« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

17 May

2008

ŞEHİDE TISLAYAN YILAN

17 Mayıs 2008

Allah yolunda ve vatan uğrunda canını veren bir müslümana şehit denir. Şehitlik en yüce bir makamdır. Çünkü bu makama erişmenin bedeli candan vazgeçmek ve hayatı feda etmektir. Birçok ayet ve hadiste şehitliğin fazileti ve derecesi anlatılmıştır.

"Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar diridirler, fakat siz onu anlayamazsınız." Bakara

"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allah'ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar." Al-i İmran

"Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehitler erdikleri nimetler sebebiyle dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler." Hadis-i Şerif

"Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşta öldürülmemi arzu ederim." Hadis-i Şerif

Şehit, Allah'ın huzurunda diri olarak hazır bulunup, rızıklandırılacağı ve cennetine gireceğine şehadet olunduğu için bu adı almıştır. Şehit denilince daha çok düşmanla savaşırken ölen asker, sivil ve güvenlik kuvvetleri akla gelir.

Gazi ise, Allah yolunda ve vatan uğrunda savaştığı ve şehit olmayı arzu ettiği halde ölmeyip, sağ kalan kimseye verilen addır. Gazi de şehit olmak ve bu mertebeye yükselmek için savaştığından dolayı o da şehitler derecesindedir. "Her kim sıdk ile Allah'dan şehit olmayı dilerse yatağında ölse dahi Allah onu şehitlerin durağına eriştirir." Hadis-i Şerif

Şehitler üç kısma ayrılır.

Hem dünya hem de ahret bakımından şehit olanlar: Savaşta gayrimüslimlerle savaşırken ölenler, eşkıya ve yol kesicilerle yapılan çatışma sonucu öldürülmüş bulunanlar, kendisine haksız yere yapıldığı bilinen bir saldırı sonunda öldürülenler, malını, canını, ırzını korurken, diğer Müslümanları veya Müslümanların koruması altında bulunan gayrimüslimleri korurken haksız yere öldürülmüş bulunanlar. Bunlar hem dünya hükümleri itibariyle hem de ahiret bakımından şehittirler. Bu durumdaki şehitler pak oldukları için yıkanmaz, seçkinlik nişanı olan kanlı elbiseleri çıkarılmaz, öylece namazları kılınarak gömülürler.

Ahiret şehidi: Düşmanla veya devlete baş kaldıran ve yol kesenlerle yani eşkıya ile savaşırken yaralandıktan sonra hemen ölmeyip, tedavi olan, yemek yiyen, su içen veya bir süre uyuyan veyahut savaş alanında ölmeyip başka yere nakledildikten sonra ölenlerdir. Bunlar Allah katında şehittir ve şehit mükâfatı alacaklardır. Ancak bunlara dünya hükümleri uygulanmaz, diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazları kılınarak defnedilir. Bir hata sonucu öldürülen Müslüman da ahiret şehididir.

Ayrıca yanarak ölen, suda boğulan, göçük, çığ, toprak altında kalan, veba, kolera gibi salgın hastalıklardan vefat eden, veya akrep sokmasından ölen, gurbette veya ilim yolunda ya da ailesinin geçimini sağlamak için helâl yoldan çalışırken ölen Müslümanlar da ahiret şehididir.

Doğum esnasında ölen veya loğusa iken ölen kadın da ahiret şehididir.

Dünya şehidi: İnanmadığı halde Müslüman görünen ve Müslümanların yanında savaşırken öldürülen kimsedir. Bu da şehit sayılır yıkanmadan namazı kılınarak elbisesiyle gömülür. Ancak inancı olmadığı, ve yalnız dünya ile ilgili amaçlar için öldüğünden Allah katında şehit değildir. Bu kişinin asıl niyetini ve ne için savaştığını Allah bilir.

Türk Milletinin kahraman evlatları şehit veya gazi sıfatıyla bu ilahî müjdelere nail olabilmek arzusuyla bin yıldır İslam uğrunda canını feda ederek kanını sebil gibi akıtmış, bir gül bahçesine girercesine şehadet şerbetini içmek için birbiriyle yarışmıştır. İslam'ı ve Müslümanları yok etmek için saldıran sayısız Haçlı seferi Türk'ün göğsüne çarpınca kesilmiş, fethedilen topraklar Türk'ün kanıyla sulanarak vatanlaşmış, Türk'ün ayağının değdiği yerde zulüm nihayete ermiş ve İslam'ın nurlu ışıkları parlamaya başlamıştır. Çekilirken de yine üç kıtada Türk'ün kanı oluk gibi akmış, neticede ebediyen yurt tutacağımız Anadolu topraklarında son Türk Devleti kurulmuştur. Ne var ki hayâsızca saldırı bitmemiştir. Bu vatan parçasını da çok gören düşmanlar kandırdıkları yahut satın aldıkları yerli işbirlikçiler eliyle dünya durdukça İslam'ın kılıcı kalacak olan Türk'e saldırmaya devam etmektedirler.

Resmi vazifeleri veya bir mecburiyetleri ve herhangi bir zorlama olmaksızın, dünyevî mükâfat beklemeden gönüllü olarak sadece Allah rızası bekleyerek canlarını feda eden Ülkücü şehitler, şehitlerin en faziletlileri ve en yüksek derecelileri arasındadır.

Vatan bir Müslümanın en kıymetli varlığıdır. Din, namus, şeref ve bağımsızlık gibi kutsal değerler ancak vatan sayesinde korunabilir.

Hâl böyle iken yaşlı meşhur yazarın yeni vukuatı ile gündeme gelen sözde İslamcı gazete atıp tutmakta dikkatli davranacağı yerde iyice gemi azıya almış, başka bir yazarının köşesinde şu satırlara yer verilmiş.

"Son günlerde, ülkenin Güneydoğu sınırlarının berisinden ve ötesinden yığınla insan kaybı haberleri gelmektedir. Ve bu arada asker ve diğer resmî güvenlik güçlerinin can kaybından rejimin kendi mantığına aykırı olarak, İslâm'dan haksız alıp kullandığı 'şehid' terimiyle halka sunulan cenazelerde ciddî bir artış var.

Şehîd terimi, İslam ıstılahında Allah'ın dinini korumak ve yüceltmek yolunda mücadele ederken, dünya hayatından geçenlere verilen bir sıfattır. Ya, laik TC'nin resmî ideolojisini korumak uğrunda verilen mücadelelerde dünya hayatını verenler için hangi terim, hangi manada kullanılmalıdır?"

Zehirli yılan gibi tıslayan hainin ne dediği gayet net anlaşılıyor, değil mi?

Marksist Leninist, ateist, bölücü terör örgütünün kalleş pusularında kahbe kurşunlarla can veren aslan Mehmetçiklerimize, yiğit subaylarımıza, vatansever öğretmenlerimizle memurlarımıza, masum vatandaşlarımıza haksız yere şehit denildiğini, onların laik TC'nin resmi ideolojisini korumak uğrunda boş yere hayatlarını verdiğini söylüyor.

Bu sözler ne cehalet eseri denilip hoş görülebilir, ne de ilim gereği sayılıp hürmet edilebilir. Tamamen hainlik ve alçaklıktan kaynaklanıyor.

Bölücü edasıyla TC diye küçümsedikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ay yıldızlı şanlı bayrağının dinî hangi mukaddes değerleri sembolize ettiğini bilmiyor mu bu hainler?

Sınırların berisi ve ötesi diye bulandırıp belirsizleştirerek aklınca eşitlediği Türk askeriyle hainin çatışmasında hain galebe çalarsa İslam yurdunun bölünüp parçalanacağını, ilk fırsatta Müslüman ahalinin mallarının, canlarının, ırz ve namuslarının kâfir tasallutuna maruz kalacağına akıl erdiremiyor mu bu namussuz? Bal gibi aklı eriyor da gönlünün eşkıyadan yana olduğunu açıkça ifade edemediği için bu kadar söyleyebiliyor, müslümanın vatanı, canı namusu umurunda değil ki, bütün hıncı Türk'e ve Türk devletine.

Ciğerpâresi evlâtlarının al bayrağa sarılı naaşları başında yüreği yanan analarla, bir oğlumu şehit verdim diğeri de feda olsun, beni de tekrar askere alın benim de canım feda olsun diyen babalarla, dul kalan gelinlerle, babasız kalan küçücük yetimlerle utanmadan dalga geçiyor, yanan yüreklere bu defa nifak ateşi düşürmeye çalışıyor.

Bu utanmaz soysuzlar davul zurnalarla kınalı kuzularını asker ocağına gönderen şühedâ nesli Türk Milletine hakaret edecek cüreti nereden buluyor?

Yüce İslam dini akrep sokmasından ölen, suda boğulan, ateşte yanan mümini, doğumda can veren kadını şehit sayarken; iman dolu yüreklerden kopup gelen Allah Allah nidalarıyla gül bahçesine girercesine toprağın kara bağrına giren Mehmetçiklerin imanından şüphe etmek, doğduklarında kulaklarına ezan okunmuş, birlikte cuma namazları kıldığımız, bayram namazlarında kucaklaştığımız mahallelerimizin gül yüzlü çocukları Mustafaları, Alileri, Hasanları, Şenolları, Himmetleri, Allah'a adanmış manasındaki Satılmışları Müslüman saymamak bu alçakların mı haddine düşmüş? Belki aralarında eksik, noksan, bilgisiz, kusurlu, günahkâr çıkabilir, ama bu münafıkların yanında hepsi de sütten çıkmış ak kaşık gibi tertemizdir.

Üç beş ufuksuz adamın başımıza ördüğü başörtüsü meselesinde artık daha fazla ısrarcı davranılmamalı, bir an önce çözülerek hem samimi vatandaşların çilesi sona erdirilmeli hem de dinî değerler bu şerefsizlerin elinde malzeme olmaktan kurtarılmalıdır. Bunlar elbette türlü türlü hain fikirler üretmekte devam edeceklerdir. Asker sivil bütün vatandaşlarımızın mevkii, rütbesi, meşrebi, durumu ne olursa olsun, topyekûn Başbuğ Alparslan Türkeş'in çizdiği Türk İslam Ülküsü fikrinde buluşarak kaynaşması halinde milletimiz bu gerginliklerden tamamen kurtulup memleketimiz huzura kavuşacaktır.

Kahraman Türk Ordusu dağdaki yılanların başını ezerken, büyük Türk Milletinin de kalemiyle Türk'e kurşun sıkan satılmış hainleri, aziz şehitlerimize dil uzatan zehirli yılanları tükürüğüyle boğacağı günler çok uzak değildir inşallah.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,41 M - Bugn : 29315

ulkucudunya@ulkucudunya.com