« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

26 Oca

2010

GEÇEN HAFTANIN ANA BAŞLIKLARI

26 Ocak 2010

Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda yaklaşık bir aydır gürültü patırtıyla süren aramalar geçen hafta sessiz sedasız sona erdi. Hezeyanlara kapılanlar sus pus olduğuna göre dişe dokunur ciddi bir bulgu ortaya konulamadı. Günlerdir nizamiyede kapıyı açıp kapayan nöbetçi erler herhalde son defa uğurlarken, 'nere gidiyon begim, az daha kalaydın, daha garpuz keseciydik, şunun şurasında yaza ne kaldı' deyip makara geçmeyi de ihmal etmemiştir. Aramalarla ilgili haberleri her gün ana haber yapan televizyonlar, manşetten veren gazeteler nihayete ermesini konu bile etmediler. Çünkü hemen hepsi gibi bu da fos çıktı. Ergenekon davasındaki birer ikişer tahliyeleri de dikkatlerden kaçırıyorlar.

Faili meçhul eylem ve cinayetlerin bu birim tarafından gerçekleştirildiğinin ortaya çıkacağını iddia edenlerin artık köseleye dönmüş yüzleri yine kızarmadı. Ümitleri suya düştü, fakat son bir gayretle binbaşının bilgisayarından çıktığı belirtilen üç beş kelimelik liste haberini evirip çevirip şişirerek bir paragraf halinde getirebilmişler. Soruşturma kapsamında bazı dijital dosyaların kopyası alınmış, bazıları ile ilgili tutanaklar hazırlanmış. Albay ile Binbaşının bilgisayarında yapılan incelemelerde 'ilginç' bulgulara ulaşılmış. Binbaşının bilgisayarında üç ayrı klasörde otuzüç, altı ve kırkbir kişinin ayrı ayrı listelenmiş halde isimleri bulunmuş. Listelerin şifresi de çözülmüş, seksen kişinin mesleği, adresi, iletişim numarası detaylarıyla yer alıyormuş. Farklı illerde bulunan bu kişilerden bazıları sivil vatandaşlar, bazıları ise resmi görevli olduğu belirlenmiş. Soruşturmayı yürüten savcılığın seksen kişilik liste üzerinde yoğunlaşarak önümüzdeki günlerde bu kişilerin ifadesinin alınacağı belirtiliyormuş. Son dönemlerde gerçekleşen olaylara adının karışıp karışmadığı da inceleniyormuş.

Bu listedeki isimler binbaşının oğlunun sünnet düğününe çağıracağı davetliler listesi çıkarsa hiç şaşırmamalı. Bu defa da hususi işlerini işyerinde görmek gibi bir ithamla karşı karşıya kalabilir.

Hem bu aramaların sona erdiği hem de askere sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği sırada Taraf gazetesi yine ortalığı karıştırarak birkaç ay ülkeyi meşgul edecek ve 'özel yetkili' savcıları harekete geçirecek Balyoz darbe planı iddiasını ortaya attı. İnek ismi Sarıkız, romantik Ayışığı'ndan sonra balyoz biraz daha inandırıcı bir isim olmuş. Çiçek yerine dağdeviren, taşkınsel, topatar benzeri sert soyadlı bir iki albay uydurabilirlerse inandırıcılığı artabilir. Fatih ve Beyazıt camilerini bombalayacaklarmış. Silahlı Kuvvetler öteden beri cami bombalar, yenilerini Taraf gazetesinin pek dindar köşe yazarları inşa eder ya! Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye camileri niye değil acaba? Onlar daha azim oldukları için stokta yeteri kadar bomba yok herhalde. Uzun söze hacet yok, 2003'ten 2010'a kadar beklenmesi başlıbaşına bunun da hayali ve uydurma olduğunun delili. Belki bu şer odaklar konuşmaları ve belgeleri tahrif için bu kadar uzun süreye ihtiyaç duymuşlardır. Tutuklanacaklar listesinde yer alanlar kahraman pozlarını takınırken, muhayyel darbenin kıyak geçtiği isimler de ne kadar demokrat olduklarını ispatlayarak kendilerini müdafaa etmek zorunda kaldılar.

Şer gazetenin sözde İslamcı kesimdeki ikiz kardeşi gazetede altı gündür Ahmet Er ile bir söyleşi yayınlandı. Her biri birbirinden saçma iddialara yer verildi. Bir yerinde şöyle diyor: "14'lerin tasfiyesi memleketin lehine olmuştur. Yassıada'dan bir subay adanın altına dinamit lokumları yerleştirmiş, biz (ondörtler) karşı tarafı tasfiye etsek, adayı içindeki tutuklularla beraber havaya uçurulacaktı. Bizim tasfiyemiz, onların kurtuluşu oldu."

Bir eski MBK üyesi, hem de Türkeş'in kader ve siyaset arkadaşı olmak hasebiyle zekâ ve fikir bakımından en seçkinlerinin arasında olmak icap eden birisi, koskoca Yassıada'nın dinamit lokumuyla havaya uçacağına inanıyorsa, Fatih ve Beyazıt camilerinin de bombalanacağına inanan çıkar elbet. Kimbilir belki de Balyoz harekâtında 'ulusal' servet ziyan olmasın diye camileri havaya uçurmak için Yassıada'ya yerleştirilen dinamitler kullanılacaktı. Nasrettin Hoca misali, madem adanın dinamitle havaya uçacağına inanıyorsun, Sarayburnu'ndan denizin altından tünel kazılarak Menderes'in kaçırıldığı efsanesine neden inanmıyorsun.

Yazık ki yazık. Bir seçkin subay, hürmet edilen eski bir ülkücü, Türkeş'in en eski bir arkadaşı nasıl olur da kendisinin ve arkadaşlarının tasfiyesinde hayır görür. Allah kimseye akıl zafiyeti vermesin, ileri yaşta bunatıp şaşırtmasın. Türkeş, 13 Kasım'ın ihanet olduğunu her vesileyle, her zaman dile getirmiştir, konuyla ilgili kitaplar yazmıştır. 13 Kasım'da hayır aranması, hem de mağduru tarafından hayırla yad edilmesi aklın ve izanın kaybolduğuna dalalet eder. Türkeş'in sayesinde yüzbaşı rütbesiyle MGK üyesi olmuş, generaller karşısında selam durmuş, bunu da kendine hak görüyor olmalı ki işin bu kısmına temas etmiyor. Yine Türkeş'in sayesinde radyolardan Muhammedi nizamdan bahseden konuşmalar yapabilmiş. Yatıp kalkıp Türkeş'e dua edeceğine kendisinin ne kadar dindar olduğunu isbat için Türkeş'e bühtan ediyor. Türkeş'in gücü ve himayesi olmasa seni radyoda konuştururlar mı? Yüzbaşılar meselesi MGK'yı ve Türkeş'i zaman zaman zor durumda bırakmıştır, bazılarının bu kapasiteyle nasıl olup da yüzbaşı rütbesine yükselebildiği de anlaşılabilir değildir. Türkeş yüzbaşılar olmasaydı da Türkeş olurdu, fakat bu zat-ı muhteremler hiçbir şey olamazdı.

Ahmet amca şöyle anlatsaydı doğruyu söylemiş olur ve daha çok hürmet kazanırdı. Türkeş, 'CHP ve İnönü yanlısı MGK üyeleri bizi tasfiye edecek, biz erken davranıp bunları tasfiye edelim' dedi. Fakat bizim yüreğimiz buna elvermedi. Eğer biz baskın çıkıp onları tasfiye etseydik, Menderes ve iki arkadaşı asılmaz, demokratlar o kadar eziyet çekmezlerdi. Memleket felaha ererdi.

Söyleşinin son bölümünde ne kadar dönek, nefisleri ideallerine baskın çıkmış, davayı siyasi menfaatleri için kullanan adam varsa isim isim sayıyor ve Türkeş'e çekilip partiyi bunlara bırakmayı teklif ettiğini söylüyor. Allah'tan Türkeş hepsinin ne mal olduğunu gayet iyi biliyormuş ki son nefesine kadar bayrağı taşımaktan vazgeçmedi ve böylece Milliyetçilik Özal'ın partisine yamanmaktan kurtulup onbeş yıl daha kaynağından, kurucusundan en doğru ve en üst seviyede temsil imkânını buldu. Yoksa şu an ülke çoktan bölünmüş olurdu.

Bu kadar vuzuhsuz, ufuksuz ve çapsız insanlarla kader arkadaşlığı yapmak zorunda kalan Türkeş'e mi vah edersiniz, şer cephenin elinde şamar oğlanına dönen askerin dirayetsizliğine mi kızarsınız, her şey lehe iken varlık gösteremeyen milliyetçi siyasi temsilcilerin orta oyuncularını andıran şaklabanlıklarına mı yanarsınız. Fakat bu terazi bu kadar sıkleti çekmez efendiler.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 15268

ulkucudunya@ulkucudunya.com