« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 May

2025

PKK’nın silah bırakma sürecine dair

Deniz Ülke Kaynak 01 Ocak 1970

PKK’nın silah bırakma ve fesih ka­rarının ardından tartışmalar ak­la hayale gelmeyen boyutlara ulaş­tı. Fesih bildirisindeki her satır ayrı bir endişenin tetikleyicisi oldu; ül­ke yeniden iyimserler ve kötümser­ler arasında bölündü.

Olayı anlama­ya çalışanlar ile temkinli iyimserler ve endişeli kötümserler, sahneyi ak­tif mutlulara ve reaktif mutsuzlara bıraktılar. PKK’nın feshedilmesinin Sevr Antlaşmasına geri dönüş be­yanı olduğuna dair sosyal medyaya yansıyan ufuk açıcı (!) tartışmaların ardından İstiklal harbi X (Twitter) platformunda yeniden başlatıldı.

PKK’nın feshedilmesine destek vermek Sevrci olmakla özdeşleşin­ce bunun doğal karşıtı da Lozancılı­ğın PKK’nın silah bırakmasının önü­ne geçerek terörü yeniden başlatmak tanımlanmasına sokulması oldu.

Peki, Lozan’ın Türkiye Cumhuri­yeti’nin temel kuruluş belgesi ve ulu­sal kimliğimizin inşasında kullanı­lan bir zafer sembolü olduğunu dü­şünen, bu konuda kitap bile yazmış, uzun yıllardır çatışma çözümü ve uluslararası uzmanlarla politik psi­koloji alanında çalışan benim gibi bi­risi ne yapmalıydı?

PKK’nın silah bırakmasının ardın­dan karalar mı bağlamalıydım? He­men silahlarınızı geri alın, örgütü sa­kın dağıtmayın filan mı demeliydim? Ne olmuştu da PKK silah bıraktı diye memnun olmuşken kendimi bir anda Sevr antlaşmasını imzalayan hainle­rin tarafında bulmuştum?

Trajikomik bu durumun geri pla­nında daha önce yaşanmış ve başa­rıya ulaşamamış girişimlerin yanı sı­ra hem PKK kanadına hem de iktidar cenahına yönelik bir güvensizliğin olduğunu biliyoruz.

“Acaba bir pazarlık mı yapıldı? Fe­sih karşılığında ne verildi” gibi soru­lar fazlaca zihin kurcalıyor. Bunun tamamlayıcısı ise “başarırlarsa on­ların hanesine artı yazar; en azından kitle psikolojisini fazla zafer hava­sına sokmadan odağı değiştirelim” gayreti. Bu kadar kritik bir mesele­nin bile partiler üstü algılanmasına izin veremiyoruz. İçtiğimiz kahve­den, bankamıza, yediğimiz tavuktan oturduğumuz eve kadar her şeyimiz artık politik. Bence bu işin şirazesini biraz kaydırmış durumdayız.

Tamam temkinli ve endişeli­yiz de ortada silaha veda ettiğini söyleyen bir terör örgütü var. Ne­den ve nasıl bu noktaya gelindi der­sek şöyle bir analiz yapalım derim.

1- İdeolojik zeminin kaybı: PKK’nın doğduğu ve beslendiği koşullar, ortaya çıkış amacı ve süreci bugün­kü dengeleri açıklamıyor. Dünya ar­tık iki ideolojik kutup arasında bö­lünmüş değil. Çin’in de dahil oldu­ğu Avrasya merkezinin dışına taşan çok kutuplu bir küresel denge var ve silahlı güç olarak vekaleten kullanı­lan aparatlar bir elden öbür ele ko­layca transfer oluyor. Politik çıkar tanımları hızlı değişiyor ve jeopoli­tik düzlemde çok akışkan bir zemin var. İdeolojik açıdan PKK artık ken­disini tanımlayıp konumlandırama­yacak durumda. Ne için var oldukları, gerçekte ne­yi savundukları belli de­ğil. Sosyalist başladıkla­rı yolda mikro milliyetçi bir damara hapsolmuş du­rumdalar.

Talep olarak or­tada kalan somut tek ko­nu anadilde eğitim. Böyle bir konunun değerlendi­rilmesi içinse sivil siyaset çok daha elverişli bir mec­ra. Kaldı ki bu dönemde zamanın kü­resel ruhu özgürlük, demokrasi ve­ya haklar kalıbında değil, istikrar ve güvenlik eksenli olarak şekilleniyor. Örgüt olarak PKK’nin sadece tek­nik ve eylemsel değil düşünsel ola­rak da demode hale geldiği ortada. Zaten Öcalan çağrısında tam da bu nedenle örgütün zamanın koşulları­na uyum sağlayamadığını söylüyor.

2- Uluslararası sempati ve lo­jistik desteğin çöküşü: Bölge­sel dengeler özellikle 2010lu yıllar­dan bu yana olağanüstü değişime uğradı. Arap baharının çöküşünün ardından Irak ve Suriye’deki geliş­melerle birlikte IŞID’in ortaya çıkışı ilk başlarda PKK’nın elini güçlendi­rerek uluslararası destek sağlasa da, IŞID tehlikesinin bertaraf olmasıyla bir istikrarsızlık unsuruna dönüştü. Antitez olarak kurgulanan her hare­ket gibi o da tezin ortadan kalmasıy­la sorgulanır hale geldi. PKK var ama niye var? Hizbullah, Hamas, DAESH, El Nusra vs. gibi örgütler zayıflar­ken, onlar ne işe yarayacak? Devlet olmayan aktörler bu bölgede varlığı­nı etki bir biçimde sürdürebilir mi? Suriye’de istikrar sağlanırken; ABD ve hatta Rusya kademeli olarak böl­geden çıkmaya hazırlanırken; İran Hizbullahı yediği darbeler sonrasın­da kendi köşesine çekilmişken, si­lahlı Kürt gruplar lojistik desteğe na­sıl ulaşacaklar? Finansörlerin tehdit olarak gördükleri ne kaldı; neye karşı savaşıp da destek bulacaklar?

3- Bölgesel güç dengesi: Başkan Trump, bölgedeki ABD politikası­nı kökten değiştirmeye başladığı gibi Netanyahu hükümeti için de zorlayıcı bir faktör haline geldi. ABD’nin baş­kanı, İsrail’in Türkiye ile ilişkileri­ni dengelemek zorunda olduğunu ve makulleşmesi gerektiğini bizzat Ne­tanyahu’nun yüzüne söyledi. Hatta Hamas ile görüşerek Gazze’nin gele­ceğinin ABD liderliğinde belirlenme­si konusunda Filistinlilerle anlaşma­ya bile vardı. Bu, İsrail’in bölgedeki dengeleri bozucu faaliyetlerinin ve PKK ile ilişkisinin de sınırlanma­sı sonucunu doğuracak bir gelişme. Türkiye ile aralarındaki gerilimi dü­şürmek zorundalar. Avrupalılar ise kendi dertlerine düşmüş durumdalar ve Ortadoğu’ya değil Ukrayna’ya kon­santreler. Rusya’dan ölümüne kork­tuklarından Türkiye’yi yanlarına al­mak ve kaynaklarını da esas tehlike olarak gördükleri kuzey doğuya doğ­ru aktarmak zorundalar. PKK artık Avrupalıların gözdesi değil.

4- Dönüşümün bulaşıcılığı: Dün­yada benzer koşullarda doğan ve kitlesel desteğe sahip olan PKK tü­revi 3 örgüt de silahlı mücadeleleri­ne son vererek kendilerini feshetmiş bulunuyor. IRA; ETA ve FARC’tan sonra sıranın PKK’ya gelmesi bekle­nen bir durum. Bu tip örgütler orga­nik ömürlerini tükettiler. Başlarken de biterken de bulaştırırlar.

5- Askeri ve operasyonel çöküş: Gerek çevreden gelen lojistik destek imkanlarının azalması, ge­rekse, Emniyetin, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ve Türk ordusunun sa­vaş teknolojisi konusundaki ani sıç­raması, PKK’nın ülke içerisindeki eylem kapasitesini neredeyse yok etti. Teröre karşı verilen askeri mü­cadele son 10 yılda teknolojik ola­rak farklılaştı, kurumsal olarak tüm ilgili kurumlarla bütünleşik hale ge­tirildi ve sınırımızın kilometrelerce ötesinden başlayan bir savunma hat­tı inşa edildi. Anavatanın savulma­sı sınır ötesine taşınarak kayıpları azaltan insansız teknolojiler devre­ye sokuldu. Örgüt çok büyük kayıp­lar vermeye başladı; eleman devşir­me imkanları azaldı.

6- Liderlik faktörü ve dönüşüm: PKK’nın kurucu kadroları başta Ab­dullah Öcalan olmak üzere yaşlan­dılar; çatışmadan ve başarısızlık­tan yoruldular. Türkiye Cumhuri­yeti devletinin taviz vermeyeceğini ve gittiği yere kadar savaşma niye­tini 40 yılda test ettiler. Ölmekten ve öldürmekten başka bir yere çık­mayan bu yoldan dönme konusunda yıllardır İmralı’da tutulan örgütün kurucusunun talimatlarına uymayı tercih ettiler. Öcalan’ın silahları bı­rakma çağrısı bugüne kadar PKK’ya dönük olarak yapılan en ağır özeleş­tiri metniydi. Kısacası PKK’nın gi­decek yolu zaten kalmamıştı.

Şimdi ne olur derseniz, siyaset­te provokasyon, kriz ve tuzak bit­mez derim. PKK biter ama bir baş­kası bıraktığı yerden başlayabilir. Ancak öyle bir durumda bile tekrar aynı hataları yapmaktan kaçınmalı, zehirli fikirlerin toplumda kök sal­masını, geniş kitlelere ulaşmasını ve evlatlarımıza kastetmesini önle­mek zorundayız.

İntikam duygusu ve paranoyalar­la beslenen düşmanlaştırma strate­jilerini bir kenara bırakıp, akılla ve şefkatle yönetilen demokratik bir devlet mekanizması inşa etmeli­yiz. Bu halkın dağılmış bir imparatorluktan arta kalan ölüsü bile Sevr antlaşmasını yırtıp atmayı başardı; 100 yıllık cumhuriyetimize yeni bir Sevr'i dayatmaya kim cüret ede­cekmiş bir de onun boyunun ölçüsü­nü görelim.

Ziyaret -> Toplam : 160,30 M - Bugn : 330380

ulkucudunya@ulkucudunya.com