« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

İdris Savaş

29 Ara

2025

Mehmet Akif: Bir Dağ Geleneğinin Sesi

29 Aralık 2025

Yıllar önce bir kenara şu notu düşmüşüm:

“Ben en çok Akif’i severim. Belki huydan, belki soydan; en çok ona benzer, en çok ona çekerim.”

Bu cümle, yalnızca bir şaire duyulan hayranlık değil; kökleri derinlere uzanan bir aidiyetin, farkında olmadan dile getirilmiş hâliymiş.

Rahmetli babamın Akif’e olan sevgisi de bambaşkaydı. Safahat’tan bazı bölümleri okurken gözyaşlarını tutamazdı. Bu, gelip geçici bir duygulanma değil; derin bir saygı ve sarsılmaz bir bağlılıktı. Belki ortak ideallerden, belki hemşehrilikten, belki de her ikisinden… Babam da Akif gibi kendisini İslam birliği ve Türk milleti fikri içinde tanımlar; bu kimliği ayrıştıran değil, birleştiren bir zeminde konumlandırırdı.

Bizim evde ısrarla vurgulanan bir başka ifade daha vardı:

“Biz Gaş’ız.”

Gaş nedir, kimdir diye sorduğumuzda çoğu kimse bilmezdi; ama bu söz aile içinde dikkatle korunurdu. Sanki nereden geldiğimizi hatırlatan sessiz bir işaret gibiydi.

Merakım ağır basınca Gaşîlerin tarihine yöneldim. Kaynaklar, onların Kuzey Arnavutluk ve Kosova’nın dağlık bölgelerinde yaşamış; mücadeleci, vakur ve bilge bir topluluk olduğunu söylüyordu. Verdikleri sözden dönmeyen, bulundukları yere sadakati temel ilke edinen bir karaktere sahiptiler. Batılı tarihçiler bu kabileleri “asil vahşiler” olarak tanımlar. Osmanlı İmparatorluğu’yla ilişkileri başlangıçta sert çatışmalarla şekillense de, zamanla kurulan uzun soluklu barış ve ittifaklar onları bölgenin en güvenilir askerî müttefiklerinden biri hâline getirmiştir. İçlerinden çıkan paşalar ve devlet adamları ise bu birleştirici karakterin devlet katındaki tezahürü olmuştur.

Bu “asil vahşi” tanımı, Akif’in Âsım’da dedesi için kullandığı şu dizeyi hatırlatır:

“İpek’in köylüsü, ümmî, yarı vahşi bir adam.”

Ben bu ifadenin mânasını sonradan idrak ettim; fakat Akif elbette ne söylediğinin farkındaydı. Bu dize, ona karşı ailece duyduğumuz mânevî bağlılığın somut bir karşılığına dönüştü. “Evet ben ki Arnavudum, bunu benden duyun” diyen Akif’in kökleri de bu dağ geleneğinde birleşir. Bu anlamda Akif, yalnızca fikren değil, köken itibarıyla da bir Gaş’tır.

Akif, tıpkı o dağ insanları gibi inancından, doğruluğundan ve milletine karşı duyduğu sorumluluktan asla vazgeçmedi. İstiklal Mücadelesi sırasında milleti bir arada tutma çabası ve inancı uğruna verdiği tavizsiz mücadele, bu karakterin doğal sonucuydu. Onun duruşu bir inat değil, ahlaki bir kararlılıktı. Haksızlığa karşı tavrı, “Zulmü Alkışlayamam” şiirinde en açık hâlini bulur:

“Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”

Akif’in mücadelesi, bilgelikle yoğrulmuş bir direniştir. Şiirlerindeki derinlik ve keskin gözlem gücü, onu yalnızca bir şair değil; toplumun hastalıklarını teşhis eden bir vicdan hâline getirir. Onu özel kılan, en sert fikir ayrılıkları yaşadığı çağdaşlarının bile ahlaki duruşu karşısında duyduğu saygıdır. Yahya Kemal ya da Tevfik Fikret, onun mefkûresini paylaşmasalar da ahlaki temizliğini inkâr etmemişlerdir.

Dahası, ideolojik olarak tam karşısında duran Nâzım Hikmet bile Akif’in vefatı üzerine şu dizeleri yazmıştır:

“Bilmem ki nasıl anlatsam / Âkif, inanmış adam / Büyük şair.”

Estetik anlayışına katılmamasına rağmen, Akif’in “hakkı tutan vicdanlı adam” oluşu karşısında eğilmiştir. Bu, Akif’in karakterinin ideolojilerin ötesinde bir değer taşıdığını gösterir.

Bu vakur duruşun yakın tarihimizdeki yansımalarından biri de rahmetli M. Metin Kaplan ağabeydi. Onu yalnızca bir dava adamı olarak değil; ahlâkı, tevazuu ve doğruluğuyla hatırladık. Duruşunda, Akif’te gördüğümüz o sağlam karakter çizgisi hissedilirdi. Bizim kuşağımız için o, sözün bedelini ödemeye hazır olmanın yaşayan karşılığıydı.

Bugün Akif’i anlamak, yalnızca dizelerini ezberlemek değil; hakikate sadakatin ve onurlu mücadelenin bir sorumluluk olduğunu kavramaktır. Benim Akif’te kendimi buluşum, bir soydaşlık duygusundan çok; bu ahlaki kararlılığı modern dünyanın karmaşası içinde sahiplenme iradesidir. O, ruhunu İstiklal Marşı gibi ebedî bir esere dönüştürerek, bu coğrafyadaki tüm kimlikleri kuşatan sarsılmaz bir millet karakterinin temelini atmıştır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Ziyaret -> Toplam : 255,66 M - Bugn : 280488

ulkucudunya@ulkucudunya.com