Entropi ve Türkiye: Çözülme, dönüşüm ve umut arasında
Ünal Çamdalı 01 Ocak 1970
Tıpkı bir yıldızın kararmadan önce yeni elementler yaratması gibi, Türkiye de kendi iç basıncıyla yeniden yapılanma sürecine girmiş gibidir. Fakat bu süreç kör gidişe bırakılırsa, entropi toplumu yutacaktır. Bu yüzden bilimle düşünmek, felsefeyle sorgulamak, inançla direnç kazanmak elzemdir, önemlidir.
"Zamanın oku geleceğe doğrudur, entropi de zamanla sürekli artar.”
Bu cümle, yalnızca fiziksel bir evrenin yasasını değil, aynı zamanda toplumsal yapıların, devletlerin ve uygarlıkların kaderini de dile getirmektedir. Entropi yani düzensizlik, evrendeki her sistemin hatta evrenin kendisinin bile doğal eğilimidir. Bir toplum da tıpkı termodinamikteki gibi sistemdir. Enerjiyi dönüştürerek yaşamda kalır, enerji harcadıkça karmaşıklaşır ama aynı zamanda çözülmeye de meyleder. Bugünün Türkiye’si de bu bağlamda entropik geçiş sürecinin tam ortasındadır.
ANAYASA TARTIŞMALARI VE TERMODİNAMİĞİN 1. YASASI
Termodinamiğin birinci yasası, enerjinin yoktan var edilemeyeceğini ve yok edilemeyeceğini ancak biçim değiştireceğini ifade etmektedir. Türkiye’de anayasa meselesi de benzer bir doğaya sahiptir. Egemenlik bir tür sosyal enerjidir. El değiştirse de yeniden şekillense de asla tamamen kaybolmaz ve yok olmaz.
Yeni anayasa tartışmaları bu bağlamda eski düzenin çözülmeye başladığını ve yeni bir enerji formuna (ihtiyaçtan öte) geçiş olduğunu göstermektedir. Fakat bu dönüşüm yalnızca siyasi bir manevra değildir. Aynı zamanda varoluşsal bir tercihten öte, (her hususta olmasa da) bazı hususlarda zorlama gibi görünmektedir. Bu bağlamda bundan sonra ne tür bir toplum olmak isteniyor? Hangi değerler, hangi kurumsal şekilde korunacaktır? Bunların yanıtları ortaya konmaya çalışılmalıdır.
Platon’un “ideal devlet” arayışı ile termodinamiğin enerji korunum yasası arasında, beklenmedik bir paralellik vardır. Adalet bir toplumda enerjinin dengeli ve hakça dağılmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde sistem kendi iç enerjisini tüketerek dağılacaktır.
EKONOMİ VE ENTROPİ: ISI, PARA VE DÜZENSİZLİK
Türk ekonomisi bugün hem yapısal hem de konjonktürel bir türbülanstan geçmektedir: Enflasyon, gelir adaletsizliği, hayat pahalılığı, üretim krizleri... Bunların hepsi, sistemin ısıl (ve diğer enerji) veriminin düştüğünü yani entropinin arttığını göstermektedir. Tıpkı bir motorun içindeki ısının bir kısmının işe yaramadan atık ısıya dönüşmesi gibi, ekonominin de önemli bir kısmı verimsizlik ve kayıp gibi unsurlara sahiptir. Kayırmacılık, plansızlık, liyakatsizlik gibi unsurlar da sistemdeki verimi düşürerek entropik artışı hızlandırmaktadır.
Ekonomi sadece para ile ilgili bir yapı değildir; aynı zamanda enerjidir. Bu enerji doğru yönlendirilmediğinde, sistemde hem fiziksel hem ahlaki yıpranmalar diğer ifadeyle entropi artışı başlayacaktır. İnsanlar çalışacak ama karşılığını alamayacak; üretecek ama yoksullaşacaktır. Bu durum sosyo-ekonomik bir entropi patlamasıdır.
GÖÇ, KİMLİK VE ENTROPİK ÇEŞİTLİLİK
Türkiye’nin son yıllarda maruz kaldığı göç dalgaları, hem insani hem de yapısal sonuçlar doğurmuştur. Göç topluma yeni bir enerji katabilir ancak aynı zamanda karmaşıklığı da artıracaktır. Karmaşıklık iyi yönetilmezse sosyal entropi hızla yükselecektir.
Bir sistemin entropisi arttığında, düzen kurmak daha zor hale gelecektir. Bu bağlamda kimlik çatışmaları, kültürel sürtünmeler ve güven krizleri baş gösterecektir.
Türk toplumu, “misafirlik” ile “ev sahipliği” arasındaki ince çizgide bocalarken Türklük kavramı da evrim geçirmektedir. Türklük etnik değil, kültürel ve tarihsel bir anlam birliği olarak düşünülmelidir. Eğer bu kavram esnetilirse sistem entropi yasasına göre dağılacaktır. Denge ise entropi ile mücadelede en kritik ilkedir.
İŞSİZLİK VE UMUTSUZLUK: KULLANILMAYAN ENERJİ, ARTAN ÇÖKÜŞ
Bir sistemde kullanılmayan enerji, boşa harcanan ısıya dönüşür. İşsizlik, özellikle gençlerin işsizliği, toplumun dinamik potansiyelini devre dışı bırakacaktır. Bu durum, bir yandan psikolojik yıpranma, diğer yandan sosyo-politik radikalleşme doğuracaktır.
Kierkegaard’ın deyimiyle, “İnsanı öldüren şey ölüm değil, umutsuzluktur.” Umutsuzluk bir anlamda entropinin insan ruhundaki karşılığıdır. Eğer bir toplum gençliğine anlam veremezse termodinamik ifadeyle onun tüm (enerji) potansiyelini değerlendiremezse, o toplum kendi termodinamik çöküşünü başlatacaktır. Bu ise kaçınılmaz sondur.
DİN, ENTROPİ VE İKMAL
Tüm bu çözülmeler arasında, insanın sığınmak istediği en kadim yapı dindir. Zira din, en başından beri kaosa karşı bir düzen ortaya koymaktadır. İslam’da “fitne” düzensizliktir; “tevhid” ise birlik ve düzen anlamına gelmektedir. Kur’an’da evrenin ölçüyle yaratıldığı (Mülk Suresi 3), her şeyin bir takdir (ölçü) içinde olduğu vurgulanmaktadır. Bu, entropiye karşı ilahi düzenin metaforik anlatımıdır.
Dini bakış sadece bireye değil topluma da bir tür negentropi (ters entropi) sağlamaktadır: Ahlaki ilkeler, adalet, infak, yardımlaşma... Bunlar sistemin içindeki dengeleyici enerji akımlarıdır. Ancak unutulmamalı: din, sadece ritüel değil, ahlaki eylemdir. Enerji harekete geçmedikçe düzen kurulamaz.
SONUÇ
Entropi kaçınılmazdır ancak kaos da kader değildir. Son zamanlarda Türkiye entropik bir evreden geçmektedir. Bu, çözülme kadar dönüşümün de evresidir hatta başlangıcıdır. Sistemler kaosa yaklaşmadan yeniden düzen kurulamayacağı bilinmektedir. Tıpkı bir yıldızın kararmadan önce yeni elementler yaratması gibi, Türkiye de kendi iç basıncıyla yeniden yapılanma sürecine girmiş gibidir. Fakat bu süreç kör gidişe bırakılırsa, entropi toplumu yutacaktır. Bu yüzden bilimle düşünmek, felsefeyle sorgulamak, inançla direnç kazanmak elzemdir, önemlidir. Düzen, sadece yasalarla değil; ahlakla, bilgiyle, adaletle, dayanışmayla kurulur.
“Allah, bir milleti değiştirmez; ta ki onlar kendilerini değiştirene kadar.” (Ra’d Suresi, 11)
https://www.karar.com/gorusler/entropi-ve-turkiye-cozulme-donusum-ve-umut-arasinda-1984512