dönemlerde Batı’nın Türkiye politikalarıyla örtüşmüş olabilir. Siyasal İslamcılar laikleşmeyi dine karşı bir saldırı olarak görürken, Batı modernleşmiş ve bağımsız bir Türkiye’nin bölgesel güç olmasından rahatsız olmuş olabilir. Bu değerlendirme tartışmalıdır, ancak toplumsal kutuplaşmanın bazı dış etkenlerle şekillendiği söylenebilir. Sonuç olarak Cumhuriyet’in meşruiyeti tartışmaya açıldı ve Atatürk hedef hâline geldi.

Kullanılan dil de önemli bir rol oynadı. “Kemalist rejim” veya “Kemalist sistem” gibi ifadeler, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlarının ürettiği ideolojik söylemin parçasıdır. Bu terimler, Cumhuriyet’i baskıcı ve ideolojik bir yapı gibi göstermek için kullanılır. Oysa Atatürk’ün vizyonu, otoriter bir ideolojiye değil, laik, bağımsız ve modernleşmeye odaklı bir Cumhuriyet sistemi kurmaya yöneliktir.

Günümüzde tarih anlatısındaki kırılmaların uzun vadeli etkileri hâlâ görülmektedir. Osmanlı’yı romantikleştiren, Cumhuriyet’i değersizleştiren ve Atatürk’ün mirasını sorgulayan söylemler, hem iç ideolojik yönlendirmeler hem de bazı dış stratejilerin etkisiyle toplumsal bilinci derinden etkilemiştir. Türkiye’nin bağımsızlık refleksini ve toplumsal bütünlüğünü koruyabilmesi için ideolojik kamplaşmalardan uzak, gerçeklere dayalı ve bütüncül bir tarih anlayışına ihtiyaç vardır. Her iki dönemi de kendi bağlamı içinde doğru okumak, gerekli dersleri almak ve Cumhuriyet değerlerini güçlendirmek en faydalı yoldur.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Ziyaret -> Toplam : 237,92 M - Bugn : 306440

ulkucudunya@ulkucudunya.com