« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

09 Eyl

2009

BİLMEM NEYE OLMUŞ BANA MUĞBER?

09 Eylül 2009

BİLMEM NEYE OLMUŞ BANA MUĞBER?

Mâlûmatı geniş, zekâsı yüksek, hele lisana hâkimiyetine diyecek yok. Yazısı merhum sanat güneşimizin okuduğu şarkılardaki İstanbul Türkçesi kadar temiz. Eh, duruma göre vaziyeti idare edecek derecede milliyetçilik de mevcut, dergilerde filan temayüz etmiş. Borçlu çıkmamak için eski defterlerin karıştırılmasından haz etmese de sıkı milliyetçi olduğuna dair aslı esası meçhul zannın doğmasında kendi dahli ve hususi gayreti var. Timsah mucitliğinden, ocak bucak edebiyatından hatırlanabilir. Böyle usta bir kalem açılımcı ve diyalogcuların pravdası için bulunmaz hint kumaşı olmayacak da kim olacak.

Zamanla dönmelik modalaştıkça yazı muhtevası dönme şarkıcının artık bedleşen sesine dönüşmekle birlikte bu irfan kısırlığında geçer akçeliğini koruyor. Ar damarı büsbütün çatlamadığı için yarenleri kadar net bir şekilde ihanetten yana tavır koyamıyor, onun attığı dostun gülü. Cemaat, kürdîli makamında karar kılınca diğerlerine ayak uydurabilmek için ara sıra atağa kalkıyor.

Geçen yazılarının birinde iyice coştu, gülü bırakıp taşa sarıldı. Ustalığını konuşturarak, açıkça adını vermediği ama kim olduğu daha ilk anda ayan beyan anlaşılacak derecede 'meçhul' tuttuğu birisini, gazetedeki fotoğrafına, verdiği beyanatlara, sert, barut tavırlarına bakarak, ufak tefek cüssesiyle hasımlarına efelenen, esip gürleyen fakat hep dayak yiyen Tosun Paşa filmindeki iç güveysine benzetip ince ince dalga geçti.

Yazı Ortadoğu yazarı ateşin ve pek zeki kardeşin ya dikkatinden kaçtı veya isim geçmediğinden önemsemedi ya da mevzuyu anlamayıp konduramadı. Yoksa Genel Başkana her sataşana anında cevap verirdi. Çok şükür milliyetçiler iki cılız gazetedeki iki düzine yazardan ibâret değil. Birileri medeni tepkilerini iletmiş olmalı ki gelen tenkitler hazretin âsâbını bozmuş, biraz sitemkâr ve fakat istihzadan vazgeçmeyen bir yazı daha döktürmüş.

Gençler diyesilermiş ki: 'Biz senin kimi kasteddiğini bilmez miyiz, o şahıs falancadır, siz ki vaktiyle bu gürûha mensub değil miydiniz, hareketten kopup gitmişsiniz, hiç mi vicdanınız sızlamadı bu yazıyı yazarken, belki vaktiyle siz bununla "teşvik-i mesai" bile yapmış idiniz, neyçün bu kadar hafif ve üslupsuz tecavüzde bulundunuz bakiim?'

Allâme-i zaman üstad geri adım atar mı, bir öfke, bir celâl, kasırga gibi esip gürlemeler, arada acındırmalar sonra yine külhânî havalar… 'Velev ki öyle olsun yani kastettiğim şahıs falanca olsun, ne olmuş' diye sorarak, ateş olsanız cürümünüz kadar yer yakarsınız mânâsında horozlanıyor. Tenezzülen muhatap olduğu cühelâ takımına teşvik-i mesai değil teşrik-i mesai deneceğini kaşla göz arasında talim ettirdikten sonra, devamını kendi muhayyilesinden dramatize ederek basıyor fırçayı.

"Sen kalk üstelik genç iken falanca partiyi desteklemiş olmaktan ötürü o kadar ihâle al, iş çevir, çevre edin, zengin ol, meşhur ol, yurtdışına açıl, şirketlerin, hanların, katların, yalıların, yatların olsun; sonra kalk o partinin şimdiki liderine bazı dokundurmalarda bulun. Yakışıyor mu sevgili yazar yakışıyor mu? Kursağında hâlâ bizim yedirdiğimiz ekmeğin tanesi dururken hem de…

Bunlar genç, iyi niyetli delikanlılar, samimi insanlar. Hoşlarına gitmeyecek bir söz, vaktiyle kendilerine yakın hissettikleri birinden gelirse şöyle yakınmaya başlıyorlar: 'Sizden beklemezdik, kalbimizi kırdınız; biz sizi ağabeyimiz bilirdik, yazıklar olsun! Mıy mıy mıy…'


Yahu siz hiç düşünmez misiniz? Yazıklar olsun diye burun kıvırdığınız adam sizden bugüne kadar ekmek aş mı istedi, para mı, oy mu, unvan mı istedi, güzel bacınızı isteyip de alamayınca size bedavadan muğber mi oldu. Partinizde gözü mü var, siyasete atılmak için kapılarınızı yalama edip aşındırdığı halde yüz vermediğiniz için şimdi intikam mı almaya çalışıyor? Nedir gençler sizin ima edip durduğunuz ve benim bilmediğim o hiç tükenmeyen borç? Benim bildiğim bu camiaya karşı tek borcum, bir vakitten sonra, "Aman uzağında durayım, nâhak yere canım sıkılmasın" diye kendime tavsiye ettiğim perhizdir; ve o kararımdan ötürü kendimi tebrik edip dururum. Ve fakat, sebebi bu olabilir pekâlâ işte; istiğnâ makamı uzaktan 'gıcık' görünür."


Muhterem üstad, Türkçenin kudreti ile astarı yüze çevirip meseleyi tam tersinden anlatarak zeytinyağı gibi üste çıkmayı başarmışsın, tebrikler.

Ancak şayet bozgunculuk saymazsanız bir iki küçük itirazımız olacak. Yanlış anlaşılmasın, biz kelimenin tam manasıyla müstağnilik yolundayız. Nefesimizi harcamamız filan şahıs, falan parti için değil, kendinden saydığı bir münevvere, milletine olan borcunu hatırlatmaya çalışan ve sanki haksız bir alacağı tahsile gelmiş gibi takdim ettiğiniz o gül yüzlü çocuklar için.

Müstağni durmayıp talep etmiş olsanız da ekmek, aş, para, makam, mansıp, ihâle dağıtmak imkânı zaten bulunmayan bu çocuklara borcunuz olmayabilir, hatta içlerinde borç verip tahsil edemediğiniz, hatır için notunu yükselttiğiniz olmuştur, ince hesaba girilirse belki alacaklı bile çıkarsınız. Siz kitaplara gömülmüş ilim yolunda temayüz ederken can pazarında didişen âşinâlarınıza da fazla bir borç hissetmeyebilirsiniz. Fakat kursağınızdaki lokmaları yediren millete borçlusunuz. Gençler size bu aslî borcu hatırlatarak fikir namusuna davet etmek bakımından beyhûde yere zahmete girmişler.

Sahiden müstağni olmak kaydıyla istiğna makamı gıcık değil tam aksine hürmet edilecek asil ve dervişane bir makamdır. Müstağni olan, eski camiasını gürûh tabir etmez, husûmet gütmez, paralı askerliğin şampiyonluğuna soyunmaz. Çeşitli sebeplerle beğenmeyebilir, umursamayabilir, kayıtsız kalabilir fakat ters alâka göstererek yanaştığı yeni gürûhtan takdir almaya tenezzül etmez. İstiğna herkese karşı her şartta gösterilebildiği zaman istiğna olur. İdbardakine müstağni kalmaktan kolay ne var, mesele ikbâldekine mütenezzil hale düşmemek. Bizim çocukların artık galatlaştığı için hoş görülebilecek teşvik-i mesaisine tahammül gösteremiyorsunuz. Yeni muhitinizdeki 'nâdan'lıklara, 'müstehrek'liklere ve 'müstefrağ'lara nasıl tahammül gösterilebildiği izaha muhtaçtır.

Küresel destekli muvakkat muvaffakiyetlerin cazibesi baş döndürücü gelebilir. Az zamanda hak edilmeyen mesafeleri almanıza imkân sağladığı için şükran duyacak yerde haklı çıkışları sebebiyle küçük enişteye benzettiğin zatın ve gürûh tabir ettiğin aziz camianın dilediği takdirde ve her halükarda, iltica ettiğiniz o ihanet kalelerini yirmidört saatte darmadağın edecek kudreti halen muhafaza ettiği daima hatırında kalsın.

Bir iç güveysinden bahsedilecekse sizden gayretlisi ve hayırlısı bulunmaz. Bu ayıp da değildir, gidilen yere yaranmak için aslını inkâr ederek baba ocağına sövülmediği sürece. Bu cenahtan kimse sizden ekmek, aş, nimet, makam, mansıp, ihâle beklemiyor, içiniz rahat olsun.

Bizim gençlerin menfaat dağıtma makamında olmadıkları aşikâr iken ve soruyu sorma hakkı onlarda iken, müstantik edâsıyla, sizden şunu mu istedim, bunu mu istedim de muğber oldum diye haşlayıp sıkıştırıyorsun. Biz nereden bileceğiz senin eski camiana niçin muğber olduğunu, açıklarsın meraklısı öğrenir. Milliyetçilikten hangi sebeple rücu edilebilir? Yeni camiana hangi sebeple mefdun olduğunu da bilemeyiz. Bunlar aslında kimseyi ilgilendirmez, ancak gençlerin bacılarını dillendirip konu edersen, onlar da derler ki, belki oralarda sana güzel bacılarını veren çıkmıştır, belki de sen güzel bacılarını başgöz edecek nur yüzlü, kırmızı yanaklarından kan damlayan eli ayağı temiz çocuklar bulmuşsundur. Allah mesut bahtiyar etsin.

Haklı olduğun tek konu bu camiadan uzak durma kararın. Çok isabetli bir karar, hep uzağında durun, hem sizin canınız sıkılmasın hem bizim. Yarın bir gün ihanet şebekeleri yerle yeksan edildiğinde, şaban pişkinliğiyle ortaya fırlayıp ben sizin ağabeyinizim, hatırlamadınız mı canım gardaşlarım gelin sizi bir öpeyim, iç güveysiliği kolay mı, bunca zaman nice ezâ, cefâ, külfet ve mihnetlere katlanıp oralarda sizin hak ve hukukunuzu korudum, dâvâ, ırmak, yatak, timsah mimsah diye zırlayıp gene başımıza tüneme. Pek kuvvetli olmayan hafızamızın iflâh olmaz zaafından çarçabuk istifade etmeyi en iyi zübükzâdeler bilir, doğrusu bize de müstehaktır.



Muğber: Gücenmiş, darılmış, kırılmış, küskün, kırgın.

İstiğna: Zengin olmak, başkasına muhtaç olmamak, elde olana kanaat edip başka bir şeye ihtiyaç duymamak, tok gözlülük, gönül tokluğu, bir şeye karşı nazlı davranmak, tenezzül etmemek.

Müstağni: İhtiyaç ve eksiklik duymayan, elinde olanla yetinen, tok, doygun, ilgi, alâka göstermeye tenezzül etmeyen, umursamaz, kayıtsız.

(x): Dün Siirt'in Geruh ilçesinde hain kurşunlarla şehid düşen yiğitlerden jandarma er Burak Kapucuoğlu köylümüz ve komşumuz idi. Allah bütün şehidlerimize rahmet eylesin. Genç delikanlımızı yine Kapucuoğlu ailesinden Çanakkalede kâfir kurşunlarıyla şehid düşen dedeleri ile cennetinde mülâkî kılsın. İhanetin bayraktarı açılımcı ve diyalogcular kına yaksınlar. İnşallah eli silahlı hainler ve eli kalemli yardakçıları her iki cihanda da cezalarını göreceklerdir.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,21 M - Bugn : 3097

ulkucudunya@ulkucudunya.com