« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Eki

2025

AB Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye Sevr’i dayatıyor

Barış Doster 01 Ocak 1970

Hafta sonu KKTC’de yapılacak seçimlere ilişkin gelen haberler, mevcut cumhurbaşkanı ile en yakın rakibinin kıyasıya bir rekabet içinde olduğunu gösteriyor. Ne var ki, Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından tanınmayan KKTC’nin, seçim sonucu ne olursa olsun, yakın vadede feraha çıkacağına, refahı bulacağına ilişkin bir işaret yok. Çünkü Kafkasya’daki (Azerbaycan) ve Orta Asya’daki (Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan) bile KKTC’yi tanımıyorlar. Hele de Orta Asya’dakilerin geçtiğimiz aylarda Güney Kıbrıs Rum Kesimi’yle yaptıkları anlaşmalar, hafızalardaki yerini koruyor.

Türkiye’nin geçmiş yıllarda Kıbrıs konusunda yaptığı hatalar, KKTC’nin kurucu cumhurbaşkanı, milli kahraman Rauf Denktaş’ın yalnız bırakılması, kamuoyu önünde eleştirilmesi de gösterdi ki, Türkiye’nin, dış politikada kendi aleyhine adımlar attığı ve bunu da açıkça dillendirdiği konulardan biri de Kıbrıs meselesidir.

Annan Planı’nda takınılan tutum böyleydi. Güneydeki Rumların, plana hayır demeleri kurtardı kuzeydeki Türkleri, azınlık toplumu durumuna düşmekten. Denktaş TBMM’de konuşturulmayınca, derdini anlatmak, kamuoyuna mesaj vermek için, Kurtlar Vadisi dizisinde rol alarak, bu ambargoyu delmeye çalışmıştı.

Dahası var, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; 2009’da Fransa’ya yaptığı ziyarette (Türkiye yılı nedeniyleydi bu ziyaret), kendisini ağzında sakızla karşılayan Fransız cumhurbaşkanı Sarkozy’e şunları söylediğini aktarmıştı:

“Kendi kalkınmasını bile ihmal etme pahasına bütün Avrupa’nın güvenliğini sağlamak için NATO’ya en büyük katkıyı yapan ülkenin Türkiye olduğunu gayet açık şekilde aktardım”.

Gül’e sorulması gereken soru şuydu:

Bir devlet, neden kendisi aleyhine bir işe bu kadar hevesli olur? Marifet midir bu? Bunu batılı bir devlet yapar mı? Kendi kalkınmasını ihmal etme pahasına Avrupa’nın güvenliğini sağlamak, kullanılmak değil midir? Bunun övünülecek bir yanı var mıdır?

DARBECİ KENAN EVREN, NASIL İKNA OLMUŞTU?
Biraz daha gerilere gidelim…

Türkiye, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönme talebine, Ege Denizi ve Kıbrıs konularında hiçbir şart, hiçbir koşul, hiçbir talep Kenan Evren, Türkiye’nin bu tavrının sebebi sorulduğunda, “ABD’li general, yakın dostum Rogers’ın sözüne güvendim. Bana Yunanistan konusunda asker sözü verdi. Ben de ikna oldum. Yunanistan’ın, NATO’nun askeri kanadına dönüşü için, biz de oy verdik” demişti.

Kenan Evren’in, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü için gösterdiği tutumun aynısını, mevcut iktidar da Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşünde gösterdi. Fransa’dan ne sözde soykırım iddialarına verdiği destek ne de PKK terör örgütüne verdiği destek konusunda, politikalarını değiştirmesi yönünde en küçük bir talepte bulunmadı. Evet dedi. Büyük bir fırsatı kaçırdı.

Tekrar gelelim KKTC’deki seçimlere…

Yunanistan ve Kıbrıs adasının güneyindeki Rumlar, Avrupa Birliği çatısı altında birleştiler. AB; Türkiye’nin adada asker bulundurmasına karşı çıkarken, Rumları, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla üye yaparken, kendi koyduğu ilkeleri de çiğnedi. Yıllarca, “komşularıyla sorunu olan bir ülkeyi tam üye yapmam” diyen AB; KKTC ile sorunu olan Kıbrıslı Rumları tam üye yaptı. Dahası, Londra ve Zürih anlaşmaları, “Türkiye ve Yunanistan’ın, ikisinin birden üye olmadığı bir yapıya, ne güneydeki Rumlar ne de kuzeydeki Türkler üye olabilir” dediği halde, AB bilerek bu adımı attı. Bu anlaşmaları da çiğnedi.

AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYE’DEN NELER İSTİYOR?
Biliyoruz, emperyalizm, adadaki Türkleri adadan kovmayı yıllardır tasarlıyor. Türkiye’nin, güneydeki Rumları, AB üyesi bir ülke olarak ve Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla muhatap almasını, resmi ilişki kurmasını, tanımasını istiyor. Aksi halde, Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını vurguluyor. Türkiye’nin, AB üyeliği için yapılacak oylamada Kıbrıslı Rumların da oy hakkı olduğunu, Türkiye’nin Kıbrıslı Rumları da ikna etmesi gerektiğini belirtiyor. Türkiye; üye olmak istediği ulus üstü bir yapıya (AB dünyada bu açıdan tek örnektir, uluslararası değil, ulus üstü örgüttür) üye olmak istiyorsa, o yapıdaki tüm ülkeleri tanımak zorundadır diyor.

Kabul edelim, Annan Planı’na güneydeki Rumlar yüzde 75 oranında hayır, kuzeydeki Türkler yüzde 65 oranında evet dedikten sonra, “yes be annem”, “zamanı geldi, baharda Avrupa” diyecek kadar kendinden geçtikten, ödün verdikten sonra, kimse, KKTC’yi tanımaz. Kimse, kendi devletinden, kendi toprağından, kendi egemenliğinden bu denli gönüllü şekilde vazgeçmeye razı olanı, ciddiye almaz, muhatap kabul etmez.

O nedenle güneydeki Rum liderler, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla AB üyesi olduktan sonra, “Biz artık adanın tek ve meşru yönetimiyiz. Bu nedenle bizim muhatabımız kuzeydeki Türk azınlık, Türk topluluk değildir, Türkiye Cumhuriyeti’dir” demeye başladılar. Kuzeydeki Türkleri yok sayıp, Türkiye’nin kendileriyle masaya oturmasını, kendilerini muhatap almasını, kendilerini tanımasını istediler. Kıbrıs meselesi konusunda araya giren arabulucu liderler ve devletler de, önerilerini KKTC’ye değil, öncelikle Türkiye’ye iletmeye yöneldiler. KKTC’den vazgeçmek ve güneydeki Rumları tanımak, Türkiye’nin AB üyeliğinin temel koşullarından biri haline getirildi.

AB; TÜRKİYE’YE SEVR ŞARTLARINI DAYATIYOR
Türkiye; bunca ödün vermişken, Yunanistan; Batı Trakya’daki Türk azınlığa neler yapıyor? Türk örgütlerinin tabelalarındaki Türk kelimesine bile tahammül edemeyen Yunanistan, (örneğin, İskeçe Türk Birliği, Batı Trakya Türk Öğretmenler Derneği gibi), acaba Avrupa Birliği tarafından, insan hakları, özgürlük, sivil toplum, azınlıklar gibi, Avrupa’nın sözde hassas olduğu konularda ikaz ediliyor mu?

Milli kahraman Denktaş sonrası, KKTC’de cumhurbaşkanlığı yapan Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı, Annan Planı’na destek veren, iki devletli çözüme karşı çıkan, güneydeki Rumları memnun eden siyasetler izledikleri halde, acaba hangi kazanımları elde ettiler? Bunca ödün vermelerine rağmen, hangi talepleri karşılandı?

Hatırlatalım, Türkiye; Avrupa Birliği kapılarına, tam üyelik güvencesi almadan, tek yanlı olarak, en güçlü bağlarla bağlanırken, temel şartlardan biriydi Kıbrıs. AB; açıkça Denktaş karşısında tavır alıp, KKTC’nin içişlerine karışmıştı. Açıkça “yes be annem” diyen takımı desteklemişti. Açıkça Annan Planı’nın kabul edilmesi için çalışmıştı. Açıkça Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı’nın kazanması için çabalamıştı.

Çünkü AB; Türkiye’ye ilişkin konulara paket program olarak bakar. Kıbrıs, Ege Denizi, ruhban okulu, patrikhanenin statüsü, sözde soykırım iddiaları, PKK terörüne verdiği destek, Dicle ve Fırat nehirlerinin statüsü, bir bütünün parçalarıdır. Tüm bu konularda taraftır. Türkiye’nin karşısındadır. Bu konulardan birinde ödün koparırsa, diğerlerinde de ödün koparacağını bilir. AB’nin Türkiye politikası, Sevr’in izlerini, maddelerini içerir.

AB; Kıbrıs’ta iki ayrı, iki bağımsız, iki egemen devlete karşıdır. Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğüne karşıdır. Türk askerinin varlığına karşıdır. Türkleri adada cemaat, azınlık toplumu olarak görmektedir. Türkiye’yi AB üyesi yapmadan, Türkiye’den yararlanmaya, Türkiye’yi güçlü bağlarla AB kapılarına bağlamaya çalışmaktadır. Böylece hem Türkiye’den istediğini almakta hem de Türkiye’nin AB’den uzaklaşmasını, başka seçenekler aramasını engellemektedir.

Ziyaret -> Toplam : 226,49 M - Bugn : 392550

ulkucudunya@ulkucudunya.com