« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

09 Kas

2009

KONGRE

09 Kasım 2009

İrreyizss bey… Küçük Ağa filminde, kasabayı basacağı haberi üzerine Çakırsaraylı'yı bu caniyane teşebbüsten vazgeçirmek için kelle koltukta tek başına eşkıya inine gelen ağır ceza reisi ile mağaradaki mülâkatta; Erol Taş, yağları bıyıklarına bulaşan kızarmış kuzu budundan iri bir lokma koparırken gözleriyle tehdit savurmakla birlikte korku ve hürmet duygularını gizleyemediği reis beye ağzını şapırdatarak 'İrreyizss bey' diye hitab eder. Reis bey, eşkıyanın şahsından da, tavırlarından da, hitabından da iğrendiğini bakışlarıyla belli eder, birkaç defa ihtar etmesine rağmen muhatabının telaffuzunu düzeltmeye muvaffak olamaz. Eşkıya asab bozucu noktayı yakalamıştır, ağzını yaymaktan vazgeçmez, uyandırdığı tiksintiyi sürdürmekten keyif alır, zira başka bir meziyeti bulunmamaktadır. Tarık Buğra da romanında eşkıyanın konuşmasını ireis bey şeklinde yazmıştır. Türkçede kelimeler bazı istisnai harflerle başlamadığı için konuşma dili ile yazı dili bunlara münhasıran farklılık arz eder.

Reyiz de herhalde reis olacak. Türkçe sözlüklerde reyiz kelimesi yer almıyor. Türk isim dağarcığına Fehriye adını hediye eden cahil nüfus memurlarından birinin mahalli telaffuzuna kurban giderek muhtemelen reis de söylendiği gibi kaydedildi. İrreyizs yazılmadığına şükretmekle birlikte milliyetçi partiye genel başkan adayı olmak için isim tashihinden başlanabilirdi, asliye mahkemesinde basit bir iş olsa gerek.

Bu vesileyle kamuoyu sayın reyiz bey ile teşerrüf etti. İşadamı imiş. Kendi ifadesine göre genç yaşta ekonomik bağımsızlığını almış, yüzbin kişiye iş vermiş, milyarlarca dolarlık hizmet etmiş, ortadoğu uzmanıymış, evvelce şimdiki genel başkanın davetiyle partiye katılarak birtakım mühim çalışmalarda bulunurken birdenbire genel başkanın davaya ihanet ettiğini fark ederek ülkücülüğü, vatanı ve milleti kurtarmak için genel başkanlığa aday olmuş. Destekleyen bir iki partili de ekranlarda boy gösterdi, kendi yüksek meziyetlerinden, ehemmiyetlerinden, fedakârlıklarından dem vurup dava için şahsi bürolarını tahsis ettiklerine kadar bir sürü lüzumsuz detaya girerek üyelikten silinmelerini millete şikâyet ettiler. Milletin de çok umurundaydı.

Sade suya tirit, ruhsuz, heyecansız, hedefsiz, sönük bir kongre marşının aksine hayali komploların ve tehlikesiz oldukları ayan beyan ortada olduğu halde özellikle abartılan rakiplerin de yardımıyla iç gerilimi yüksek, heyecanlı, kalabalık ve fakat hiç bir yönüyle eskilere benzemeyen bir kongre neticesinde mevcut genel başkan tekrar seçildi. Siyaset uğruna ülkücülüğü bir kaç kademe düşürmüş olan delege, negatif istikrarı koruyarak ani irtifa kaybına izin vermedi. Yükseği de epeydir gündeminde hiç olmadı zaten. Böylece yanlışta birliğin de iyi bir şey olduğu ispatlanmış oldu, durmuş saat oniki yılda bir ilk kez doğru zamanı gösterdi.

Divan başkanlığı teşebbüsatı akim kalınca, reyiz bey adaylığını dondurduğunu, ne demekse, açıklamış. Diğer üçüncü aday da her ne hikmetse adaylıktan çekilmiş, sitesinde kısa bir açıklamaya yer vermiş. Olağanüstü kongre toplamak için olağanüstü çaba harcayan zat-ı muhteremden ise olağan kongreyle ilgili hiç ses seda yok. Bunlar herhalde camianın muhalif enerjisini deşarj etmek gibi hususi, mahrem ve muvazaalı bir vazife ifa ediyorlar.

Kongre günü reyiz bey bürosunda yaptığı açıklamada, eşi türbanlı olduğu için iktidarın görevlisi olarak nitelendirildiğini, evvelce başı kapalı bir milletvekilinin başını açarak hayâsızlık gösterildiğini, kongreye katılmak için salondan haber beklediklerini, ancak yüzkırk imza ile kongre salonuna giden divan başkan adayının tartaklanarak içeriye alınmadığını ileri sürmüş. Salondan yüzgeri dönen divan başkan adayı, rahmetli Türkeş hapisteyken partiyi kurduğunu, üç kez de şimdiki genel başkanı seçtiğini söyleyerek salonda maruz kaldığı haksız muameleyi dile getirmiş. Taraftar hızını alamayıp İstanbul delegasyonunu da muhalif zannederek tepki göstermiş, şişe fırlatmış, v.s.

Kongre öncesi yönelen ve yoğunlaşan tenkitler benlik duygusundan uzak, samimi niyetle ve entelektüel bakış açısıyla yapılırsa bir mana taşır. Süfli niyetler sezilirse itibar edilmediği gibi tenkit edileni koruma duygusunu harekete geçirir. Madem kongre salonuna gelemeyecek kadar tabansızlık gösterilecekti aylar öncesinden bu kadar tantana niye koparıldı? Madem başörtülü milletvekilinin başını açması bu kadar dokundu neden o tarihten sonra partiye girip mühim çalışmalarda bulundun? Şimdi mi aklına geldi kritik bir noktada başörtüsünü açmanın ahde vefasızlık olduğunu, milliyetçiliğe, ülkücülüğe, dine aykırılığını dile getirmek, o zaman aklın neredeydi. Rakip olduğun genel başkan, bakanlık filan vaad etseydi yine karşısında aday olur muydun? Milliyetçilik rüzgâr savurup reklam yapmak mıdır? Ülkücülük iktidar yanlısı televizyon kanallarında genel başkan seçildiğinde ne hedeflediğinden bahsetmeyip sanki kendi kendini yıpratması yetmiyormuş gibi mütemadiyen siyasi müesseseyi yıpratıcı yönde çığırtkanlık yapmak mıdır? Aday çıkma yüzsüzlüğü ve lüzumsuzluğunu gösterecek yerde, üç kere seçtiğiniz genel başkanın kendinizin de feveran ettiği menfi icraatlarındaki vebalinizi affettirmek için arzu ederseniz ortadan kaybolarak gizli bir yerde tövbe edip, taat ve ibadetle meşgul olabilir ve bu yoldan milletin estetik huzuruna bozmayarak daha fazla hizmet edebilirsiniz.

Diğer taraftan rakipler bu kadar eften püften ise yönetim bunu niçin bu kadar ciddiye aldı? İktidar suçlandı, komplodan bahsedildi, tehditler savruldu.

Kongreden üç taraf da kârlı çıktı. Rakipleri kolayca bertaraf eden mevcut yönetim eskisinden daha bir kuvvetle koltuğa yapıştı. Kongre salonuna gelebilmek kabiliyetini gösteremeyen adaylar arzuladıkları şöhrete ve kendilerince hedefledikleri siyasi öneme kolay yoldan ulaştılar. İktidar, kamuoyuna partinin iç meseleleri olduğunu aksettirdi ve cüce adamlar yine partiye, genel başkana, milliyetçiliğe dil uzatmak cüretini gösterdi. Bu kayıkçı kavgasında psikolojik üstünlük gün geçtikçe hainlerin hanesine kaymaktadır. Açılımcılar kongreden sonra taban baskısının daha az dikkate alınacağını hesaplayarak açılıma direncin azalacağını iddia etmekte ve beklemektedir.

Başbuğ Alparslan Türkeş devrini özleyen samimi ülkücüler için mevcut yapıdan vatan ve millet adına şimdiye kadar tezahür edebilen faydadan daha fazlasını ummak beyhude iyimserlik olur. Sonsuza Kadar Var Ol Türkiye sloganı ihtiyaç duyulan milli heyecana cevap vermiyor. Türkiye Cumhuriyeti İlelebed Payidar Kalacaktır sözünün yanında çok sönük, inançsız ve iddiasız kalıyor. İlelebed ile sonsuzluk aynı manaya gelmekle birlikte ilkinde diğerine göre daha yüksek maneviyat gizli. Maneviyat yavanlaştırmayıp daha da yoğunlaştırmalıydı. Ve yine kongre marşında söylendiği gibi sadece Edirne'den Kars'a değil, Ülkücülüğün Adriyatik'ten Çin Denizi'ne kadar bütün Türk Dünyasının birliğini hedeflediği hatırlanmalıydı.

Dahili politik tehlikeleri ve rakipleri kolay yoldan savuşturmakta hayli tecrübe ve maharet kazanan mevcut yönetim, ülkeye yönelen tehdit ve tehlikeleri de aynı cesaretle göğüsleyerek bertaraf edecek kabiliyeti de kazanma ve gösterme yolunda mesafe kat etmelidir.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,22 M - Bugn : 9017

ulkucudunya@ulkucudunya.com