Batı’ya düşman Batı’yla beraber
A. Yağmur Tunalı 01 Ocak 1970
Son milletvekili seçimlerinden önce birçok aydın ve siyasetçi Bat’ının Erdoğan’ı gözden çıkardığını söylemişti. Ben o kanaatte değildim. Birçok kere yazdım. Çeşitli sebeplerle, düşündükleri düzen için bu kadar uygun bir partner bulamayacakları kanaatindeydim. Hâlâ aynı görüşteyim.
Batı ile uyuşmanın bozulduğuna dair bugün için de bir işaret yoktur. Evet öyledir. Söylenenler, değişik göstermeler, yer yer kavga eder görünüşler aldatıcıdır. Batı’nın istediği ile iktidarımızın istediği yer yer çatışır görünse de beraber yürüdüler ve yürüyorlar. İsrail’e karşı hakarete varan dolu ağız konuşmalarla uygulamaların ters oluşunun bize gösterdiği de budur.
Batı ile beraber yürümenin gerekliliği her siyasi hareket için konuşulur. İyi ilişkiye mecbursunuz. Gücünüze ve duruma göre ölçüleri vardır. Bir yere kadardır. Ak Parti’nin olmaz denilen işlerde uyuşması devlet hayatımızda görülmemiş örneklerdendir. Batılıların, şimdi akıl almaz şekillere bürünen, hukuka, demokrasiye, kısası hiçbir ölçüye sığmaz işlerimizi cılız itirazlarla karşılamaları bundandır.
NEDEN BÖYLE?
İktidar gücünü verdiklerimiz, Türkiye’nin temel tercihlerini değiştirmek istiyorlardı. Batı için de uygundu. Yerleşik düzenden(müesses nizam, establisment) kurtulacak ve istediklerini kolayca yapabileceklerdi.
Müslümanlık ve İslamcılık çeşitli renkleriyle iki farklı ana uygulama anlayışıdır. Müslümanlıktan rahatsızlık duyan dünyanın lokomotif gücü Batılılar yüzyılı aşan bir süreden beri kolay nüfuz ettikleri İslâmcılık’ı desteklerler. İngilizlerin gözdesi İhvân-ı Müslimin ve benzerlerinde böyledir. Yeni zamanların El Kaaide’sine ve IŞİD’ine kadar bir yığın uç örnekte de böyledir.
Türkiye’de İslamcılık, o anlayışlara tam uymasa da yakındı. Türk sevmezliği açık Hamas gibi bir örgüte verdiğimiz değer ortada. Temel meseleyi de yeri gelmişken açmak lazım: İslamcılığın öbeklendiği eski dini yapılar imparatorluk asırlarımızda da Türk inanış geleneğini dönüştürememiş ve halk tarafından benimsenmemişti. Klasik tasavvuf anlayışımız hayatımıza yön veriyordu. Adım adım bu da değişti. Şimdi merkeze geldiler ve İslamcılığın yeni versiyonunun Batı’yla buluşması zıtların birleşmesine dönüştü.
HERŞEY GÖZ GÖRE GÖRE OLDU
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu idealini yok etmek başta, ordunun yapısı ve kurumları bozmak bizimkilerden çok Batı’nın istediğiydi. Türkiye’yi Ortadoğululaştırmak için tutulacak yol da tam buydu.
Türkiye gibi büyük bir ülkede bunlar kolay işler değildir. Önce mayınların temizlenmesi lazımdı. Kurucu unsur Türklüğe dayanan milliyetçiliğin değersizleştirilmesi gerekiyordu. Kendisini milliyetçi sayanların kültür zayıflığı, yani milliyetçi olamayışları işlerini kolaylaştırdı. Milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen bir lider üst üste seçimler kazandı.
Buraya nasıl gelindiği henüz bütün yönleriyle konuşulmuş ve anlaşılmış bir mesele değildir.
BATI İÇİN BULUNMAZ FIRSAT
Hedef belli, yapılacaklar netti: İnce çalışılması ve içerden sağlam proje ortakları bulunması lazımdı. Dönüp dönüp oraya geliyoruz: Dinden görünenlerimiz en uygun olanlardı. Horlandıklarını düşünüyorlardı. Sistemle ve memleketle bağları bundan dolayı zayıftı. Fetullah Gülen gibi bir figür ülkede ve dünyada şan şöhret salmıştı. İslamcı görünen yeni iktidar partisine eklemlenmesi de kolaydı.
Cumhurbaşkanlığı sistemi denen sistemsizliğin tam kanunsuz mühürsüz oylarla kabulü bütün hamlelerin yolunu sonuna kadar açtı. O günden beri ülke daha rahat yapılan yıkımlarla gündemdedir. Sosyal maliyet en ağır olanıdır. Liyakat ve ehliyet yok sayıldı demek eksiktir. Bu değerler ağır saldırı altındadır. Namuslu insan olmanın faturası da ağırlaştı.
Yıkıcı hamleler devam ediyor. Türkiye gibi dev bir yapıya, tarih yapan güce karşı 9 şiddetinde zelzeleler de yaratsanız yaşama ve yaşatma gücünü yok edemezsiniz. Batı bunu elbette biliyor. Ortadoğu’da “plana sadık kalınmasını sağlayarak” istedikleri bitmeyen düzensizliği düzen haline getirmeye çalışıyorlar.
YIKMAK KOLAYDIR
Şurası muhakkak ki Türkiye’yi Ortadoğululaştırmak denemesine ancak tek adam rejimiyle girişilebilirdi. Rejim uymasa ve vazgeçilecek de olsa, Ortadoğu’da kendi programlarını uygulamaları için bu sürece ihtiyaçları vardı. Kurgular işleyecekti. Erdoğan, “Biz Bop Eşbaşkanıyız” dediği halde vardı yoktu, konuşulması da tuhaf bir iş. Yaşadık: Bu eşbaşkan kavramının içerde dışarda başımıza neler getirdiğine iyi bakmak lazım. Yol uzundu ve başlanmış işlerin bitirilmesi için Batı ile ortak hareket edilmeye devam edilecekti.
Uzun bir süre bu yol arkadaşlığı devam edince haliyle iki taraflı bir bağımlılık oluştu. Asıl, Ortadoğu bu kadar karıştırılmışken, sarsıntılar olsa da mevcut iktidarla ortaklık bozulmazdı. Tekrar edebilirim, verilen görüntülere bakmayınız, İsrail ve Amerika’nın planlarına karşı çıkmadığımız, adına Bop denen projenin bizim sayemizde bu kadar ilerlediği rahatlıkla söylenebilir.
Son açılımların alelacele gündeme getirilmesini ve –Hak saklasın!-Türkiye’nin çatışmaya ve istikrarsızlığa sürüklenme tehlikesini de bu çerçevede düşünmez misiniz?