« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

28 Ara

2006

M.AKİF: İNANCA ADANMIŞ BİR HAYAT!

28 Aralık 2006

 " Bakmayın hem tükürün çehre-i murdarımıza
Tükürün belki biraz duygu gelir ârımıza.
Tükürün cephe-i lâkaydına şarkın tükürün.
Kuşkulansın görelim gayreti halkın tükürün.
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere..."






Mehmet Akif'in vefatının üzerinden yarım asır geçmiş. On bir yıllık gönüllü sürgün(!)den vatana döndüğü 1936 yılının Aralık ayının 27.günü hayatını kaybetmişti. Ve yarım asırlık bu dönemde O'nun şairlik yönü öne çıkarıldı hep. Bu milletin istiklâl marşını yazan bir şair için de bu gayet normal karşılanabilir. Oysa Hüseyin Cahit Yalçın'ın : "Mehmet Âkif'in hayatı, eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir..." deyişi üzere, şiirinden daha önde duran bir şahsiyete, hayata, mücadeleye ve inanmışlığa sahiptir.

M.Akif, büyük çöküşün yaşandığı o dönemlerde çöküşü durduracak çare olarak İslâmcılık fikrini savunmuştur. Bu çalışmalarını Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergileri etrafında yoğunlaştırmıştır. Aslına bakılacak olursa bu dergiler ve bu çerçevede yapılan faaliyetler İttihat Terakki bünyesinde kurulmuş İslâmcılık masasınca organize edilmekteydi.

M.Akif'in İttihat ve Terakki ile 1908'de başlayan irtibatı O'nu Teşkilat-ı Mahsusa'yla tanıştırmış, Kuşçubaşı Eşref'in yakın (mesai) arkadaşlarından birisi yapmıştır. 1913 yılında Mısır'a, 1915 yılında Almanya'ya, 1917 yılında Necid'e, 1918 yılında Lübnan'a gidişi Teşkilat-ı Mahsusa'nın verdiği görevler sebebiyledir.

Berlin'de bulunduğu dönemde Batı ile ilgili müşahhas gözlemlerini aktardığı, en uzun şiirlerinden birisi olan "Berlin Hatıraları"nda doğu-batı, Müslüman-hristiyan dünyasının mukayesesini yapar. Diyar-ı küfürde beldeler, kâşaneler; diyar-ı İslâm'da ise hep viraneler görmüştür. Çanakkale savaşlarını burada takip etmiş, Çanakkale destanını burada yazmıştır. Çanakkale zaferinin müjdesini ise Necid çöllerinde alır. Kuşçubaşı Eşref'in ifadesiyle, içli derin hıçkırıklarla karşıladığı bu müjdenin ardından "Artık ölebilirim Eşref! Gözlerim açık gitmez!." der.

Büyük harbin ardından mücadele alanı Anadolu olur. Mısır'da, Berlin'de, Sina'da, Necid'de, Medine'deki büyük çöküşü durdurma çabalarının yerini İstanbul'da, Konya'da, Eskişehir'de, Balıkesir'deki bozgunu bozma gayretleri alır. Kastamonu'da Nasrullah Camii'nde Sevr'i anlatan hutbesi meclis kürsüsünde okunur, Mustafa Kemal tarafından "Sevr'in ne olduğunu bundan daha iyi anlatamazdık" iltifatına tabi olur. Konuşma Diyarbakır'da basılıp, bütün Anadolu'ya dağıtılır.

1920 yılında Burdur mebusu olarak birinci mecliste yer alır. Mecliste kurulan "irşad heyeti"nde görev alan mebuslarla birlikte milli mücadeleyi teşvik ve İngiliz telkinlerini etkisiz kılmak üzere Anadolu'yu dolaşır.

1921 yılında mecliste açılan istiklâl marşı yarışmasını kazanan çıkmayınca kendisinden şiir yazması istenir. Yazdığı şiir mecliste defalarca okunur, ayakta alkışlanarak "İstiklâl Marşı" olarak kabul edilir. Yarışma için konan ödülü hayır kurumlarına bağışlar. Halbuki, sırtına giyecek bir paltoya bile ihtiyacı vardır.

1923 Yılına gelindiğinde düşman kovulmuş, yeni bir devlet kurulmaktadır. Yeni devletin düzenini kurmak üzere, atanmış mebusların oluşturduğu ikinci meclis teşkil edilmiştir. Ve bu mecliste Akif ve O'nun gibi inanmışlara yer yoktur. Savaş bitmiş politika başlamıştır. Savaşta kesin inançlı, samimi, fedakâr, cesur, pervasız, sert insanlara ihtiyaç vardır. Zafer ancak bunlarla kazanılabilir. Politikada ise, kıvrak, esnek, rüzgarı hep arkasına alabilen, tükürüklere bulansa da yüzü -oh ne âlâ nisan yağmuru- diyecek yumuşaklara yer vardır. Cephede kazananlar, zaferden sonra kaybedenlerdir.

1925 yılında vatanını terk ederek Mısır'a gönüllü sürgüne giderken Akif, "arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum" diye dert yanmaktadır. Asımın nesli cephelerde tükenmiş, geri dönmemiştir. Onlar geri dönmediğinden Akif gurbete mecbur kalmıştır. Yeni düzende Asımlar istenmediğinden, gönüllü sürgüne razı olmasaydı 150'likler gibi zoraki sürgüne tabi olacak, ya da bir çok cephe arkadaşı gibi istiklâl mahkemelerinde olacaktı.

11 Yıl sonra siroz hastası olarak döndüğü İstanbul'da emanetini sahibine teslim ettiğinde yalnızdır. Bütün büyük adamlar gibi yalnız ölmüştür. Cenazesine sahip çıkan bir avuç üniversiteli takibata maruz kalmıştır.. bu milletin İstiklâl Marşı'nı yazan şairin tabutunu omuzladıkları için.

Bir dâvaya ram olmuş, bir ideale bağlanmış, bir inanca adanmış nicelerinin kaderi hep Akif'inki gibidir: Cephelerde kazanıp, sonra sürgün yaşamak. Sürgünü gurbette yaşamak ya da, bizatihi kendi içinde yaşamak! Balgatzadelerin gadrine uğrayanlar Akif'e bakıp, teselli bulabilirler.Tarih tekerrürden ibarettir. Lâkin, "hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi tarih?"

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,96 M - Bugn : 23805