« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Ağu

2025

Trump, Putin ve Alaska

Deniz Ülke Kaynak 01 Ocak 1970

Tarih boyunca sis­temin büyük ak­törlerini temsil eden liderlerin buluşması iyi veya kötü yeni bir dünyanın kapısını ara­layan zirveler olarak anıldı. Örneğin 20. yüz­yılın temel düzeni pek çok tarihçiye göre “bü­yük dörtlü”nün lider­liğindeki Versay Zirvesi ile şe­killenmişti.

ABD Başkanı Wood­row Wilson, Britanya Başbakanı Lloyd George, Fransa Başbaka­nı Georges Clemencau ve İtal­ya Başbakanı Vittorio Orlando, savaş sonrası düzenin nasıl şe­killenmesi gerektiğini konuşup, tartışıp anlaşmıştı. Yeni dünya, çok uluslu imparatorlukları da­ğıtmak ve savaşın yenilen tara­fını bir daha sistemde belirleyi­ci rol oynayamayacak kadar kü­çülterek zayıflatmak prensibine dayalıydı. Düzene karşı gelenler, yalnızca Osmanlı’nın genç su­bayları oldular. Atatürk’ün lider­liğinde kurulan Türkiye Cum­huriyeti, bu zirvenin tasarımı­na karşı duran ilk direnişçi oldu. Savaşı kaybeden diğer aktörler ise 20 yıl sonra sisteme karşı bü­yük bir isyan hareketi başlatarak on milyonlarca insanın hayatına mal olan II. Dünya Savaşı’nı baş­lattılar. Yine yenildiler.

Savaş sonrası inşa edilen dü­zenin mottosu ‘soğuk savaş” idi. Yeni tarih, ABD Başkanı The­odore Roosevelt, Rusya lideri Joseph Stalin ve Britanya Baş­bakanı Winston Churchill‘in katılımıyla Yalta Zirvesi’nde başlatılacaktı. Merkez Avru­pa’nın bölünmesi ve zayıflatıl­ması temel prensipti. Doğu Av­rupa Varşova Paktı, Batı Avru­pa ise NATO şemsiyesi altında kontrol altına alınıyordu. Birleş­miş Milletler’in kuruluşu, küre­sel bir düzenin “Büyük Beşli”nin sigortaladığı bütünsel bir yapıya dönüştürülmesi hedefini yansı­tıyordu. Bu hedef doğrultusun­da Roosevelt idealist, Churchill temkinli, Stalin ise pragmatikti. Diğerleri ise aslında yoktular.

1989 yılında Malta açıkların­da bir gemide, fırtınalı bir günde, George Bush ve Mihail Gorbaçov arasında yapılan tarihi zirve, kü­resel düzenin 44 yıl önce kuru­lan yapısının değişeceğini gös­teren en ciddi sinyaldi. Malta Zirvesi’nin sonucu resmi bir an­laşma değil sembolik bir ilan ol­sa da iki tarafın artık birbirine düşmanlık yapmayacağını taah­hüt eden, ‘soğuk savaşı’n o ger­gin psikolojisini dağıtarak yeni bir dönemin kapısını aralayan büyük bir adımdı. Duvarlar yıkı­lırken, küresel köy kucaklaşma­ya hazırlanıyordu.

Trump Putin zirveleri
Dünya sisteminin her zaman en önemli özelliği değişime açık olmasıydı. SSCB’nin dağılma­sından sonra bir daha asla tarih sahnesine aynı güçle dönemeye­ceği düşünülen Rusya’nın, Putin liderliğinde sistemi sallamaya başlaması 2007 Münih Güven­lik Zirvesi’nde ilk sinyallerini vermişti. Pasifiğin öte yanından Çin, küresel köyün yeni devi ola­rak yükselirken, Rusya, saldır­gan bir formda kaybettiklerini yeniden kazanma telaşını yan­sıtan bir politikaya yönelmişti. ABD’nin artık kürenin tek kutbu olmadığını görmesi biraz zaman aldığı gibi maliyetin de yüksel­mesine neden oldu.

Obama idealizminin sonu Do­nald J.Trump’ın iktidarı ile geldi. Putin’in karşısında artık Ameri­kan müesses nizamına da mey­dan okuyan, değişik bir tipoloji vardı. Siyasetin dili ve tarzının değişmesi herkesi hazırlıksız yakalamıştı. Trump, dünyada­ki tüm topraklara emlak gözüy­le bakan, diplomatik ilişkileri parasal getirileri ve potansiyel­leri üzerinden şekillendiren, en ciddi güvenlik tehdidinin biz­zat ABD içinden kaynaklandığı­nı düşünen, dost-düşman ayrımı gibi psikolojik faktörleri redde­den ama bir yandan da Ameri­ka’yı büyük yapmayı vadeden bir profildi.

Trump’ın Putin’e bakışı da do­ğal olarak böyle şekilleniyordu. İkili arasında 2018’de düzen­lenen Helsinki Zirvesi, gergin bir atmosferde gerçekleşecekti. 2016’da ABD’de yapılan seçim­lere Rusya’nın müdahale etti­ği ve Trump’ı desteklediği iddi­ası Amerikan kamuoyunu hay­li meşgul etmişti. Rusya 2014’te Kırım’ı ilhak etmiş, buna bağ­lı olarak doğu Ukrayna’daki sı­kıntı zirveye ulaşmıştı. Çıkarlar önemli ölçüde çatışıyordu. Zir­veden bu konularla ilgili somut bir sonuç çıkmasa da Trump’ın Amerikan güvenlik bürokrasisi­ni karşısına alarak Putin’in söz­lerine prim vermesi ve CIA, FBA ve NSA gibi kurumları suçlama­ya varan açıklamaları sarsıcı et­kiler yaratmıştı. ABD Rusya iliş­kileri bir yana, Trump ile Putin ilişkileri bir başka yanaydı.

Alaska Zirvesi’nden kalanlar
Rus Çarlığı’nın 1867 yılın­da savaş borçlarını ödeyebil­mek ve Britanya baskısını kı­rabilmek amacıyla 7,2 milyon dolara ABD’ye sattığı Alaska, Trump-Putin arasındaki son zir­venin de ev sahibi oldu. İki lider aynı arabayla toplantı yerine git­tiler; B2 uçaklarının gökyüzün­deki şovları eşliğinde oldukça yakın bir görüntü sergilediler. Uluslararası Ceza Mahkeme­si’nin savaş suçlusu ilan ettiği Putin’in, ABD topraklarında ve başkanlık araçlarıyla özgüvenli bir biçimde seyahat etmesi ulus­lararası hukuk kurumlarının ve normlarının çok da anlam ifade etmediğinin sembolik bir ispa­tıydı. Alaska Zirvesi’nden resmi anlamda somut bir sonuç çıkma­sa da özel olarak Ukrayna’ya yo­ğunlaşılan bir zirvede, kendileri­nin davet bile edilmemiş olması “aslında yoktular” felsefesinin hala geçerli olduğunu gösterdi.

Yaklaşık 2,5 saatlik zirvede konuşulan konuların ne olduğu tam olarak açıklanmasa da sa­dece Ukrayna ile sınırlı kalması beklenemez. Ciddi bir al-ver pa­zarlığı olduğu ve Suriye ile Gazze meseleleri gibi çatışmalı mikro meseleler kadar Çin’in genişle­yen etki alanının ve alınacak ön­lemlerin de gündeme gelmiş ol­ması muhtemeldir. Zirveler ge­nellikle liderlerin ellerinde iğne iplik ve makasla dünya haritası­nı kesip biçtikleri, onu öbürüne yamaladıkları bir stratejik ter­zilik ortamıdır. Bakalım bu sefer kabak kimin başına patlayacak?

Ziyaret -> Toplam : 195,06 M - Bugn : 691647

ulkucudunya@ulkucudunya.com