« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

30 Kas

2006

SEÇİMSİZ KONGRE

30 Kasım 2006

Geçtiğimiz Pazar günü MHP'nin olağan genel kurulu yapıldı. Sonucu baştan belli olan bir kurultaydı. Malumunuz, genel başkan adayı olabilmek için uğraş veren Ümit Özdağ'ın adaylığı engellenince mevcut genel başkan tek aday olarak gireceği seçimi oylama yapılmadan kazanmayı garantilemiş oldu. Böylece seçim tüzük gereği, bir formalitenin yerine gelmesinden ibaret angaryaya dönüştü.

Bu angaryada delege oy kullandı. Bunlardan 6'sı hariç bütün oy kullananlar genel başkana ve onun hazırladığı listeye hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan oylarını verdiler. Evet, bu oyların hiçbiri bir değer ifade etmiyor.Çünkü, bu oyların varlıkları ile yoklukları arasında sonuca tesir eden bir farkları yok. Hükmü olmayan, değer taşımayan bu oyları kullanmak için Edirne'den, Çanakkale'den, Kars'dan, Ağrı'dan gelen delegeler niçin zahmet buyurdular acaba? Listede istemedikleri kişileri kırmızı kalemleri ile çizme hazzını yaşamak için mi? Muhtemeldir ki, mensubu oldukları il teşkilatının başında olanlar ellerinde çentik çubuğu, kendisine emanet edilen delegeleri celep tüccar misali çekip çevirip, sarıp sarmalayıp Atatürk Spor Salonu'na yığmışlardır. Eh, delegelerin de elleri mecbur . Gidecekler ve oy verecekler.

Demokratik sistemlerin varlığı iki veya daha fazla adayın yarıştığı, gizli oy açık tasnifli seçimlerin gerçekleşmesi esasına dayanır. Oysa tek adaylı seçimler, adı cumhuriyet olan otoriter sistemlerin seçim usulüdür.

MHP kongresindeki tek adaylı seçimi demokratik nakısa olarak gördüğümden şikayet ediyor değilim. Demokrasinin faziletlerine fazlaca ehemmiyet atfeden birisi olmadığımdan demokratik haklarını kullanamayanlar adına müteessir olmuş da değilim. Ancak beni ziyadesiyle rahatsız eden ülkücülüğün ayaklar altına alındığı bu yapı içerisinde bir zamanlar şiddetle tenkit ettiğimiz, karşı olduğumuz komünist partilerin seçimi ile paralellik arz eden kongre görüntüsüdür.

Şimdi yıkılıp gitmiş olan geçmişin komünist partileri işçi sınıfının iktidarı için kurulmuş partilerdi. Daha doğrusu öyle olduklarını iddia ederlerdi. Proleterya diktatörlüne giden demokratik devrimci yolun taşlarını onlar döşeyecekler, emeği- işçiyi iktidara taşıyıp sömürüye son vererek sınıfsız bir toplum kuracaklardı. Lâkin, işçi sınıfı kendi çıkarlarını koruyabilecek, sömürülmesine karşı koyabilecek bilinç ve duyarlıkta olmadığından hem onun bilinçlenmesini sağlayacak, hem de onun adına mücadele edecek / yönetecek bir önderliğe ihtiyaç vardı. O da partiydi. Parti içindeki politbüroydu. Bir avuç parti şefi, iktidarı işçi sınıfı için ama kendi çıkarlarına göre tepe tepe kullanırlar. Bu politbüro şefleri her şeyin doğrusunu bilir, her şeyin en iyisini düşünür, en güzelini yaparlar. Yönetim için kendi tesbit ettikleri listelerin oylandığı seçimlerde başta işçi sınıfı olmak üzere diğer halk katmanları ancak ve ancak önlerine konan listelere oy verebilirler. Siyaset bilimci M. Duverger'in "Halksız Demokrasi" diye tarif ettiği demokratik (!) sosyalist cumhuriyetler böyle idare edilirdi.

Kazanma şansı olmayan bir adaya bile tahammül edemeyip, "sizin bilmediğiniz şeyler var" edasıyla bizleri cahil, anlayışsız, basit insanlar niyetine paylayan parti şeflerimiz " şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim" diyen eğitim bakanından farksızlar. Öyle ya, tek adayla ne güzel kongre yaptılar. Tam da komünist partisi gibi. Geçmekte olduğumuz bu hassas dönemde biz avamdaki ülkücülerin bilemediğini bilen, göremediğini gören, anlayamadığını anlayan büyüklerimize itaat etmek, emirlerine riayet etmek , işaret ettikleri minval üzere hareket etmek ve istekleri istikamette oy vermek ülkücülüğün gereğidir(!). Elhak! Komünizan metodlarla ülkücülük böyle yapılır.

Ülkücülerin kanla yoğurarak bugünlere taşıdığı MHP'nin tek parti döneminin CHP'si ya da komünist partiler gibi idare edilmesine mi yanmalı, yoksa parti şeflerinin şahsi arzu ve isteklerini ülkücülük olarak dikte etmelerine mi yanmalı? Ülkücülüğü istismarda sınır tanımayan Sayın başkanların ülküdaşlarım, gönüldaşlarım diye başlayan nutuklarını duyunca kumar masasında bismillah deyip kendisine oyun kazandıracak kağıdı arayan kumarbazı hatırlıyor insan. Acaba hangisi daha samimi? Kumarbaz mı, sayın başkanlar mı?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 15438

ulkucudunya@ulkucudunya.com