« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Kas

2025

Yunanistan, ABD ve AB desteğiyle hangi adımları atıyor?

Barış Doster 01 Ocak 1970

Avrupa Birliği Komisyonu, geçtiğimiz günlerde Türkiye raporunu açıkladı. Bildiğimiz, beklediğimiz ifadeler vardı her zaman olduğu gibi AB’nin raporunda. Türkiye’nin aday ülke olduğu anımsatıldı, önemi vurgulandı, eksiklikleri sıralandı… AB her zaman yaptığını yaptı. Üyelik güvencesi de, tarihi de vermedi. Türkiye de her zamanki sözlerle geçiştirdi durumu: Yok hükmündedir, reddediyoruz, önyargılıdır, temelsizdir, AB hedefine bağlıyız…

AB’nin Türkiye’ye ilişkin tutumu biliniyor. Özetle AB; Türkiye’yi üye yapmadan, içine almadan, bekleme odasında tutmak, istediği ödünleri koparmak, sorunlu bölgeler ve ülkelerle arasında bir tampon olarak kullanmak istiyor. 1995’te imzalanan ve 1 Ocak 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği sayesinde, Türkiye’nin gümrük rejimi, dış ticaret rejimi, iç pazarı üzerinde büyük nüfuz elde eden AB; üstelik bunu da Türkiye’yi üye yapmadan başaran AB; niçin Türkiye’yi üye yapsın ki? Alacağını zaten aldı, alıyor. Türkiye de, AB üyesi olmadan, kararların alındığı masada oturmadan, alınan kararlara uymayı sürdürüyor. Gümrük Birliği’ni tartışmaya bile açmıyor.

AB’yle yürüyen bu tek taraflı bağımlılık ilişkisinin, bir de Yunanistan boyutu var.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Türkiye karşıtı tüm tezlerini ve söylemlerini de sahipleniyor AB. Bu sayede Türkiye’nin Yunanistan’la olan sorunları, ki tamamı Atina kaynaklıdır, Türkiye ile AB arasındaki sorunlar oluyor aynı zamanda. Son yıllarda Yunanistan’ın adeta bir ABD üssü haline geldiğini, ABD’nin Yunanistan anakarası dışında, Yunan adalarına da askeri yığınak yaptığını biliyoruz.

İster Kıbrıs, ister kıta sahanlığı, ister karasuları, ister Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar (EGAYDAAK), ister öteki sorunlar olsun, tüm sorunlarda, sadece Ankara ve Atina değil, Ankara ve Brüksel, Ankara ve Washington DC de karşı karşıya geliyorlar.

YUNANİSTAN’IN İŞGAL ETTİĞİ ADALARIMIZ
Son 23 yılda, Türkiye’ye ait yaklaşık 160 kadar ada, adacık ve kayalığı işgal eden Yunanistan; Türkiye’nin bu konudaki tepkisizliğinden ve duyarsızlığından da yararlanıyor. Bu konuyu ülkemizde en fazla Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri, Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım gündeme getiriyor. Bu ada ve adacıklar üzerine bayrak dikmesi, bazılarına asker konuşlandırması, hükümet yetkilileri, yüksek rütbeli komutanlar ve papazların buralara çıkıp resmi törenler yapması, Atina’nın küstahlığı kadar, Türkiye’nin bu konudaki sessizliğinin de sonucu.

Yunanistan’ın bu politikası, şüphesiz Megali İdea hedefiyle, Büyük Bizans hayaliyle, Ege Denizi’ni Yunan gölü yapma düşüyle örtüşüyor. 1996 yılındaki Kardak kayalıkları krizi de bu kapsamda değerlendirilmeli. O kriz sonrasında, ihtilaflı adalar sorunu daha da belirgin hale gelmişti. Kardak krizi, Yunanistan’ın Ege Denizi’nde karasularını 12 mile çıkarma hevesinden bağımsız ele alınamaz. O günden sonra Yunanistan, Türkiye’ye ait olan adaları işgal politikasına hız verdi. Türkiye’nin bu konudaki tepkisizliği de Yunanistan’ı cesaretlendirdi, işgal ettiği adaların bazılarında iskân faaliyetlerine başladı.

Belirtelim, Ege Denizi’nin kuzeyinde, Balkan Savaşı sonrasında Yunanistan tarafından işgal edilmeyen ada, adacık ve kayalıklarla, Ege Denizi’nin güneyinde, Rodos adası, Meis adası ve Oniki Ada haricindeki adalar ve bunlara bitişik adacıklar üzerinde, Osmanlı Devleti’nin ardılı, halefi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği sürmektedir.

YUNANİSTAN’IN YAYILMACI EMELLERİ
Vurgulayalım, Yunanistan’ın siyaseti, 1923 tarihli Lozan ve 1947 tarihli Paris (Türkiye taraf değildir, davet edilmemiştir) barış antlaşmalarının açıkça ihlalidir. Türkiye’ye ait adaların işgali, ABD ve AB’nin desteğiyle kendi lehine fiili durum yaratma çabası, Yunanistan ve Türkiye arasındaki diğer sorunların çözümünü de olumsuz etkilemektedir. Özellikle deniz yetki alanlarına (karasuları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge) ilişkin anlaşmazlıklarda, Yunanistan elini güçlendirmeye çalışmaktadır. Kardak kayalıkları krizinden bu yana geçen kabaca 30 yılda, Atina’nın izlediği siyaset, Türkiye’ye ait adaları işgal etmenin yanı sıra, gayri askeri statüdeki adaları askerileştirmek ve silahlandırmak yönündedir.

Yineleyelim, Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Barış Antlaşması’nda Oniki Ada, Rodos adası, Meis adası Yunanistan’a verilmiştir. Doğu Ege adalarını, uluslararası anlaşmalara rağmen silahlandıran ve bunu da açıkça dünyaya gösteren Yunanistan’ın bu siyaseti yeni de değildir üstelik. Lozan ve Paris antlaşmalarına aykırı olarak, ilk kez, 1952 yılında Leros adasını askerileştirmiştir. O dönem Türkiye’de iktidarda bulunan Demokrat Parti’nin konuyu hiç önemsememesi nedeniyle daha da küstahlaşmıştır. Türkiye; Yunanistan’ın antlaşmalara aykırı bu adımına uzun süre tepki göstermiş, yıllar sonra, 1969 yılında tepki göstermiştir. Bu da gecikmiş ve etkisiz bir tepkidir.

1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Türkiye’nin kazandığı zafer bile, Yunanistan’ın antlaşmalara aykırı davranmasını durduramamıştır. Aynı yıl NATO’nun askeri kanadından çıkan Yunanistan (1980’de tekrar dönecektir), Limni adasını silahlandırmaktan geri durmamıştır. Türkiye ise Yunanistan’ın antlaşmalara aykırı adımlarına, küstah hamlelerine karşı hep hukuk ve meşruiyet içinde davranmıştır.

Anımsatalım, Türkiye; 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf değildir. Yunanistan ise sözleşmeyi onaylamıştır. Türkiye; Ege Denizi’nin, kendine özgü koşulları olan, yarı kapalı bir deniz olduğunu vurgular, kıyıdaş ülkelerin sorunları müzakereler yoluyla çözmesini, tek taraflı adımlar atmamasını savunur. Yunanistan ise Ege Denizi’ndeki sorunların çözümünde uluslararası antlaşmalara uyulmasını ister. Ege Denizi’nde Yunanistan’a ait çok sayıda ada, adacık ve kayalık, Türkiye’ye çok yakındır. Yunanistan ayrıca, bölgede çok sayıda adayı hukuki açıdan ihtilaflı adalar olarak tanımlar ve bu adalarda hak iddia eder. Bu politikalarında, ABD’yi ve de Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla ve tüm adayı temsilen üye yapan AB’yi arkasına alır.

YUNANİSTAN’IN 12 MİL HEVESİ
Türkiye’nin, Yunanistan’ın Ege Denizi’nde karasularını 12 mile çıkarma hevesine karşılık, bu adımı savaş sebebi (casus belli) sayacağını ilan etmesi, Yunanistan’ı durdurmuşsa da, tamamen caydırmış değildir. Yunanistan; Türkiye’nin bu kararı geri alması için, ABD ve AB’nin Türkiye’ye baskı yapmasını istemiştir, istemektedir.

Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı izlediği politika özetle şöyledir: Kendini güçlü hissettiği, Türkiye’yi zayıf gördüğü, konjonktürü uygun bulduğu dönemlerde hamle yapar. Antlaşmaları çiğner. Uluslararası hukuku umursamaz. Amacına ulaşırsa, adımlarına devam eder. Ulaşamazsa durur. Türkiye’yi ABD ve AB’ye şikâyet eder; Türkiye’yi dünyaya kötü, saldırgan, işgalci, yayılmacı göstermeye çalışır. Koşulların kendi lehine olgunlaşmasına çabalar ve bekler.

Yunanistan iç siyasetinde, Türkiye karşıtlığı, Türk düşmanlığı her zaman işe yarar. Uluslararası hukuka ve ikili antlaşmalara uymayan, kendisi yayılmacı ve işgalci olan Yunanistan; sürekli biçimde Türkiye’yi yayılmacı ve işgalci olarak göstermeye çalışır. 1923’te Lozan Antlaşması ile Ege Denizi’nde kurulan dengeyi, kendi lehine değiştirmeye çabalar. Yunanistan’da sadece siyaset değil, siyaset üzerinde etkili olan kilise de, Türk düşmanlığında ön saftadır.

Yunanistan; Türkiye’nin AB adayı olmasını da kendi lehine kullanmaktadır. Çünkü bu adaylık süreci, Türkiye’nin Yunanistan’a karşı daha etkili ve caydırıcı adımlar atmasını engellemektedir. Bu durum somut olarak 2004 yılında, Kıbrıs’ta Annan Planı oylanırken görülmüştür. Türkiye’de iktidar, tüm gücüyle plana evet denmesi için çalışmıştır.

Kıbrıs başta olmak üzere, Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunlar, Yunanistan’da gündemin ilk sıralarında gelirler. Milli dava olarak görülürler. Türkiye’de ise maalesef Kıbrıs konusu uzun süre önce milli dava olma vasfını yitirmiştir. Dahası Yunan tezlerini savunan önemli bir kesim vardır, aynen sözde soykırım iddialarını sahiplenen kalabalıklar olduğu gibi. Kıbrıs için ver kurtul politikasını savunanlar, sadece KKTC’de değil, Türkiye’de de hayli etkilidirler. Annan Planı oylanırken, KKTC’de yes be annem diyenler, zamanı geldi, baharda Avrupa diye bağıranlar olduğu gibi, KKTC eski cumhurbaşkanlarından Mehmet Ali Talat’ın, sözleri de hafızalardadır. Türkiye’de seçmen olsa, oyunu AKP’ye vereceğini söyleyen Talat, “Bağımsız KKTC bir hayaldi” diyerek de tarihe geçmiştir. Dünyadaki 8 milyar insan arasında, konumu gereği, oturduğu koltuk gereği bu sözü söyleyecek son kişi olması gereken Talat çizgisi, Mustafa Akıncı ile devam etmiştir. Talat’ın bu sözleri, KKTC’nin tanınması yönünde zaten çok da çaba göstermeyen Türkiye’nin elini daha da zayıflatmıştır.

Nurullah KAPLAN

17 Kas 2025

Fikir ve edebiyat dünyasında yer alanların kadrü kıymeti, umumiyetle yaşarken pek bilinmez. Sevenleri, bağlıları ve hakkı teslim edecek üç beş vicdan sahibinden gayrisi dönüp bakmaz bile… Hele devlet / hükümet kademeleri, henüz hayatta olanları eğitim müfredatlarına dâhil etmek, tanıtımına destek vermek gibi teşviklerden bilhassa uzak durur.

İdris Savaş

17 Kas 2025

Halim Kaya

17 Kas 2025

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

03 Kas 2025

M. Metin KAPLAN

29 Ağu 2025

Efendi BARUTCU

25 Haz 2025

Yusuf Yılmaz ARAÇ

04 Nis 2025

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 243,10 M - Bugn : 268033

ulkucudunya@ulkucudunya.com