« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

19 Ağu

2009

KAHRAMANLARA SAHİP ÇIKMAK

19 Ağustos 2009

Türkiye Yunan işgalini ve komünist istilâsını Türk Milliyetçilerinin fiili mücadelesiyle yenmiştir. Onuncu yıl nutkunu bile okumadan milleti usandıran bed sesleriyle onuncu yıl marşı bağıran, uydurma türküler düzüp iş yaptığını zanneden sathi ulusalcıların yanıldığı ve işi berbat ettikleri nokta burasıdır; sığ muhayyilelerinde canlandırdıkları mavi gözlü, sarı saçlı bir salon beyefendisi değil, bir bozkurt, Türk Milliyetçiliğinin ateş hattındaki en muktedir ve fikri muhtevaya sahip mümessili iş başındadır. Devlet bölücü terör belâsıyla mücadeleyi yine Türk Milliyetçiliğinden aldığı fiili ve manevi kuvvetle sürdürmektedir. Türk Milliyetçiliğinin iktidarı geciktirilmese ve terör konusunda aktif mücadele pozisyonunda olabilseydi şimdiye kadar çoktan kökü kazınırdı. Artık tabii ömrü bitmeye yüz tutan bölücü terörünün yirmibeş yılda koparmayı başaramadığı tavizler şimdi hırsız aceleciliğiyle siyaseten veriliyor.

Birader, ekmeğini yediği, havasını soluduğu yerin yakın tarihini merak etmiş, Devlet Arşivleri sitesinden toparladığı Şile ile bilgileri koca bir dosya haline getirmiş. İki nesil öncesine ait müessif hadiselerden, okuduğumuz ve daha eski sakinlerinden işittiğimiz kadarıyla malumatımız vardı, ama bu kadarını tahmin etmiyorduk. Mütareke dönemine ait bin kadar vakanın hemen tamamını Yeniköylü Rumların Müslüman Türk ahaliye yaptıkları zulümler teşkil ediyor. Nam salmış çete reislerinin öncülüğünde eşkıyalık, yol kesme, adam öldürme, ırza tecavüz, ev yakma, soygun ve daha akla ne melanet gelirse hepsini işlemişler. Korkusundan ve çaresizlikten ses çıkaramayan halk neredeyse evinden çıkamaz hale gelmiş. Yalnız Şile değil, Ağva, Darıca, Gebze ve bütün Kocaeli yarımadası Rumların şekaveti altında inlemektedir. Gözüpek serdengeçti Türkler münferiden direnseler de teşkilâtlı çetelere güç yetiremezler. Bazıları yakın zamanlara yetişmiştir.

Burası Yıldırım Beyazid Han zamanında fethedilmiş çok eski bir Türk yurdudur. Köyleri yörük, merkezi göçmen ağırlıklıdır. Önce gelen kendisini yerli sayar. Hem deniz, hem orman havası insanlarını kanlı canlı, güçlü kuvvetli kılar. Boğayı boynuzlarından tutup yere çalan pehlivanlar, giden bir arabayı iki eliyle tutup asılsa geri çekecek kuvvette yiğitler, çarşıdaki narası fener mahallesinden yankılanan bahadırlar yetişmiştir. Denizi delidir, kabarınca o yüzme şampiyonlarını saniyede yutuverir, okyanus kıyılarında dev dalgalarla dalga geçen sörfçüleri bir anda kayalıklara çalıverir. Kışın fırtınalı bir havada ağlayankayadan deniz düşüp yardımı imkânsız kılan bina boyu dalgalarla boğuşa boğuşa beş kilometre ötede kumbabadan karaya çıkabilen levendleri vardır ki, herkes nefesini tutmuş ve herkese parmak ısırtmıştır.

Ülkücüsü eskiden azdı, ama aralarında aslan yürekli biri iki metrelik dev cüssesiyle belediye meydanında miting yapan bir meydan dolusu solcuya tek başına meydan okuyarak yazılmayan destanlara şanlı bir sayfa eklemişti. Solcusu da adamdır, komünist değildir, komünistleri himaye etmemiştir, milli ve mukaddes değerlere bağlıdır. Töbder'e mensup öğretmenler bindokuzyüzyetmişüç senesinde yirmiüç nisan gösterilerinde öğrencilerden çok güzel bir mehter takımı teşkil etmişlerdi, siyah beyaz fotoğrafımız evde durur. Hatta AP ile CHP iki katlı binada altlı üstlü idiler, dostça geçinip giderlerdi. AP'nin fötr şapkalı muhterem ilçe başkanı bir telefonla kaymakamı tayin ettirir, köylüleri sıraya dizer para dağıtırdı. CHP'nin ilçe başkanı da nur yüzlü, namus abidesi mübarek bir adamdı, berber Hacı Hasan amca. İki partiye de ayak basmışlığımız vardır. Demirel geldiğinde dedem Araç çayının taşkınlığından bahisle bir kanala alınmasını ister, yerliler haset ve kıskançlıkla münasebetsizlik telakki ettikleri bu tavrı garipser, fakat ses çıkaramazlardı. Demirel de Araç nere, bura nere demez, dikkatle not alırdı. Kanala filan alınmadı tabii, çay ovadaki yerleri yedi durdu. Rahmetli peder ise gençliğinde memlekette demokrat parti il başkanının oğlunun bir düğünde herkesin gözü önünde damadı vurduğunu ve hiç ceza almadığını söyler, o yüzden demokratlara sıcak bakmazdı. Sağcı geçinen eşrafın bencilliğini ve menfaatperestliklerini görünce kızıp bir ara halk partili olduydu, sonradan oradan da çıktı. Toplantıları uzayınca seslenip sigara ister, gittiğim zaman bütün yönetim Türkeşçiler partiyi bastı diye latife yollu takılır, onbeş yaşındaki çocuğun tahsiline hürmeten ayağa kalkarlardı. Sonradan yetişen çocukları hep ülkücü oldu. Kendileri de Ecevit döneminde bize kan kusturan Arifiyedeki acube komünistlerimizi tanısalardı şüphesiz ülkücü olurlardı.


Peki, hal böyle iken, bu beldede yiğit insanlar yaşamakta iken, bir avuç Rum nasıl olur da Türk ahalinin yaşadığı bir muhitte bu kadar zulüm yapar? Türklerin eli kolu bağlı mıdır? Cesur gençlerden bir müfreze teşkil edip niçin bu azgınları kökünden kazımazlar. Evet, Türklerin eli kolu bağlıdır. Eşkıyayı takib edip asayişi sağlayacağına, canını, namusunu, ırzını korumak için bunlara direnen Türkleri cezalandıran kukla hükümet sayesinde bir avuç Rum pervasızca bu zulmü yapar.

Nasıl günümüzde bir avuç hainin himaye ve teşvik ettiği bölücü zihniyet Türk Milletinin ensesinde boza pişiriyor, Türk kanı döküyor, Türk'e hakaret ediyor, Türk'ü itip kakıyor ve Türkoğlu ses çıkaramıyorsa mütareke döneminde de iktidardaki acizlerin ve hainlerin himaye ve teşvikiyle şımaran azınlıklar aynı işi görüyordu. Nasıl bugün vatanseverler, milliyetçiler ve zulme iştirak etmeyenler baskı ve takip altındaysa o gün de vatanseverler, milliyetçiler, zulme direnenler baskı ve takip altındaydı. Nasıl bugün memleketin yarısının telefonu dinleniyorsa o gün de kuvvayı milliyecilerin haberleşmesi yasaktı.

Yine aynı şekilde, nasıl oniki eylül öncesinde bir avuç hain kızılbayrak asarken ahali ses çıkaramıyor, kolluk kuvvetleri engel olmuyor, üstelik Türk Milliyetçilerini mahkum ediyor idiyse, mütarekede de aynısıydı, bugün de aynı. İhanetin pervasızlığına millet yine ses çıkaramıyor, kolluk kuvvetleri mani olmuyor. Çünkü iktidar Türk'ten yana değil, ihanetten yana.

Geçmişte Türk Milliyetçiliğinin liderliğini en cesur, en kabiliyetli, en kudretli ve en ehil kişiler deruhte etmekte iken bugün milliyetçiliğin korkak, kabiliyetsiz, kudretsiz ve ehliyetsiz kişilerin yedinde olması ayrı bir talihsizliktir. Türk Milletinin bu ihanet zincirini kırması için benzerlik arz eden istiklal harbini ve ülkücü mücadeleyi iyi tahlil etmek durumundayız. Düşman yalan yanlışı süsleyip cazip hale getirerek doğru diye satıyor. Böylece dün Ermeni'yi, Rum'u teşvik ederek Türk'ün üstüne salanlar şimdi de aramızdan ayrı bir kavim peyda ederek vurmak istiyorlar. Bizden görünenler de tarihi tahrif ediyor. Adam ülkücü hareket isimli takoz gibi altı cilt kitap yazıyor, iyi bir hizmet, ancak içinde Türkeş kelimesini ara ki bulasın. Bu örtülü ihanet değil de nedir? Türkeş'siz ülkücü hareket tarihi yazılabilir mi?

Rumların şekavetine dönersek, bunların karşısına Kocaeli yarımadasında Yahya Kaptan çıkmıştır. İzmit'te toplu konutlara ve bir çok yere adı verilen Yahya kaptan kimdir, neler yapmıştır, özetle göz atalım. Öncelikle gemi kaptanı olmadığını belirtelim, reis manasında kaptan denilmiştir.

Teşkilât-ı Mahsusa'da görev yapmış olan Yahya Kaptan, Mustafa Kemal'in İzmit mıntıkasında Heyeti Temsiliye'ye bağlı silahlı müfrezeler teşkil edilmesi talebine istinaden İzmit Müdafaai Hukuk Teşkilâtı tarafından 2 Ekim 1919'da Mustafa Kemal Paşa'ya tasviye edilmişti. İki gün sonra Mustafa Kemal, Yahya Kaptan ile telgraf başında bizzat haberleşerek kuvvetli bir teşkilat kurmasını emretmiştir. Direk haberleşmesi çok önemli bir konudur, bu bölgede güvenilir ve kuvvetli bir kişiye şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. İzmit mutasarrıfı İstanbul hükümetine bağlılığı sebebiyle Sıvas Kongresine temsilci göndermemişti. Ayrıca Kocaeli yarımadasında yoğun faaliyet gösteren Karakol Cemiyetinin bazı üyeleri milli mücadeleye sıcak bakmıyordu. Kara Vasıf'ın, Karakol Cemiyetinin Teşkilâtı Umumiye Nizamnamesi adıyla bastırıp bütün orduya, kumandan, subay ve herkese gönderdiği evrak gizli, esrarengiz ve müthiş komite teşkil edildiği zannına yol açtığından orduda şüpheler doğurmuş, Mustafa Kemal'i müşkül duruma düşürmüştür. Bu işgüzarlık günümüzdeki darbe günlükleri komedisini hatırlatmaktadır.

Aldığı emir doğrultusunda süratle hareket eden Yahya Kaptan kısa sürede teşkilatlanır, çeteci Rumların korkulu rüyası haline gelir. Atatürk'ün çok büyük sevgisini ve itimadını kazanır. Atatürk takdirini şöyle ifade eder. "İşte, bu maksatla vücuda getirebildiğimiz millî müfrezelerin en mühimi ve kuvvetlisi, bu, Yahya Kaptan denmekle mâruf, bir fedakâr vatanperverin müfrezesi idi."

Ancak bu büyük kahramanın resmi vazifesi, Türklerin rahat nefes alması üç ay kadar sürecektir. Yirmidokuz yaşında iken İstanbul Hükümeti kuvvetleriyle Tavşancıl'da girdiği çarpışmada yakalanır ve 9 Ocak 1920'de başı kesilerek alçakça şehid edilir.

Bu üç aylık süre içerisinde hükümet yanlılarınca ve azınlıklara şirin görünmek isteyenlerce Yahya Kaptan'ın halka zulmettiğine, darp ve gasp gibi suçlar işlediğine dair şikâyetler ve İstanbul hükümetine teslimine dair baskılar gitse de Atatürk bunların tetkik edilip gereğinin yapılacağını ancak yüksek milli hizmetleri göz önünde olan bu kişinin asla İstanbul hükümetine teslim edilmemesini, tevkifinin tehir edilmesini ister.

Atatürk bu milli kahramanın şehadetine çok müteessir olmuş, hadiseyi ısrarla takip etmiş ve iki çocuğunu himayesine almıştır.

Bu iddiaların yalan ve iftira olduğu eşinin bir hafta sonra 14 Ocak 1920 tarihinde çektiği telgraftan anlaşılır. Atatürk, bu telgrafı, vicdan ve şefkat sahibi olanları, cidden dilhun edecek bir telgraf diyerek okur.

"Ankarada Kuvayi Milliye Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

Zevcim Yahya Kaptan, mahza Zatı Samilerine olan münasebeti dolayısiyle, bir cürmü kanunisi olmaksızın, arzı teslimiyet ettiği halde, Gebze Jandarma Yüzbaşısı Nail ve Mülazimievvel Abdurrahman Efendiler tarafından alçakçasına şehid edildi. Bütün Tavşancıl ahalisi, vakanın şahididir. İhkakı hak için Adliye ve Dahiliye Nezaretlerine müracaat edildi. İki nefer yetim ile perişan bir halde bulunuyoruz. Bu bapta teşebbüsat ve muaveneti samilerine muntazırız ferman. Karagümrükte Keçeci Karabaş Mahallesinde 19 numaralı hanede sakin Yahya Kaptan zevcesi Şevket Hanım"


Milli kahramanlara, kendi kahramanlarımıza sahip çıkmalıyız. Kahramanların kusurları da olabilir, esas olan vatana hizmettir. Kusur varsa düşman eliyle değil, milliyetçilik eliyle muhakeme edilmelidir. Atatürk kahramanlarına sahip çıktığı için büyük liderdir. Kendisine tam manasıyla itaat ve itimat etmeyen ve hatta küçük gören ittihatçıların Malta'da sürgünlüğüne tahammül edememiş, kurtulmaları için mücadele etmiştir. Bunlarla daha sonra kendisi hesaplaşmıştır ama düşman elinde kalmalarına, alçakların elinden zulüm görmelerine razı olmamıştır. İttihatçılardan sahte kahramanlar türemesine de fırsat vermemiştir. Alparslan Türkeş kahramanlara daima sahip çıkmıştır. Emri hilafına birtakım mihraklarla münasebet kuran ve şahsi maceralarını kahramanlık addedenlerin başımıza ne büyük belalar açtığını dile getirmiş, bunlarla dahili mücadele edilmesini emretmiş, fakat bunların düşman tarafından linç edilmesine büsbütün gönlü elvermemiştir. Ağca'nın yaptığı işlerin bizimle hiçbir ilgisi yoktur ama bu mağdur olduğunu söylemeye mani değildir. Bu memlekette akli melekelerini yitirmiş bir halde otuz sene kim hapis yatmıştır? Veya Çatlı, kahraman da değildir, Anap kongrelerinde fink attığı için ülkücü de değildir, ne omuzlarda taşınmayı ne de ışık yakıp söndürmeyi hak etmemiştir. Gerçek kahramanlar unutturulduğu için omuzlarda taşınmıştır. Otuzbin kişinin katili yağla balla beslenirken yine bu insanlar milliyetçi bilindikleri için linç edilmektedir.

Milliyetçi lider çizgisinden sapmamış kahramanlara sahip çıkmalıdır. Bu manada Türkeş sonrasında Türk Milliyetçiliği lidersiz kalmıştır ve elan lidersizlik devam etmektedir. Başkomutan subayına sahip çıkmalıdır. İftiralarla, yalanlarla, düzmece ve sahte belgelerle, hikâye ve masallara dayanan iddianamelerle vatanseverliğin ezilmesine müsaade edilmemelidir.








(*):

Nutuk'ta Yahya Kaptan meselesi 309-329 sayfaları arasında otuz sayfalık önemli bir yer işgal eder.

"Efendiler, bu Yahya Kaptan meselesi, inkılâp safahatından mühim birine dahil ve çok mânidar olduğu için biraz daha tafsilât vermeyi münasip görüyorum.

Şimdiye kadar, verilen malûmattan anlaşılmış olacağına şüphe yoktur ki, muhtelit, memzuç, müşterek düşmanların tatbikına çalıştıkları plânın, mühim bir noktası da, dahili memlekette asayişsizlik olduğunu ve anasırı Hıristiyaniyeye tecavüzatta bulunulduğu keyfiyetini, fiilî ve maddî âsar ve hâdisat ile enzarı cihanda ispata ve bu efal ve harekâtın Kuvayi Milliye tarafından ika edildiğini iknaa mâtuf idi. Bu hafi ve habîs maksadın temini için de, malûmunuz olduğu veçhile, birtakım çeteler teşkil ederek, bilhassa ahali Hıristiyaniye üzerine saldırmak ve bu çetelerin ika edecekleri cinayatı, teşkilâtı milliyeye atfetmek yolunu takib ediyorlardı. Bu teşebbüsat, az çok memleketin her tarafında filiz vermeye başlamakla beraber, en mühim inkışaf ve faaliyet, İstanbula kurbiyeti, itibariyle, Biga, Balıkesir ve bilhassa İzmit, Adapazarı, Bolu havalisinde, nazarı dikkati calip bir manzara arz ediyordu.

Biz, bu hainane ve fakat itiraf olunmalıdır ki çok mahirane teşebbüse mukabil, fevkalâde tedbir ve teşebbüs almak mecburiyetinde kaldık. Çünkü, hükümeti merkeziye, bütün bu düşman teşebbüslerini, filhakika, Kuvayı Milliyeye atfediyor ve tenkilleri için tedabiri şedide ittihaz edecek yerde muttasıl, Heyeti Temsiliyeyi tahtie ve tazyik ederek, bu âmili fecayi olan düşman çetelerinin faaliyetine hitam vermeyi, bizden talebediyordu. Maateesssüf hükümet, bu fikir ve kanaatini, İstanbuldaki teşkilâtımız rüeasasına da zerk ve telkine muvaffak olabilmişti.

Efendiler, bizim, bilhassa İstanbula yakın olan İzmit mıntıkasında tatbikını düşündüğümüz tedbir, orada müsellâh, milli müfrezeler teşkil etmek ve o havalide şayanı emniyet olan kumandan ve zâbitlerimizin, bu milli müfrezelere muavenet ve müzahereti ile, hain çeteleri takibederek mazarrat ve vücutlarını izale eylemek idi.

İşte, bu maksatla vücuda getirebildiğimiz millî müfrezelerin en mühimi ve kuvvetlisi, bu, Yahya kaptan denmekle mâruf, bir fedakâr vatanperverin müfrezesi idi.

Merhum Yahya ile ilk münasebetimiz şöyle oldu: Bir gün telgrafçılar, Sıvas Telgraf Merkezine, bu malûmatı veriyorlardı. Gayet müstacel bir telgrafı tevkif ettiler. Meali şudur:

'Sıvasta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: Dün İzmitten tavsiye edilen Yahya, benim.Yarın akşam Kuşçalı telgrafhanesinde emrinize muntazırım.'

Kuşçalı, Üsküdarla Gebze arasında bir köydür. Filhakika, Yahya Kaptan, bana, İzmitte teşkilâtımız tarafından tavsiye edilmişti.

4 Teşrinievvel 1919 tarihinde Kuşçalı merkezinden şu telgrafı aldım.

'Sıvasta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: Mühim ve gayet müstaceldir. Bendeniz size iki gün evvel İzmitten tavsiye edilen Yahya'yım. Emriniz üzere, telgraf başında emirlerinizi telâkki etmeye geldim. Nihayet yarın akşama kadar Kuşçalı telgrafhanesindeyim. Yahya'

Ben de şu emri verdim.

'İzmit Merkezi vasıtasiyle Kuşçalı Telgrafhanesinde Yahya Efendiye: Bulunduğunuz havalide kuvvetli bir teşkilat yapınız. Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey vasıtasiyle bizimle tesis ve temini irtibat eyleyiniz. Şimdilik hazır bulununuz. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Reisi Mustafa Kemal'

Efendiler, Yahya Kaptan, aldığı bu emir üzerine, teşkilât yaptı ve aylarca İstanbulla temas eden muhitlerde hain çetelerin icraatına mâni oldu. Nihâyet, İstanbul hükümeti tarafından katlettirildi. Gerçi, Yahya Kaptanın faaliyeti ve sureti faciada vukuu şehadeti, bundan sonraki aylara metallik bir hâdise ise de, burada yakın temas edilmişken, bir daha avdet etmemek üzere, meselenin izah edilmesi muvafık olur mütalâasındayım.

24 Teşrinievvel 1919 tarihinde Kartal merkezinden şu telgrafı aldım.

'Köy içinde bilâkabahat katil, nahiye müdürünü alâmeleinnas darp, köylerde gasp meselesinden dolayı Yahya Kaptan'ı hükümete teslime mecburiyet elvermiştir. Dahiliye Nezareti ehemmiyetle bu meseleyi takibediyor. Hükûmetin müşkül vaziyette kalmaması, Yahya Kaptan'ın teslimini iktiza ettiriyor. Emri Devletlerinize makine başında muntazırım, efendim. Kartal Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Heyeti Temsiliye Reisi Binbaşı Ahmet Necati'

Askerlerin ve resmî memurların, bizim teşkilâtı milliye heyetlerinin alenen riyasetlerini almaları usulümüz değildi. Bir de, bizim teşkilât nizamnamemize vâkıf olması lâzım gelen heyet rüesasının, Heyeti Temsiliyenin yalnız bir heyet olduğunu, her yerde birer heyeti temsiliye olamıyacağını bilmesi lâzım gelirdi. Bu telgraf üzerine İzmitte Fırka Kumandanına şu telgrafı yazdım.

'İzmitte Birinci Fırka Kumandanı Rüştü Beyefendiye: Kartal Müdafaai Hukuk Cemiyeti Reisi unvaniyle Binbaşı Ahmet Necati Bey tarafından vürudeden bir telgrafta, katil ve nahiye müdürünü darp, köylerde gasp mesailinden dolayı Yahya Kaptan'ın hükümete teslim mecburiyeti hâsıl olduğu ve Dahiliye Nazırının da bu meseleyi ehemmiyetle tâkibeylediği bildirilmektedir.

Bidayetten beri harekâtı milliyede hüsnü hizmeti meşhud olan bu zatın, memleketimizin bu buhranlı zamanlarında, hükümete teslimi asala muvafık görülmemekte olduğundan işin, hükümetin de nüfuzunu nazarı itibara almak suretiyle, Yahya Kaptan'ın takibatı kanuniyeden bu aralık tahlisi hususunun tanzimi, Kartalda Necati beye icabeden talimatın itası ve neticenin imbası ehemmiyetle rica olunur.

Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal'

….."

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,23 M - Bugn : 21718

ulkucudunya@ulkucudunya.com