« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

19 Eyl

2006

ÇAĞRIŞIM

19 Eylül 2006

Gazetedeki haberi okur okumaz, bizim Mustafa Mazi ile “yaptığını” hatırladım… Haberin ne olduğuna daha sonra bakalım, ben size önce, Mustafa Mazi ile “yaptığını” anlatayım. Böylesi hem daha meraklı hem de daha uygun olacak… Ne yapayım, malûm, ben de azıcık romancılık da var.

12 Eylül Askerî Darbesi’nden önceki yıllardan biri, hafızam beni yanıltmıyorsa, 1979 yılı… Türkiye’de anarşi, terör ve dolayısıyla ölüm kol geziyor… Memleketin en aktif, en idealist ve en gözü kara insanları, iki kampa ayrılmış; bir tarafta yerli ve millî fikirleri hayata geçirerek vatanı kurtaracağına inanan ülkücüler, diğer taraftaysa beynelmilel fikirleri yaşama sokarak ülkeyi düzlüğe çıkaracağına inanan devrimciler, yerli ve yabancı provakatör ve ajitatörlerin de etkisi ile yakaladığı yerde birbirini öldürüyorlar. Türkiye’de tam bir keşmekeş yaşanıyor.

Mustafa Mazi , Tokat’tan Bursa’ya göç etmiş bir ailenin, Türklük gurur ve şuuru ile İslâm ahlâk ve fâziletine sahip, aslan gibi bir oğlu… Yirmi yaşlarında, dört dörtlük bir ülkücü.

Mustafa Mazi’nin ikamet ettiği mahalle “devrimcilerin kontrolünde” ve burada, ismini zikretmek gerekmez, devrimci silahlı militanların ileri gelenlerinden biri de oturuyor… Mustafa Mazi, ülkücü olarak mahallesinde henüz deşifre olmuş değil. Ama eninde sonunda olacak… Çünkü başka semtlerde “teşkilât”ın verdiği bütün görevleri harfiyen yerine getiren disiplinli bir ülkücü o… Yani Mustafa Mazi, komşusunun devrimci olduğunu biliyor, ancak, devrimci Mustafa Mazi’nin ülkücü olduğunu henüz bilmiyor.

Mustafa Mazi, bir gece, arkasında hiçbir şahit ve delil bırakmadan, ıssız bir yerde komşusu devrimciyi kıstırıp öldürüyor… Kimsenin dikkatini çekmesin, mesele açığa çıkmasın diyerek, ertesi gün hiçbir şey olmamış, “olayın” kendisiyle hiç alâkası yokmuş gibi “komşusunun” cenaze merasimine katılıyor… Polis, Mustafa Mazi’yi öldürdüğü devrimcinin tabutunu sırtlamış taşırken, yakaladı… Mustafa Mazi neden yakalandı? Nasıl yakalandı? Bu, Polis teşkilâtının bir başarısı mıydı, yoksa işin içinde başka bir şey mi vardı? Bunlar önemli ama, konumuzla direkt alâkalı şeyler değil. O yüzden bunları geçiyorum.

Gazetede, ABD Büyükelçisi’nin Emniyet Teşkilâtı Vazife Malulü ve Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni (EMŞAD) ziyaret ederek, 10,000 dolarlık çek verdiğini okuduğumda, hemen bizim Mustafa Mazi ile “yaptığını” hatırladım… Aslında bu konuda söylenecek çok şey var: Meselâ, Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi aynı şeyi Washington da yapmak isteseydi, Irak İşgali’nde ölen Amerikalı askerlerin ailelerine örnek olarak 100,000 dolarlık bir çek vermeye kalksaydı, ABD buna izin verir miydi? Vermezdi! Öyle ise, Türkiye neden ve nasıl izin verdi? Türkiye, ABD’nin sömürgesi mi?

Veya, farz edelim ki, ABD Büyükelçisi’nin yaptığı bu eylemin millî, dinî, insanî, ahlâki, hukukî hiç bir mahzûru yok… Bu nasıl bir iş? ABD bir taraftan PKK’yı destekliyor, diğer taraftan ise dalga geçer gibi, PKK’nın şehit ettiği kişilerin ailelerine maddî yardımda bulunuyor… Sayın Büyükelçi bırakın bu ayakları! Sizden yardım mardım isteyen kimse yok! Siz bir yardımda bulunmak istiyorsanız, evvelâ “Lozan Andlaşması”nı onaylayın… Sonra, Şemdinli ve Diyarbakır gibi şehirlerimizde bomba patlatmaktan vazgeçin… Son olarak da K. Irak’ta kurdurduğunuz Kürt Devleti’ni “tanımayın” yeter! Gerisini, evvel Allah, biz hallederiz.

Allah aşkına siz söyleyin, ABD Büyükelçisi Ross Wilson’un durumu, yani yakalanmamak için şehit aileleri derneğinin arkasına saklanması, tam olarak, Mustafa Mazi’nin “yaptığına” benzemiyor mu? Gazetede bu haberi okuyunca, Mustafa Mazi ile “yaptığını” hatırlamam, boşuna mı yoksa?

Hadi, bunu da bir tarafa bırakalım. Nerede devlet? Devlet büyükleri, devletin neden sadece laik, demokratik ve hukuk devleti vasıflarından bahsediyorlar? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel vasıflarından biri de “sosyal devlet” niteliği değil mi? Bundan niye kimse bahsetmiyor? “Kel alâka?”

Şehit aileleri bu “çeki” kabul etmemeliydi diyenler-yazanlar var. Bunu, oturduğu yumuşak koltuklarda, ağızlarda Küba puroları ile söylemek, çok kolay! İhtiyaçları olmasaydı kabul ederler miydi hiç? (Gerçi sayın dernek başkanı ABD’de ağırlanmış, ama, o ayrı bahis) Muhterem Marksist-Leninist’lerimiz Lenin’in sözünü ne çabuk unuttunuz. “Aç insan inançlarını yemez mi?” Öyleyse, ne demeye ahkâm kesiyorsunuz? Üstelik, sizin çoğunuz dine, imana, şehâdete inanmazsınız ki!

Ne ise…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, derhal, kanun çıkarması lâzımsa hemen çıkararak, kanun değiştirmesi lâzımsa hemen değiştirerek;

1- Şehit ailelerine; eşleri ile anne-babalarına ayrı ayrı en az asgari ücretin üç (3) katı kadar maaş bağlamalıdır.

2- Şehitlerin birinci dereceden yakınlarına, eski hükümlü ve özürlü kadrolarının en az üç (3) katı kadar bir iş kadrosu ayrılmalıdır. Ve bunlar eski hükümlü ve özürlülerden en az üç (3) kat fazla maaş almalıdırlar.

3- Şehitlerin çocukları ve kardeşlerinin okul masraflarının tamamı devlet tarafından karşılanmalıdır. İlk öğrenim görenlerine en az asgari ücret kadar, lise öğrenimi görenlere en az asgari ücretin iki (2) katı kadar, üniversite öğrenimi görenlere ise asgari ücretin üç (3) katı burs verilmelidir.

4- Şehitlerin çocukları ve kardeşleri ne puan alırlarsa alsınlar, özel ve devlet üniversitelerinde okumalıdırlar. Bunun için her fakültede yeteri kadar kontenjan ayrılmalıdır.

5- Şehitlerin çocukları ile kardeşleri askerî okullarla polis okullarına sınavsız olarak girmelidirler.

6- Şehitlerin birinci dereceden yakınlarından hiç kimse işsiz kalmamalıdır. Ve benzer işlerde çalışanlardan üç (3) misli maaş almalıdırlar.

7- Benzer düzenlemeler, uygun şekilde gazi aileleri ile eş-çocuk ve birinci dereceden yakınları için de yapılmalıdır.

Yoksa! Yoksa düşmanlarımız verdikleri üç kuruşlarla şehit ve gazi yakınlarımızı satın almaya kalkışırlar da gıkımız bile çıkamaz! Benim ki sadece ve yalnızca bir fantezi! Benim dediklerime bakmayın siz. Bunlar, Türkiye’de asla yapılamaz! Bir defa, İMF buna katiyen müsaade etmez. İkincisi, Türkiye’nin bu şuura sahip yöneticileri yok!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,68 M - Bugn : 23160

ulkucudunya@ulkucudunya.com