« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

23 Haz

2014

BAYRAK

23 Haziran 2014

Şer işlerde şeytan kadar marifetli eller, akla hafsalaya sığmayacak entrikaları tereyağından kıl çeker gibi tezgâhlıyor. Daha ne olup bittiği anlaşılamadan aynı karanlık eller tarafından gündem hızla değiştirilerek kamuoyu vaziyete alıştırılıyor ve faciaların olağan işler gibi görülmesi sağlanıyor.

Bir askeri birlikten bayrak indirilmesi kadar vahim ve haysiyet kırıcı bir hezimet söz konusu olamaz. Mahiyeti, görünen görünmeyen sebepleri, cereyan tarzı ve sair izahlar ne olursa olsun vehameti makul ve hazmedilebilir hale getiremez. Şu ana kadar Türk Milleti kıyama kalkmadıysa ve üzerine yapışan zararlıları silkeleyip atmadıysa çok yerlerde çok şeyler eksik demektir.

Bayrağın manası, kudsiyeti üzerine bütün milletlerden daha zengin tarihi ve edebi mirasa sahibiz. Her gün okuduğumuz İstiklal Marşı, bayrağa hitaben, asla sönmeyeceğinin, yurdun üzerinde ebediyen dalgalanacağının teminatıyla başlar. Türk tarihi baştan sona bütün bir bayrak tarihidir. Mete Han’dan Ülkücü Hareketin genç neferlerine, İstanbul surlarındaki Ulubatlı Hasan’dan Bağdat kapılarında Genç Osman’a, İnebahtı Deniz Savaşında Tozkoparan İskender’den Kıbrıs’taki Mehmetçiğe kadar nice adsız kahraman bayrak uğruna can almış can vermiştir. Fakat maalesef bayrağın vatanı, milleti, hürriyeti, namusu temsil ettiğini, dolayısıyla can pahasına müdafaa edilmesi gerektiğini kavrayamamış şuursuzlar ve şahsiyetsizler tarafından idare edilmekteyiz. Hal sâridir derler. Siyasilerdeki gaflet ve ihanet hali, peyderpey komuta kademesine de yansıyor.

Askeri ve siyasi sorumluları divan-ı harbe sevk etmeden önce kulaklarından tutup Harbiye Askeri Müzesi’ne getirmek ve bu kansızlara bir camekânda sergilenen büyük yeşil sancağı göstermek lazımdır. Bu sancak 1389 Kosova Savaşı’ndan kalmadır. Türk İslâm davasını temsil eden aziz sancak uğruna binlerce Türk evlâdıyla birlikte bizatihi Gazi Sultan Murad Hüdavendigar Han Hazretleri harp meydanında şehadet şerbetini içmiştir. Türk Milleti altıyüzyirmibeş seneden beri bu kutlu emaneti muhafaza etmektedir. Altı asırdan bu yana nice badireler geçirmişmişiz. Yine de tarihi mefahirimizi muhafaza etmiş, mukaddesatı düşmana çiğnetmemişiz.

Bir alçak çıkıyor, namuslu vatandaşın kenarına yaklaşmaya cesaret edemeyeceği askeri birliğin tel örgülerini geçiyor, dikenli telleri aşıyor, nöbetçi kulübesinin önünden yürüyor, direğe tırmanıyor, şanlı Türk bayrağını indiriyor, tekrar direkten aşağıya atlıyor ve elini kolunu sallayarak çekip gidiyor. Komşu teyzenin bahçesinden bu kadar rahat erik aşıramazsınız.

Ay yıldızlı Türk Bayrağını indirme hülyasına kapılan alçaklar her zaman çıkabilir. Bunda hayreti mucip bir taraf yok. Vatan haini olabilir, meczup olabilir, gözünü karatmış bir düşman neferi olabilir. Burada şaşılacak husus, varlık sebebi ve vazifesi, canı ve kanı bahasına o bayrağı muhafaza etmek olan komutan, subay ve askerin böyle bir cinayete seyirci kalması ve müdahale edilmediği için menfur teşebbüsün muvaffak olmasıdır. Akabinde siyasilerin milli celadetten uzak sahte beyanları da aynı derecede talihsizdir.

Şerefli Türk subayı, şerefli Türk askeri, şerefli Türk evladı, namusu saydığı Türk bayrağına tecavüze seyirci kalamaz. Tek kurşun atmadan bayrak ve dolayısıyla vatan teslim edilmiştir. Hiçbir mazeret bu şerefsizliği hafifletmez. Türk Milleti bayrağını, vatanını, namusunu koruması için nice fedakârlıklarla dünyanın en büyük kara ordularından birini besliyor. Sonucu nereye varırsa varsın, isterse açılım belasını milletin başına saran vatan hainleri tarafından mahkemelere sevk edilmek olsun, Mehmetçik üstlerinden aldığı emirle tek kurşunda o serseriyi cansız yere indirmeliydi.

Meselenin bu noktaya gelmesi uzun yıllara dayanan ihanet sürecinin mahsulüdür. Bölücülüğü teşvik ederek, işte bakın bölünmedik diye sırıtan gafil, ahmak ve hainlerin Türk Milletine çıkardığı faturadır. Asıl sorumluluk vatanseverleri takibata uğratarak, hapislere doldurarak sindiren, teröristlerin sırtını sıvazlayarak şımartan siyasi iktidardadır. Milli ruhla yetişmeyen askerin istikbalde vatan müdafaasında da zafiyete yol açacağı tehlikesi baş göstermektedir.

Türk devlet geleneğinde bayrağı düşmana kaptıran bedelini canıyla öder. Gün gelir milli mahkemelerde silsile-i meratip yoluyla milli şerefimizi ayaklar altına aldıranlardan hesap sorulur. Gerçek bir milli devlet olsa iş mahkemeye filan da taşınmaz, boş yere zaman kaybetmeden cezalar anında ve en şiddetli şekilde kesilir. İdam cezası kalktığı için müebbed hapis cezası verilmesi gereken sorumlulara ve bundan böyle bayrak teslim edilecek herkese Mithat Cemal Kuntay’ın Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır mısraları, Arif Nihad Asya’nın Bayrak şiiri ve diğer kahramanlık şiirleri ezberletmelidir. Ayrıca Bozkurtlar romanında tuğu düşürmemek için yarışı at üstünde cansız bitiren Onbaşı Alka’nın hikâyesi gece gündüz okutmalıdır. Suçluların siyasi kolu hiçbir şekilde affedilmemelidir. Asker kısmı ise nadim olup, sonunda mutlak ölüm bulunan vatani bir vazife için gönüllü çıkarlarsa şerefli şekilde ölme fırsatı verilebilir.

Diğer taraftan bayrak yürüyüşçüleri, ya bayrağa tam sahip çıkarak bir sel halinde devri devranı bacağından sürüyüp atmalı, ya da bu işin gösterisine kalkmamalıdır. Benzer ihanetler geçmişte de yaşanıyordu. O zamanlar haberleşme bu kadar ileri seviyede olmadığından millet olan biteni fark etmiyor, asker polis yine seyrediyor, sadece ülkücüler mücadele ediyordu. Tam inançla yola çıktıklarından başarılı oluyorlar, yenilmiyorlardı. Günümüzde ise haberleşme çok hızlı. İhanet propaganda yoluyla göz boyarken her gün üst üste yaşanan milli felaketler büyük mikyasta milli öfke uyandırıyor. Millet artık infial halindedir, güçlü bir ses, ciddi bir işaret beklemektedir.

Milli bir meselede polis engel oldu, şöyle oldu böyle oldu gibi mazeretler kabul edilemez. Yarım inançla, tereddütle, hesap kitapla yola çıkanlar, bayrak yürüyüşlerine resim çektirip sosyal medyada paylaşmak için katılanlar milli davalarda muvaffak olamazlar.

Geçmişini öğrenmeyen, okumayan, çevrelerinde örnek şahsiyetler göremeyen gençlerin pek bir kabahati yok. Teşkilatlar dalkavukların arenası haline gelmiştir. Başbuğun kılıç gibi taraf taraf yeryüzüne saldığı demir kuşaklı cihan pehlivanları içleri kan ağlayarak sessiz sedasız köşelerinde oturuyor. Kahramanlık ruhu eğitim, kültür işi olduğu kadar, bir zamanlar destan yazmış kahramanlar ile teşrik-i mesaide bulunularak kazanılabilir.

Allah düşmana fırsat vermesin. Ay yıldızlı bayrağımız ebediyen dalgalansın. Yanıbaşımızda, bayraktan mahrum mazlumların kesik kelleriyle bayraksız haydutlar top oynuyor. Hiç olmazsa bu vahşetten ibret almak gerekir.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 12219

ulkucudunya@ulkucudunya.com