Silahlara Veda
Deniz Ülke Kaynak 01 Ocak 1970
Kökleri hak arayışlarından çok tarihsel travmalara uzanan IRA terörü, Good Friday anlaşması ile sona erdiğinde, toplumlar arasındaki ilişkilerin ve devlet merkezi ile olan bağın nasıl tamir edileceği önemli bir merak konusuydu. Siyasal şiddetin 1968-1998 yılları arasındaki 30 yıllık bilançosu 3 bin 500 can kaybı, binlerce yaralının yanı sıra milyarlarca poundluk ekonomik kayıptı.
Büyük Britanya, askeri önlemlerle sona erdiremediği bir siyasi yaranın kangren olmadan kapanması gerektiğine karar verdiğinde, elindeki en güçlü silahın bitirmekten çok dönüştürmek olduğunu görmüştü. Çünkü para, toprak, makam gibi somut çıkar arayışlarına değil de kimliğinin tanınması, saygı görmek, onurunu korumak gibi soyut taleplere dayanan ve tarihsel travmalarla beslenmiş sorunlar “bitti” dendiğinde bitmiyordu.
Aksine mağduriyet anlatısı o topluluğun varoluşunun, kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline geliyordu. Britanya’da her iki taraf da bunun bilincinde olduğundan silahlara veda sürecinde IRA’nın siyasal uzantısı olan Sinn Fein’in lideri Gerry Adams’ın şu sözlerini temel aldılar: “Barış, savaşın yokluğu değil, ilişkilerin dönüşmesidir; yani düşmanın yok edilmesi değil, düşmanlığın dönüştürülmesi esastır.”
PKK’nın fesih kararı
Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta kamuoyu ile paylaşılan fesih çağrısının ardından örgütün kongresini toplaması ve kendini fesih noktasına gelmesi, inşallah 40 yıllık bir terör sürecinin sonuna geldiğimizi gösteriyor. Öcalan’ın çağrı mesajı da sadece bir bitiriyoruz mesajı değil. Zamanın değişen ruhuna, örgütün kendi yolundan savruluşuna, federalizm ya da özerklik gibi taleplerin gereksizliğine vurgu yapan köklü bir özeleştiri metni niteliğinde. PKK terörünün Türkiye’de bir türlü olgunlaşamayan demokratik zeminin, aşırı güvenlikleştirilmiş devlet mantığının ve bölünmüş sosyolojinin kaynaklarından birisi olduğunun farkına varıldığını göstermesi açısından da önemli.
Geçen hafta toplanan kongrenin sonuç beyanı henüz kamuoyuna açıklanmadı. Ancak yeni bir iklimin oluşabilmesi için siyasi otoritenin de Devlet Bahçeli’nin liderliğinde gelişen olumlu yaklaşımını sürdürmesi elzem. 40 yıllık çatışma zemininin ardından muhalefetin de içinde yer aldığı güçlü bir toplumsal desteğin oluşabilmesi bir ön koşul. Psikolojik iklim, zeminin bütününü dönüştürebileceğinden geniş bir olumluluk halinin inşa edilmesi gerek. Bunun ilk adımı olarak kent uzlaşısı suçlamasıyla tutuklu bulunan belediye başkanları ve diğer siyasi figürlerin serbest bırakılması sembolik bir anlam taşıyabilir. Bir yandan çatışmayı bitirirken diğer yandan ana muhalefetin “uzlaşmakla” suçlanıyor olması tuhaf bir çelişki.
Fesih kararının sonuçları
On binlerce evladımızı kurban verdiğimiz, ekonomimize, toplumsal dokumuza, siyasi merkezle olan bağlarımıza, demokrasimize, uluslararası imaj ve itibarımıza, ortak geçmiş ve gelecek tahayyülümüze derin zararlar veren PKK terörünün sona ermesi tek dileğimiz. Lakin hâlâ bir türlü içimizi rahat ettiremeyen bir türlü emin olamadığımız bir şeyler olduğu da doğrudur. Sürecin daha önce defalarca denenmiş ve başarısız olmuş olmasından mı, provokasyon ve dış müdahalelerle her an durumun değişebileceğini düşünüyor olmamızdan mı bilemiyorum; ama güvensiziz. Bu yüzen yoğurdu üfleyerek yemeye devam edelim ama bu değişime siyasi zeminden kopuk bir durum olarak da bakmayalım.
Öncelikle bölgenin siyasi zemini yeni bir mimari ile dönüştürülüyor. Küresel güçler tablosu Çin’in devreye girmesi ile darmadağın olmuş durumda. Ortadoğu’da markalaşmış PKK, DAEŞ, Hizbullah vs. türü paramiliter grupların barınması daha da zorlaşacak ve devlet merkezleri gücü eline alacak gibi görünüyor. Çatışmaların odağı Afrika ve Asya’ya (Çin rotasına) doğru kayıyor. Küresel bir savaş ihtimali bile hazırda tutulmakta.
PKK’nin ideolojik zemini zayıfladı. Öcalan’ın deyimiyle Marksist başladıkları yolculukta mikro milliyetçi bir yere kilitlenip kaldılar. Zamanın küresel ruhunda kimlik bazlı demokrasi, özgürlük, hak talepleri değil, güvenlik ve istikrar beklentisi öne çıkıyor.
Şimdi öfkenin ve yasın yerine birlikte mücadele etmenin coşkusunu, umutlu bir geleceğin neşesini koyma zamanı. Yaralarımızı onaracağız; bağlarımızı yeniden sıkılaştıracağız.
Kolombiya’yı bir yangın yerine döndüren FARC komutanı 2016’da barış anlaşmasını imzaladığında “Bugün yalnızca silahlarımızı değil nefretimizi de gömüyoruz demişti.”
Biz zaten birbirimizden hiç nefret etmedik ama çok öfkelendik; çünkü birbirimizin acısını, yasını, mağduriyetini görmek istemedik. Oysa başkalarının acısına bakmayı öğrenmek bir tercih değil, bir görev ve sorumluluk.
Silahlara veda, göreve merhaba zamanı…