Azizciğim merhaba.
Sana etraflıca ikinci mektubu yazmaya hazırlanıyordum, uzun sürdü. Senden başka bir şeye zihin yoramıyorum. Heyecanlanacak, öfkelenecek, sevinecek, üzülecek pek bir şey kalmadı, o yüzden kaleme ara vermiş olduk.
Bu yazacaklarımın seninle doğrudan alâkası yok, ama kendi kendime başka işle meşgul olmamaya söz verdiğim için yine seninle dertleşeyim.
Azizciğim başıma ne geldi bilemezsin. Geçen gün ırkçıların arasına düştüm. Evet yanlış duymadın, Irkçı!. Hani Cemal Reşit Rey’de bir halk müziği konserinde, coşkulu takdim eşliğinde kucağında kocaman santuruyla sahneye bir santurcu çıkmıştı. İlk defa gördüğümüz ve duyduğumuz bu mefhumun karşısında, sert ve sessiz harflerine vurgu yaparak ‘santurrcuu’ diye gülümsediğimiz aklıma geldi. İşte bunlar da Irkçıı imiş.
Epeydir gaiplere karışmışlardı, nesilleri tükenmiş sanılıyordu. Müsait zemin bulup yeniden hayata dönmüşler. Üç beş gözükara ırkçı bulsak da Kürşad gibi omuz omuza yağıya dalsak cana minnet diyorduk. Bulmasına bulduk ama bunlarda hayat yok. Cahil, saygısız, kafaları karmakarışık, dostu düşmanı ayıramayacak kadar şuursuz, nankör ve saldırgan. Eski atalarımız gibi düşmana yalınkılıç dalacak yürekleri de yok. Bunca zaman sırtımızda kambur olduklarını unutup bizle dalaştılar. Muarızlarımız yıllar yılı bizi ırkçılıkla suçladılar. Irkçılar ise bizi beğenmiyor. İki tepükle kürelemek mümkündü ama hem kökleri bizden olduğu için kıyamadık, hem de o seviyeye inmeyi kendimize yakıştıramadık.
Beni bir kere dövdüler, çok gözlüklüydüm diyor ya Atilla İlhan. Ben de çok bunluyum Aziz. Hayırsızla uğursuzla uğraşacak halde değilim. Beni yalnız buldular, neredeyse bir güzel benzeteceklerdi. Ulan durun, ırkçı değilsek de ırkçıya yakın Türkçüyüz, Turancıyız, yapmayın etmeyin, dedik, sökmedi. Allahtan Nurullah koştu imdada, biraz cedelleştik, sonra Allah şerlerinden korusun deyip geri çekildik. Kaçmadık ha, geri çekildik, kimden kaçmışız ki bugüne kadar. Bu cüreti nereden buldukları merak konusu. Milliyetçi tefekkür ve siyaset inkıtaya uğradığı için besbelli.
Face denilen fecaate ara sıra girip, seninle ilgili bir konu görürsem beğeniyor, paylaşıyorum. Gafil bir anımda, büyük dava adamı Seyyid Ahmed Arvasî ile ilgili gördüğüm bir tartışmadaki haksız ithamlara karşı birkaç cümle yorum yazayım dedim. Sökün ettiler. Meğer ne kadar ruh hastası varmış da haberimiz yokmuş. Türkeş’e bile dil uzattılar. Bunların dillerini koparmak lâzım ama alem alem değil ki. Adı üstünde sanal alem. İsimler sahte, adamlar kaypak, fikirler sun’i. Kimi nereden bulacaksın.
Yazdıklarını buraya alıp tahlil etmek niyetindeydim. Birçoğu deli saçması olduğu için vazgeçtim. Elli sene önce çözüme kavuşmuş tartışmaların seviyesiz tekrarı. Cehalet diz boyu. Ne Göktürk Abidelerini anlamışlar, ne Atatürk’ü, ne Ziya Gökalp’i, ne Atsız’ı, ne de Türkeş’i. Osman Turan, Dündar Taşer ve Erol Güngör’ün isimlerini duyduklarını bile sanmam. Türk Cihan Hâkimiyeti mefkûresinden haberleri yok. Kara imparatorluğu nedir, ne şekilde ayakta kalır, hayatiyetini nasıl idame ettirir bilmiyorlar. İslâm uğruna cihad etmenin Türklüğe herhangi bir zararı dokunmadığı gibi Türk cihan hâkimiyetinin tesisi için bunun bir mecburiyet olduğunu kavrayamamışlar. Bölücülere benzeyerek dillerine kırk etnik unsuru dolaşmışlar, önüne gelene sataşıyorlar.
Uzun uzadıya yazmaya hacet yok, şu kadarını belirtelim, Atsız’ın kahramanlığı, sağlam karakteri, Türkçü fikirleri kadar Seyyid Ahmed Arvasî’nin de sağlam kişiliğini ve tertemiz hayatını örnek almak, İslâm ışığında günümüz meselelerine ve Türk Milliyetçiliğine bakışını tekrar anlamak ihtiyacındayız. Bunlar birbirlerini tekzib eden zıt fikirler ve şahıslar değil tam tersine birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Mükemmeli arayan zihni faaliyetin birbirini takip eden tabii safhalarıdır. Arvasî iddia ettikleri gibi Türk Ülküsünü Türk İslâm sentezine çevirerek yanlış bir vadiye sokmamış, sentezin yanlışlığına bilhassa dikkat çekerek Türk İslâm Ülküsü adı altında gerçekçi, milli ve alemşumûl çehre kazandırmaya gayret etmiştir.
Seksenli yıllarda kökü dışarıdaki radikal cereyanlara karşı Türk Milliyetçiliğini öne çıkaran fikirleriyle yıkılmaz bir kale gibi duran Seyyid Ahmed Arvasî’dir. Günümüzde intisaba değer ehil tarikat kalmadığını söyleyen de odur. Bir çok sözde ırkçı Türkeş’ten uzak dururken göğsünü gere gere oyunu MÇP’ye vereceğini ilan eden de odur. Velhasıl hayatının her safhasını dosdoğru bir istikamet üzere yaşamıştır.
Türkçülük yarım yamalak bilgilerle ulu kişilere sataşmak değil, yüksek vasıflı, yüksek karakterli Türk olmaktır. Türkçülük en kâmil ve en keskin halini Başbuğ Alparslan Türkeş’in fikirlerinde bulmuştur. Ülkücüler, Türkçüler, Milliyetçiler, Türk-İslâm Ülkücüleri, Bozkurtçular, adına ne denilirse denilsin Alparslan Türkeş’i lider tanırlar ve onun çizdiği yoldan sapmadan yürürler. Diğer bütün şahsiyetleri ona olan yakınlık ve uzaklıklarıyla kıymetlendirirler.
Seyyid Ahmed Arvasî bu çerçevede fikirleriyle, hayatıyla, ilmi, dini ve siyasi kişiliğiyle Türklüğe, Türk Ülküsüne, Türk Milletine, Türk Milliyetçiliğine, Milliyetçi Harekete hizmet etmiş mübarek bir zattır, büyük bir Türk-İslâm âlimidir. Cücelerin uğraşması devlerin değerini zedelenmez.
Sahte İslâmcılara kızıp İslâm’a düşman olmak akıl işi değildir. Gelip geçici hükümetlerin, cemaatlerin, akımların olumsuz icraatları dinle zaten barışık olmayanların tamamen din haricine çıkmasına bahane teşkil etmemelidir. Tam tersine buhrandan çıkış yolu Atsız’ın da vurguladığı gibi yalın, doğru ve saf haliyle dine samimiyetle dönerek gençliği yeniden Türk Milliyetçiliği saflarına çekmek ve meydanı sahtekârlardan temizlemektir. Türk İslâm Ülküsünü başta siyasi temsilciler olmak üzere tam manasıyla nefislerimizde yaşadığımızda milletin teveccühü yeniden bize dönecektir.
Seyyid Ahmed Arvasî’nin Türk İslam Ülküsü eserinin önsözü, Türk’e ve İslâm’a kefen biçenlerin sonu korkunç olacaktır cümlesiyle sona ermektedir. En güzel sonsöz de bu cümledir.
Ak koyun kara koyun köprü başında belli olur. Önce samimiyeti görelim. Sırça köşkteki sahte ırkçılardan Türklük uğruna kendini fedaya hazır bir tek kişi çıksın bakalım. Dün, Türk Milleti için kanını sebil eden Türk İslâm Ülkücüleri bugün de Türklük ve İslâmiyet için serden geçmeye hazırdır.
04 Aralık 2013
Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.