« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Kas

2025

Atatürk’ü neden seviyoruz?

Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak 01 Ocak 1970

Bugün cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mus­tafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Geç­tiğimiz yıl Prof. Hadiye Yılmaz Odabaşı ile birlikte yazdığımız “Travmadan Zafere: Türk Ulusal Kim­liğinin Psikopolitik Hikayesi” başlıklı kitabımız­daki “lider Atatürk” bölümünden bazı alıntılar da yaparak günün anlam ve önemine değinmek isti­yorum. Zira Atatürk’e ve ona olan sevgiye yönelik eleştiriler çoğunlukla bu sevgiyi anlamlandırama­maktan kaynaklanıyor. Oysa sevginin bir matema­tiği var ve sadece maddi, somut hesaplardan ziya­de duygusal ihtiyaçlara dayanıyor. Destansı lider­lik dediğimiz kurum da kişilerden çok inşa edilmiş bir kimliğe, yani bir imgeye atıfta bulunuyor. Ön­celikle şunu söyleyelim: Liderler kendiliklerinden ortaya çıkmıyor; nedensiz sevilmiyor; nesiller bo­yu sevgiyle anılmıyor. Her lider içine doğduğu eko­sistemin bir ürünü. Dönemin sosyal, siyasal, eko­nomik, psikolojik, teknolojik vs. koşulları liderli­ğin şekillenmesine zemin hazırlıyor ve liderlerle birlikte halkları da doğuyor. Yani lider dediğimiz şey boşlukta üremiyor; halkıyla simbiyotik bir iliş­ki içerisinde gelişiyor. Halk liderini, lider halkını inşa ediyor. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti nedir diye sorduğunuzda, “kurucu halkın lideri Mustafa Kemal Atatürk’tür” cevabı tamamlayıcı bir nitelik kazanıyor. Kanımca sadece Yakup Kadri Karaos­manoğlu’nun Atatürk’ün biyografisini yazdığı ese­rindeki şu cümle bile o yıllardaki psikolojik zemini anlatmakta yeterli geliyor: “Bizim ilk gençlik yılla­rımız bir kahramana hasretle geçti. Biz gözlerimizi dünyaya bir bozgun havası içinde açtıydık.”

Bir umut dağıtıcısı olarak lider
Napolyon, “lider bir umut dağıtıcısıdır” der ve devam eder “büyük felaketler büyük adamların ye­tiştiği bir okuldur.” 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyı­lın başları Osmanlı coğrafyasının büyük kayıplar­la yüzleştiği, Türk ve Müslüman ahalinin varını yoğunu geride bırakıp Anadolu’ya sığınmak üzere Balkanlardan, Kırım’dan, Kafkaslardan göç yolla­rına düştüğü bir dönemdir. Yaşanan ağır travma, sadece ekonomik ve sosyal çöküşü değil, aynı za­manda koca bir imparatorluğun enkazının altında kalma duygusuyla büyüyen öz değerini ve öz saygı­sını yitirme psikolojisini de yansıtmaktadır. Ahali yalnızca yurtsuz değil, kimliksiz ve başsız da kal­mıştır. Bu makus talihi ve çaresizliği durdurabi­lecek şey ise ancak mistik niteliklerle donanmış bir kahraman olsa gerektir. Hasta adamlık kalıbı­na yerleştirilmiş bir devletin öğrenilmiş çaresizli­ği ile boğuşan perişan haldeki insanların yeniden direniş mobilizasyona geçmesi kuşkusuz sağlam bir anlatıya ve bir kahramana ihtiyaç duymakta­dır. Devrin entelektüelleri o kahramanın doğuşuna dört koldan destek verirler. Mustafa Kemal Paşa’ya Gazasını Tebrik” başlıklı yazısında Ruşen Eşref, halkın direnişini anlatmak için “ateşten bir Türk duvarı” ifadesini kullanırken, Mustafa Kemal’i ise “içimizden çıkan bir ateş” tabiriyle betimler. Yakup Kadri “her şeyin bittiğine inanan, hiçbir ümit kal­madığını zanneden şaşkın ve perişan birtakım bi­çarelerdik. Şimdi ise damarlarımızda yeni bir ham­leye hazırlanan pehlivanların şevki kaynamaya başlamıştı” cümlelerini kullanır. Yaşanan kolektif travma ya derin bir yas duygusuyla içine kapanan, daima geçmişte yaşayarak gelecekle bağını kesmiş bir toplum yapısıyla nihayetlenecek ya da geleceğe yatırım yapan, geçmiş acıların yasını geride bıra­karak “travma sonrası büyüme” modeline sarılmış bir toplumsal yapıya evrilecektir. Osmanlıdan Tür­kiye Cumhuriyeti’ne geçişte halkın kendisine seç­tiği lider tipolojisi, kendi geleceği hakkındaki seçi­mini de yansıtır niteliktedir. Esasen konu açıktır: Osmanlı halkı, bir Osmanlı askerine, geleceğine doğru yürürken lider olma görevi vermiş; o da “em­riniz başım üstüne” demiştir.

Lideri halk yaratır
Atatürk’ün kurucu, onarıcı ve koruyucu bir “ba­ba” imgesiyle liderliğe doğru taşınması halk açısın­dan psikolojik bir işleve de sahiptir. Toplum, lide­rine atfettiği olumlu değer ve özellikler üzerinden bir yandan kendisini kötülük ve olumsuzluklardan arındırmakta, diğer yandan ağır bir travmayla inci­nen öz saygısını projeksiyon mekanizmasıyla lide­ri üzerinden onarmaya çalışmaktadır. Lider, yıkıl­maz, yanılmaz ve yenilmez oldukça onunla özdeş­leşen halk da kendisini öyle hissedecektir. Tam da bu yüzden bir kişi olarak Mustafa Kemal’den, bir kimlik olarak Atatürk’e dönüşen kurucu lider im­gesi, açılan yaraları sağaltma, incinen gururu okşa­ma, acılara merhem olma misyonuyla halk tarafın­dan tahayyül edilen ve sonrasında siyasi/ ideolo­jik olarak yapılandırılan kolektif bir tasarımdır. O artık, halkın atası, devletin kurtarıcısı, ulusun mi­marı ve düşmanların korkulu rüyası olan Türk or­dularının muzaffer başkomutanıdır. Aynı zaman­da kadim imparatorluğun rütbelerini sivilken bile omzunda taşıyan misyoner bir Osmanlı askeri ola­rak geçmiş ile geleceği bağlayan yenilmez, kurtarıcı ve bayrak taşıyıcı bir komutan imgesidir. Glyptis’in ifadesiyle “Atatürk kültü Türkiye’nin milli gurur ve büyüklüğünün sembolü ve bir zaferin öyküsüdür”. Bu nedenle onun ifadesiyle iki Mustafa Kemal var­dır: biri o, yani fani olan; ikincisi ise “biz”. Bizden kasıt memleketin her köşesinde çalışanlar, köylü­ler, uyanık, aydın, vatanperver milliyetperver va­tandaşlarıdır. İşte o Mustafa Kemal hiç ölmez.

İlkini rahmetle anıyor; ikincisine aynı güç ve umutla “devam” diyoruz.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/ataturku-neden-seviyoruz/802278

Ziyaret -> Toplam : 239,78 M - Bugn : 95878

ulkucudunya@ulkucudunya.com