« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

İdris Savaş

05 Ağu

2025

Türklerde Demirin Derin İzleri

05 Ağustos 2025

Bir toplumun uygarlık kimliği, ürettiği sanat eserleri ve kültürel mirasla şekillenir. Bu mirasın en önemli taşıyıcılarından biri de, geçmiş yaşayış biçimlerini, duygu ve düşünceleri günümüze aktaran el sanatlarıdır.

El sanatları, yüzyıllar boyunca insanların temel ihtiyaçlarından doğmuş, coğrafi ve kültürel koşullara göre biçimlenmiş, zanaatkârların beceri ve beğenilerini yansıtan uğraşlardır. Türk insanının ruhunu ve yaşam tarzını yansıtan bu sanatlar içinde demircilik, köklü geçmişiyle öne çıkar. Türk insanının duygu ve düşüncelerini farklı kompozisyonlarla aktarmasına imkân tanıyan demircilik, mitolojik kökenleriyle birleşerek eşsiz bir miras sunar.


Türklerde Demirin Kutsallığı

Türkler, Orta Asya'nın zengin maden yataklarında demiri erken dönemlerde keşfetmiş ve onu işleme konusunda ustalaşmıştır. Demircilik, Türk inanç ve kültüründe sadece bir zanaat değil, aynı zamanda "kutsal bir sanat" olarak kabul görmüştür. Ateşin gücüyle demire şekil verilmesi, ilahi bir yaratım süreci gibi algılanmış, bu da demircileri kutsal sayılan zanaatkârlar mertebesine yükseltmiştir.

Demirin kutsallığı, günlük eşyalardan savaş aletlerine kadar pek çok alana yayılmıştır. Demirci aletleri koruyucu ruhlara sahip olduğuna inanılan kutsal nesnelerdir. Kutsal kitaplara gösterilen saygı gibi, savaş araç ve gereçlerine duyulan hürmet de Türk kültüründe daima ön planda olmuştur. Duvarlara asılan kama, kılıç, orak gibi demir eşyalar, sadece olası zararları önlemekle kalmaz, aynı zamanda bu madene duyulan derin saygının bir ifadesidir.

Mitolojiler, toplumların dil, inanç ve kültür kodlarını yansıtan sembollerle doludur. Demir de, tüm insanlık tarafından görülen ay, yıldız ve güneş gibi evrensel sembollerden biri olsa da, farklı kültürlerde değişik anlamlar kazanmıştır. Türk mitolojisinde demir, evrenin dört temel elementinden biri ve Batı yönünün sembolüdür. Batı ise sonbaharı, akşamı, beyaz rengi ve Ak Pars yıldız takımını temsil eder. Altay Türklerinin göksel inançlarında, en üst katta yaşayan Tanrı'nın iki oğlundan birinin Demirhan olması, demire verilen önemin boyutunu gösterir. Kutup Yıldızı'na verilen Demirkazık ismi ve Göktürk Yazıtları'nda demirin ebedi imparatorluğun simgesi olarak yer alması, bu madenin Türk kültürü için ne denli merkezi olduğunu vurgular. "Demirbaş" sözcüğü de ölümsüz varlık anlamına gelerek demirin kalıcılık ve süreklilikle özdeşleştiğini gösterir.

Demire hükmederek olağanüstü işler başaran demirci, Türk toplum hiyerarşisinde önemli bir yer edinmiş, hatta ayinlerin yöneticisi olan Şaman ile aynı seviyeye gelmiştir. Bu şaşırtıcı paralellik, her ikisinin de ateşi kullanmasından kaynaklanır. Ateş ve demir, yaratılışın temel unsurları olarak görülmüştür; Şaman ateşi ruhları etkilemek, arınmak için kullanırken, demirci madene biçim vermek için kullanmıştır. Yakut Türklerinin "akıl da oyun da bir ocaktan" deyişi ve "Temirci ile kam aynı kuşun tüyüdür" inancı, demirci ile Şaman arasındaki derin bağı açıkça ortaya koyar.


Destanlarda Demir

Ergenekon Destanı'nın başkahramanının demirci olması tesadüf değildir. Destanda geçen Demir Dağ, ateş ve kurt motifleri, Türklerin atalar kültünde demir, ateş, şaman ve demircinin ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu gösterir. Kurt, ölmüş büyük Kam ruhlarının büründüğü yüce bir varlıktır. Altayların Yaratılış Efsanesi'nde de demir, Erlik Han'ın yaratma gücünün bir parçası olarak yer alır. Tanrı'nın, Erlik Han'dan yaratma gücünü almak için körük, çekiç ve örsü ateşe atması, bu maden ve aletlerin kozmik önemini vurgular.

Demirle ilgili ortaya çıkan ritüeller ve efsaneler, zamanla kutsallık kazanmıştır. Anadolu'da Demir Şeyh, Demir Baba, Demirtaş gibi isimlerle anılan evliya türbeleri bu anlayışın devamıdır. Bu türbelere genellikle tedavi amacıyla gidilmesi, demir ismi taşıyan türbelerde hastalara demir yalatılması veya ağrılarının bıçak gibi demir nesnelerle "kesilmesi" gibi pratikler, demirin şifa ve koruyuculuk özellikleriyle ilişkilendirildiğini gösterir. Bu evliyaların Orta Asya'daki Şaman geleneğinin devamı olduğu düşünülür.

Demir, aynı zamanda ruhsal yenilenmenin simgesidir. Kişi, eski benliğini bırakarak yeni bir kimliğe bürünür. Örneğin, Anadolu'da zeybekliğe geçiş törenlerinde kızanların kama altından geçmesi, yeni bir kimlik ve kişilik kazanmalarını simgeler.

Hastalıkların tedavisinde demirci ve demir önemli bir rol oynar. Anadolu'da evlere at nalı asılması, loğusa kadınları alkarısından korumak için bıçak, makas gibi demir aletlerin kullanılması, demire duyulan bu inancın günlük hayattaki yansımalarıdır. Dede Korkut Hikâyeleri'nde Tepegöz'le savaşan Basat kahramanının ismi, "masat" (bileyici alet) ile ilişkili olup, demirci ile kötü ruhun mücadelesini sembolize eder.

Şaman ve demirci, kötü ruhları korkutmak için güç, ateş ve gürültüyü ortak kullanır. Demirin erkek ve güç öğesi olarak kullanımı, yeraltı dünyasının hakimi Erlik Han'a dayanır. Erlik Han, aynı zamanda demirin temsil ettiği Batı yönünün yıldızıdır ve oğullarından birinin adı Temir Han'dır. Loğusayı koruma amacıyla demirle birlikte erkek öğesinin kullanılması da bu inançla bağlantılıdır. Kötü ruhları kovmak için gürültü çıkarmak (davul, teneke çalmak, tüfek sıkmak, tahtaya vurmak) Anadolu'da hala devam eden yaygın bir pratik olup, demircinin çekiciyle çıkardığı sesin de kötü ruhları korkuttuğuna inanılır.

Şaman ile demirci arasındaki bir diğer ilişki de kullandıkları silahlarda gizlidir. Şaman kötü ruhlara karşı tahta kılıç kullanırken, demirci gerçek düşmana karşı demir kılıç kullanır. Anadolu'daki evliya menkıbelerinde evliyaların tahta kılıçla savaşması, bu iki öğenin ne kadar iç içe geçtiğini ve uyumlu olduğunu gösterir.

Sonuç olarak, demir Türk kültüründe sadece bir metal olmanın çok ötesinde, mitolojiden günlük yaşama, sanattan inanç sistemine kadar her alanda derin izler bırakmış kutsal bir unsurdur. Türklerin demire yüklediği bu anlam, yüzyıllar boyunca aktarılarak günümüze kadar ulaşmış, kültürel mirasımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Demirin bu denli köklü ve çok yönlü bir kültürel değer olması, bizlere kültürel mirasımıza sahip çıkmanın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha hatırlatır. Geçmişten gelen bu derin izleri korumak, gelecek nesillere aktarmak ve onları modern dünyayla buluşturmak, kimliğimizin ve zenginliğimizin güvencesidir. Unutulmamalıdır ki, kültürel değerlerimizi yaşatmak, sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe yapılan en değerli yatırımdır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Ziyaret -> Toplam : 180,22 M - Bugn : 173399

ulkucudunya@ulkucudunya.com