« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

27 Kas

2007

KARLI DAĞLARDAKİ SIR

27 Kasım 2007

Yurtoğlu'nun ne herkesi tam doyuran ne de kimseyi aç bırakan mübârek sofrasından kalktığımızda yarı teşkilât havasından bunaldığını saklama ihtiyacı duymayan kabına sığmaz misafirime hadi kalk dedim seni seveceğin bir yere götüreyim. Bursa'da Zaman şiirini terennüm ederek Çakırhamam, Ulucami, Heykel güzergâhını temâşâ tadında sohbetle yürüdük.

İktisat disiplinini müsbet ilimler dairesine dahil etmek gayretiyle sebep sonuç münasebetlerine dayalı bir yığın teori icad eden homo economicus'lar görseydi eminim kâr maksimizasyonu, marjinal fayda gibi temel prensiplerin iflâs ettiğine şahit olur ve saçını başını yolardı; meselâ Red House sözlüğü satın almak isteyen yeni bir müşteriye raflarda mevcut olduğu halde 'filanca kitapçıda herhalde eskiden kaldığından olsa gerek daha ucuza temin etmeniz mümkün' şeklinde ticarete münafî tavsiyede bulunulan, hemen her gün sohbete iştiyaklı talebe kalabalığının istilâsına katlanılan, ne kadar ısrar edilse de kitap tavsiyesinden imtina edilen, emanet kitap alınabilen ve cereyan eden daha nice 'tuhaf'lıklarından dolayı üzerine Üsküdar'da Bir Attar Dükkânı benzeri müstakil bir kitab yazılması lazım gelen Burçak Kitabevi'ndeyiz.

Metin abi her zamanki nezaketiyle ayağa kalkıp karşıladı. Çaylar söylendi, sohbet sardı, on dakika sonra üst perdeye geçip Hegel'den, Kant'tan, List'ten bahsetmeye başladılar. Bu defa ben sıkılmış olmalıyım ki kitaplara dalmışım. Bir ara Almanya batı değildir diye bir laf kulağıma çalındı. İlk defa işittiğim bu mevzu üzerine mutabık kalarak epeyce konuştular. Son derece zeki iki adamın bu anlaşılmaz sohbetine içimden tebessüm ettim. Yanımdaki daha dün birlikte erik aşırdığımız Servet değil sanki Cemil Meriç. Ağır felsefî kitapları benim gibi ilk elli sayfasından sonra ileride daha kolay kavrarım ümidiyle meçhul zamanlara tehir etmemiş, sonuna kadar okumuş anlaşılan. Onca zaman geçti; 'Azizciğim Almanya batı değilse o halde nedir, doğu mudur?' diye takılırım.

Yatılı öğretmen okulunda altı sene kederi sevinci paylaştıktan sonra üniversiteye o Erzurum'a gitti, ben Bursa'ya geldim. Bir mektubunda Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 19. Asır Türk Edebiyâtı Tarihi'ni bulamadığını yazmış. Bu vesileyle ilk defa adım attığım Beyazıt Beyaz Saray çarşısından tedârik edip gönderdim. Aradığı bir kitaba kavuşunca bu kadar sevinen başka kimseyi görmedim, kitabın hatırı neredeyse kahveninkini geçecek, hâlâ minnetle hatırlar. Memlekete dönüşlerinde önce bize uğruyor, hasbihâl ediyoruz. Dinleyenleri hep şaşırtıyor, her defasında farklı mevzulardan konuşuyor. Himalaya Dağları, Karakurum Geçidi, Upanişad'lar, Attila İlhan, basbayağı maydanozun faydaları, Ubeydullah Efendi, Sibirya, Kamçatka, Altay Şamanları, Selda türküleri. Talebe evimizde önceleri yadırganan, yeniçeri bıyığıyla bize benzeyen fakat format dışı konuşmalarıyla farklılık arz eden, vicdanı ve irfanı fazlaca hür bu enteresan tipe zamanla alışıldı, ziyaretleri özlenir oldu.

Türk kültürünün hâdimi prodüktör, edip, muharrir, seyyah, fotoğraf sanatçısı sevgili dostum Servet Somuncuoğlu'ndan bahsediyorum.

Her gün yeniden doğarak kendinden usandırmayan bu enerjik şahsiyetle az mı renkli zamanlar yaşadık. Kadıköy vapurunun güvertesinde çantasından tomarla çıkardığı kimi dolmakalemle karalanmış iki satır, kimi yeşil boya kalemiyle üç sayfa tutan, sigara paketinden pelür kağıda kadar her biri başka cins kağıda yazılı ulu kam'ın esrarlı mektupları üzerinde tahliller yaptık, Üsküdar'da kahvehane önünde heyecanlı siyasî münâzaralara dahil olduk, Don Kazakları hakkında mütalâalarda bulunduk, Sakarya taraflarındaki dağlarda endemik çiçek resimleri çektik, hatta rahmetli Özay Gönlüm'le oturup türküler bile söyledik.

Partinin Türklük meselelerine sırt dönmeye başladığı zamanlarda bir cumartesi günü mutadı olmayan öğlen sıraları Üsküdar'a düştü. Hayrola erkencisin, dedim. Karşıdan bir konferanstan geliyorum, dedi. Oturuma başlandığında Türk tarihini beş bin yıl geriye götürdüler. Yarım saat geçmedi onbine çıktı. Böyle ilmi toplantılara epeydir hasret kalmıştım ama yirmibine çıktığında biraz aşırı yüklemeden olacak başıma ağrı girdi, ayrıldım. Şu dakikalarda herhalde otuzbine yükselmiştir!

Şakayla karışık sohbetin büyük ve kutlu bir projeye ilham vereceğini bilemezdik. Dört sene canını dişine taktı, gece gündüz Türk dünyasındaki kaya resimlerinin peşinde koştu. Nice bürokratik engelleri, maddi zorlukları aşarak Kazakistan'dan Moğlistan'a, Kars'tan Hakkari'ye kadar türlü meşakkatlerle dolu seyahatler neticesinde hazırladığı belgesel Karlı Dağlardaki Sır ismiyle Aralık ayında TRT2 ekranında gösterime girecek. Türk tarihini en az otuzbin yıl geriye götürüp aydınlatacak ve Anadolu'nun tapusunun Türk'ten başkasına ait olmadığını isbat edecek bu çalışmada azimli ve inançlı bir adamın küçük bir meraktan yola çıkarak üç beş milliyetçinin teşvikiyle sadece müesseselerin altından kalkabileceği devasa bir işin üstesinden nasıl geldiğini göreceksiniz, seyretmenizi tavsiye ederim.

Boynuna fular bağlayıp mahalle baskısı üzerine nutuk atan, Amerikalarda okuyup Türkçe iki kelimeyi yan yana getiremeyen, şehirleşmenin ilk şartının eve ayakkabıyla girmek olduğunu iddia eden ilkel adamları entelektüel sayıp itibar ediyoruz. Kendi değerlerimizin farkında değiliz.

Antikalık serde de mevcut tabii. Ancak, en basiti 'başka işin mi yok' nev'înden istihfaflara maruz kalmamak için çoğu zaman tecessüslerimi Ömer Seyfettin'in Mermer Tezgâh hikâyesindeki Câbi Efendi gibi âşikâr bir merak hassasına tahvil edemiyorum. Şifahî malumat ve amelî tecrübe tarafı noksan kalınca, sadece kitabî malumatla mes'elenin künhüne tam vakıf olunamıyor. Bu cümleden olarak lüzumsuz tetkik ve tahkikatlarıma hafif bir yağmur yedikten sonra kağıt gibi yırtılan bir deri ceket ve yine on senedir kullanılmasına rağmen zerrece yıpranmayan bir kemerin zıddiyeti münasebetiyle bir de saraciye işleri eklendi. Eskiden köyümüzde manda veya öküz arabalarıyla ihtiyaç için dağdan tomruk çekilirdi. Tonlarca ağırlığındaki bu yükü ormandan gece karanlığında saatlerce taşıyan unsurlar; çilekeş bir köylü, kaderi sahibininkiyle ortak sıska görünüşlü fakat fil kuvvetinde mütevekkil bir çift hayvan, şimdilerde dekor malzemesi olarak rağbet gören demir çemberle çevrili dört teker ve ağaçtan mamul bir iskeletten ibaretti. Arabanın bütün ağırlığını ok'tan alarak boyunduruğa iletme vazifesini gören kalın kösele kayış nasıl oluyordu da bunca kuvvete mukavemet ediyordu? Dingil yahut teker kırılması sık sık vakiydi fakat bu kayışın koptuğunu hiç duymadım. Saraç tanıdığım yok daha doğrusu var da büyük şehirdekiler bu işleri pek bilmiyorlar. Sönmeye yüz tutan bir çok sanat dalında olduğu gibi burada da kitabî kaynak sıkıntısı var. Bir sahafta elli sene evvel basılmış gayet mufassal, üniversite seviyesinde ders kitabı niteliğinde dört başı mamur bir kitaba denk geldim. Kapağını açtım, ithaf kısmındaki çok sade ifade pek hoşuma gitti, aynen şöyle: ''Bana maddi yardımda bulunan sevgili arkadaşlarıma...''

Bir cümlenin arkasında altında sayfalar dolusu mânâ var. Çalışmamda desteklerini esirgemeyen gibi süslü ifadeler yahut alâkalı alâkasız bir sürü isimle doldurmak yerine gayet yalın, açıkça ve dürüstçe; bana itimad edilip yeterli maddi imkan sağlanırsa başka desteğe ihtiyaç duymadan işimi pekâlâ kendim hallederim ve ortaya böyle değerli bir eser çıkarırım, diyor.

Milliyetperver imkân sahiplerinin geçmişte vatanı tahrip edenlerle beyhûde yere aynı safta buluşmaya çalışacaklarına özellikle istidatlı genç dimağlara iltifat ederek marifetlerini sergilemeye fırsat vermelerini ve bu suretle kalıcı kültür eserlerinin çoğalmasına vesile olmalarını temenni edelim.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,98 M - Bugn : 4258

ulkucudunya@ulkucudunya.com