« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

17 Eyl

2009

DARBE HAFTASI NOTLARI

17 Eylül 2009

Bir oniki eylül yıldönümünde daha darbe ele alındı, sebepleri, sonuçları, tesirleri konuşuldu. Genel kabul görenler özetle; oniki eylül, bir zulüm rejimidir, bilançosu fecidir, şartların olgunlaşması beklenerek Amerika'nın icazeti ile yapılmıştır, Türk Milletinin hayrına olmamıştır, Türk Milliyetçiliği ezilmiştir, bölücülüğün gelişmesine, kapitalizmin hâkimiyetine sebebiyet verilmiştir, vs.

Darbe hakkında farklı bakış açılarına göre çok çeşitli yorumlar getirilebilir, büyük bir kısmı doğru da kabul edilebilir, ancak maksadından saparak hayali darbe tehdidine dönüşüp Amerikan destekli sivil diktatörlüğün sürdürülmesine ve bölücülüğün meşrulaşmasına imkân verir hale gelmiştir. Müsebbibi ve mesulü beş generalin dördü ölmüştür, bunama emareleri görülen elebaşıyla ilgili yargılanması konuşulurken aynı zamanda köşkte itibar gösterilmektedir. Bu durum ergenekon meselesinin inandırıcılığını yok etmektedir. Suçu işlemeye muvaffak olanın muteber kabul edilip elini kolunu sallayarak dolaşması, heves edenlerin ise suçlu addedilerek zincire vurulması ve buna göz yumulması akla soru işaretleri getirmektedir. Bugün bunların aleyhinde bulunanlar demek ki muvaffak olsalardı önlerinde el pençe divan durup hürmet edecekler, ihsan dileneceklerdi. Zulme söven ozana da küfürbaz deyip dudak bükeceklerdi. Burada hesap içinde hesap, oyun içinde oyun vardır. Yüzde doksan medya gücünü arkasına alan birileri hasım göründüğü birileriyle ittifak halinde asıl hasımlarını tasfiye etmektedir ve bu memleket için pek hayırlı bir iş değildir. Darbeyi gerçekleştirenleri fiilen cezalandırmak mümkün olmadığına göre yargılama lafını ortaya atanların açılım ve demokrasi adı altında anayasayı değiştirme bahanesiyle devleti ayakta tutan müesseseleri ve bu tahribata direnecek olanları ortadan kaldırmayı hedeflediği açıktır.

İşkence faslında mesuliyeti genişletip meseleyi asker düşmanlığına kadar götürmek mümkündür. Meslek hayatı boyunca belirli noktalara yoğunlaştığı için askerin bazı insani, medeni ve entelektüel vasıflarının istenilen seviyede gelişmediği bu yüzden asker ocağına gelen gençleri ve sivilleri rencide edecek bazı davranışları olduğu söylenebilir. Asker düşmanlığına hız katan unsurlardan biri budur ve askerin olumsuz imajına tedbir olarak geliştirdiği mülayim ve batı tarzı yapmacık centilmen tavır çare değildir. Asker güçlü, disiplinli ve milli meselelerde katı, mukaddesata ve şahsiyata saygılı olmalıdır, milletin beklediği budur. Ancak sadizmin sadece darbe dönemlerine mahsus olmadığı unutulmamalıdır. İşkencenin tek vasıtası jop değildir. Asker, sivil, her dönemde gücü elde edenlerin rakiplerine pek müşfik davranmadığı ortadadır. Adalet ve emniyet müessesesi darbeden çok önce yanlı davranmaya başlamıştı. Soğuk savaş mahiyet ve metod değiştirerek siyasette ve bürokraside halen sürüyor. Geri plana düşen ideolojik mücadeleden daha çetinleşen menfaat ekipleri arasındaki kirli kavga, sıcak savaş zamanlarından daha az şiddetli ve merhametli değil.

O günün ortamında tabii olarak kimse hasmına iyi muamele etmiyordu. Araya adı üzerinde husumet girmiş, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman hasım hasmına iyi davranmaz, kavgayı önce kimin başlattığı, kimin vahşi metodlara başvurduğu konumuz dışında. Ülkücüler olmadığı kesin. Dursun Önkuzu'ları darbeden seneler evvel işkenceyle şehid edenler caniler haki elbiseli değil, sivil komünist katillerdi. Cezaevinde Hüseyin Kurumahmutoğlu'nu şehit eden sadistler de bunların resmi elbise giydirilmiş olanlarıydı.

İşkence ile ilgili söz söylemek hakkı öncelikle bilfiil yaşayan mağdurlara ait olmakla birlikte herkesin kendi muhasebesini yapmasında fayda vardır. İşkenceciler gökten zembille inmedi. Sıskalıktan kemikleri çıkmış bir sokak köpeğine tekme atmaktan haz duyan vicdansız bir sivil, komşu hanım teyzenin hayata tutunamamış haşarı oğlu, kendini ispatlayamamış, kişiliksiz, silik, alelade bir genç, resmi elbise giydirilince aldığı ima, işaret, emir, yönlendirme, şartlandırma veya zımni izin doğrultusunda mükemmel bir işkenceciye dönüşebilir. Biri imtina etse bir diğeri gönüllü çıkar Yeter ki karakterleri müsait olsun, heveslendirilsinler, önlerinde eli ayağı bağlı kurbanlar bulunsun ve fiillerinin ceza görmeyeceklerini bilsinler. Günümüzde işkenceyi devleti yıpratacak derecede dile getirmeyenleri işkencecisine aşık olmakla suçluyorlar. Terör örgütleri dışında hangi mağdur hayat gailesinden sıyrılarak işkencecinin karşısına dikilip yakasına yapışabilmiştir. Bu mazlumlardan mecliste de epeyce mebus vardı, aralarından bakanlar da çıktı, bir icraatları duyulmadı. Herkes yediği jopun ve uğradığı haksızlığın hesabını sorabilmeliydi, olmadı, hesap ahrete kaldı. Sıcağı sıcağına edilen intikam yeminlerinin ve öfkelerin zamanla soğuması normal ve insanidir, böyle olması zilletin sineye çekilmesi manasına gelmez. Çünkü güçler ve şartlar orantısızdır, mesele kişisel değildir. Bu saatten sonra darbecibaşını en çok işkence görene teslim etseler, yüzüne tükürmekten başka içinden ne gelebilir ki. İntikam davaya daha sıkı sarılıp hakim kılmakla mümkündü. Bugün maruz kaldığı işkenceleri konuşup fayda umanlar, yirmi küsur yıldır takındıkları tavır, tutum ve pozisyonları gözden geçirmeli, dağınıklık ve tereddüt sebebiyle darbecilerden hesap sorulamamasında kendi kusurlarını aramalı, hesabı haksız yere başkalarına yükleme yanlışlığına düşmemelidir.


Mülayim görünüşlü fakat zulmü alkışlayan günümüzün sadistlerine gelirsek; yetmişli yıllar boyunca bâtılla verdiği mücadelede nefsi müdafaaya zorlanan ülkücülerin zayıf anlarında uzağında durarak, güçlü zamanlarında yanaşarak mukaddesata yönelik tahammül edilemez hakaret ve saldırıları imansızca ve ödlekçe seyrettiler. Bulaşmamaya, hoş görünmeye gayret ettikleri düşmanın şerrinden bazen nasiplerini aldılar, kıyısından köşesinden kendilerini de hedef alan fiili tecavüzlere mukavemet etmediler.

Darbe sonrasında adam sınıfından sayılmayıp en ufak hasara maruz kalmayan, darbenin güç ve tesirlerinin devam ettiği yıllarda ise zulme buğz bile etmedikleri gibi zalimlere alkış tutan bu omurgasızlar, darbenin sayesinde otuz senedir sinsi sinsi mesafe kat ederek gücü elde ettiler. Hâlihazırda hararetli darbe karşıtı görünüyorlar, menfaatleri ve ihanet planındaki vazifeleri öyle icab ettiriyor.

Bir kısmında gerçeklik payı bulunan ancak dönemin bütününü ve sebep sonuç münasebetlerini izaha asla kifayet etmeyecek malum provokasyon teorileri ile olan biteni iki taraf için de kullanılmak şeklinde özetleyerek hem vicdani mesuliyetten sıyrılıp din hâmîsi kesildiler, hem de ülkenin yiğit evlatlarını itham ederek şanlı mücadeleleri hakkında istifham uyandırdılar. Korkaklıklarına ve duyarsızlıklarına da mükemmel bir bahane uydurmuş oldular.

Darbe edebiyatına esas teşkil edecek kendilerine mahsus malzemeden mahrum bulundukları için oniki eylülün yirmidokuzuncu yıldönümünde hariçten darbe mağduru devşirip konuşturuyorlar. Fikri çizgisi istikrara kavuşmamış, şahsiyeti oturmamış, geçmişte neye niçin inandığını, ne için mücadele ettiğini bilmeyenler ve kahramanlık ruhu sönenler bunlar için eşi bulunmaz malzeme.

Kerli ferli adamların okul müsamerelerinde öğretilmiş basit üç beş cümleyi kekeleyen çocuk hevesiyle rollerine sarıldıklarını hayretle müşahede ediyoruz.

Doğunun başbuğa uzak düşen başbuğu.. Suskunluğunu bozdu, ergenekon soruşturmasının mühim olduğunu söyledi... Duygulu mektuplarıyla yürekleri sızlattıktan sonra camia yirmi senedir beyhude yere konuşmasını beklemişti, Türkeş öldükten sonra adaylık kısmet oldu. Galip Erdem'in, Mamak Mektupları kitabına yazdığı önsözde bahsi geçen diğer isim zavallı Celalcik, işkenceden yılmadı belki ama dışarı çıkınca da zavallı kalmaya razı olmadı, başka bir merkez sağ partinin il başkanlığını yürütmeyi başardı.

Batının bilmem nesi, darbe iyi değildir dedi...

Mapusta yatmış filanca işkence kötü bir şey dedi...

Tenvir olduk! Biz, darbe çok faydalıdır, işkence sıhhate iyi gelir zannediyorduk.

Eloğlu adama babasının hayrına gazetesinde yer vermez. O kadar müşfik, ince düşünceli, zulme karşı idiyseler bir gün de mapusta iken ziyarete gelip hal hatır sorarlar, arkadaş bir arzun isteğin var mı, bizim yapabileceğimiz bir şey olur mu, dualarımız sizinle derlerdi.

Aslına bakılırsa bidayetten beri yük olan ve aramızdan ayrılan soy özürlü bazı kalemler iğfal edildiklerinin hâlâ farkına varmış değiller. Türkeş'e yeni iftiralarda bulundular, darbeyi önceden biliyormuş, hatta teşvik etmiş, tedbirsiz davranmış, camianın başını yakmış, bunları fazla imanlı oldukları için partiden atmışlar, haklarını helâl etmeyeceklermiş, bunlar döğüşürken baştakilerin çocukları bir eli yağda bir eli balda yaşıyormuş. Döğüşenler sadece bunlardı ya, haklılar, o yüzden yalan yanlış itham etme hakkı da yalnızca bunların inhisarında. Maazallah eksik olsalardı vay halimize, saflarımız bir anda göçer, Viyana bozgunundan beter hale düşerdik. Türkeş de önceden bildiği ve teşvik ettiği oniki eylülde beş sene hapsedilmemiş, Amerika'da tatile gitmişti, onda da haklılar. Türkeş güçlüyken Türkeşçiliklerinden Türkeş'in yanına oğlunu sokmayanlar sizin ayrılan başkanlarınız değil miydi? Düşmanın dahi Türkeş'e söz söyleyecek yüzü kalmamışken ve o gücü bulamazken siz niçin terbiyesizlikte ısrar ediyorsunuz?

Türk Ocağı reisi, içinde Türk kelimesi geçmeyen bir rapor sunmuş. Üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü açılmasının doğru olmadığını, yerine Kürt Araştırma Enstitüsü açılmasını tavsiye ediyormuş. Raporun kalan kısımlarında ne anlatıldığını anlayabilen çıkarsa anlamayanlara anlatır. Ah nerede o büyük Türk Milliyetçisi, Türklüğün mukadderatıyla ilgili mütereddit davrandığı halde mecliste ukelaca konuşmaya kalkan Türk Ocağı reisine ağzının payını verip yerine oturtan devlet kurucusu. Nerede yetmiş milyonun huzurunda karşısındaki bölücüye parmağını sallayıp, kan dökeriz vatanı böldürmeyiz diye haykırarak bölücü ihanete geçit vermeyen ve allâmelik taslayanlara, vatansever, lider, başkan, reis geçinenlerin topuna Türk Milliyetçiliği dersi verecek Başbuğ Alparslan Türkeş.

Yirmidokuz seneden sonra beş mimarından dördü ölmüş, diğeri de can çekişmekte olan darbecilere Don Kişot gibi esip gürlemekle darbeye karşı çıkılmaz. Amerikan destekli iktidarları alkışlamakla da darbeye karşı çıkılmaz.

Darbeye karşı çıkmak edilen yemine sadık kalmakla, darbe neye engel olduysa onu inşa için gayret sarf etmekle olur. Yoksa maişet herkesin derdidir, çoluk çocuğun dünyalığını tamamlarsın, torunlarınki başlar, bu işlerin de sonu gelmez.

Kahramanlıklarıyla bir zamanlar gönülleri fethedenlerin, şarlatanların peşine takılması pek hazin.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,22 M - Bugn : 13226

ulkucudunya@ulkucudunya.com