Pini Balili’yi biliyor musunuz? Bazılarınız bilir, bazılarınızsa bilmezsiniz… Bilenler bilir, ben, bilmeyenler için Pini Balili hakkında bildiğim kadar bilgi vereyim, izin verirseniz.
Pini Balili, İsrail’li bir futbolcu… Yani Yahudi yahut Musevi… 2003 yılının Ağustos ayında Tel Aviv’in Hapoel takımından İstanbulspor’a transfer olmuştu… Hatta oynadığı ilk resmî maçta Fenerbahçe’ye bir gol atmış ve attığı bu gol ile İstanbulspor’un Şükrü Saraçoğlu’ndaki 3-0’lık zaferinde büyük pay sahibi olmuştu… İstanbulspor A.Ş.batınca, Balili Kayserispor’a transfer oldu. Ve Sarı Kırmızı forma altında 9 gol attı. Böylece, golcü bir futbolcu olduğu tescil edildi. Pini Balili, bu sezon Sivasspor’da oynuyor. Bir çok Türk’ten daha güzel Türkçe konuşan Balili bu yıl, Türk vatandaşlığına geçmek için gerekli müracaatı da yaptı.
Ama bunlar önemli değil, bu yazdıklarım sadece asıl konuya geçmek için yazılmış giriş cümleleri… “Eşeğin büyüğü ahırda” yani.
İşte bu Pini Balili, bir gazeteye verdiği özel röportajda “Oruçlu olacağım için, Futbol Federasyonu, Sivasspor-Ankaraspor maçının gününü değiştirdi” deyince ortalık karıştı. Türkiye Futbol Federasyonu, böyle bir başvuru yok dedi, ne demekse. Oysa toplum, böyle bir müracaatın olup olmadığını değil, söz konusu maçın gününün gerçekten değişip değişmediğini merak ediyordu…
Sivasspor Basın Sözcüsü Fikret Ünsal ise, Federasyonun Balili için tarih değiştirdiğini söyledi. Ünsal, maçın Yom Kippur gününe denk geldiği için Sivasspor Genel Müdürü Cafer Kaplan’ın bu maçın bir gün öne alınması için federasyona müracaat ettiğini ve bunun kabul edildiğini ifade etti. Bu olayın örnek bir davranış olduğunu vurgulayan Ünsal, “Kimse merak etmesin; Cumhuriyetin temellerine hiçbir şey olmaz. Acizane yapılmış bir başvurudur.” dedi.
Öte yandan dudaklarını “şey” gibi büzerek, üzerine vazifeymiş gibi lüzumlu lüzumsuz her konuda mutlaka bir şeyler söyleyen, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin Balili konusunu araştıracağını ifade ederek, “Eğer böyle bir düzenleme yapılmışsa, Müslüman futbolcular da böyle bir talepte bulunma hakkına sahip olur’’ diyerek, gereksiz ve saçmasapan bir yorum yaptı.
Uzun sözün kısası, Pini Balili’nin orucu sebebiyle maç tarihinin değiştirilmesi ortalığı karıştırdı… “Kambersiz düğün olmaz.” Müsaade ederseniz biraz da ben karıştırayım da tam olsun.
Yok, yok, yok yanlış anlamayın… Başlığa bakarak, yanılmayın… Bu nasıl olur, bu laikliğe aykırıdır falan diyecek değilim… Bu başlığı sadece, okuyucunun merakını celp etmek için attım… Bilakis TFF’nin yaptığı işlem, beni, memnun etti. Devlet, herkese karşı işte böyle anlayışlı olmalı. Keşke aynı müşfik anlayışı, kendi vatandaşları olan Müslüman Türklere de gösterse! Hem vatandaşları daha mutlu olurdu, hem de kendisi daha güçlü ve itibarlı olurdu.
Öyle değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti, Eruh ve Şemdinli baskınlarını baz alırsak, tam yirmi iki (22) yıldır Kürt İsyancılarla mücadele ediyor. -Bu esnada tam otuz yedi bin (37000) vatandaşını, yükselmek ve yücelmek için kullanacağı yirmi iki yıl vaktini ve kalkınmak için kullanabileceği tam yüz yirmi milyar (120,000,000,000) dolarını kaybetti.- Böyle bir mücadele veren bir devletin en çok muhtaç olduğu şey; milleti arasındaki birlik, bütünlük ve beraberlik ile bundan doğan millî gücün desteğini arkasına almaktır. Ama ne yazık ki devletimiz, bunu hiç önemsemiyor gibi davranıyor… Ve intihâr ediyor.
Öyle olmasa, kendisini kuran, bin bir fedakârlıkla bugüne kadar yaşatan ve ayakta tutan Müslüman Türkleri darıltmak, kendinden soğutmak ve hatta kendisine düşman etmek için bu kadar gayret eder mi? Eğer bu son yazdığım cümledeki hüküm doğru olmasa, sayın Ahmet Necdet Sezer “biz devlet olarak istersek, ibadetleri bile kısıtlayabiliriz” der mi, diyebilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanının hayran oldukları devletin Cumhurbaşkanı bu sözü edebilir mi? Böyle bir söz söylerse, makamında kalabilir mi? Bir günde, evet yalnızca bir günde onu görevden “affetmezler mi”?
Yetmiş (70) yıldan beri vatandaşını döverek, söverek, baskı yaparak, hakaret ederek, iterek kakarak devlet-millet bütünlüğünü bozanların, vatandaşını devletinden soğutanların, vatandaşını sadece vergi veren askerlik yapan insanlar olarak görenlerin, vatandaşına hiçbir hak ve yetki vermeden yalnızca sorumluluk ve vazife yükleyenlerin, doğru değil ya muhalfarz doğru kabul edelim, vatandaşının mürteci olmasından şikayet etmeye hakkı var mıdır? Olabilir mi?
Allah aşkınıza sayın Cumhurbaşkanı, lütfen söyleyin bana; vatandaşının yüzde onu (% 10) Kürt isyancı, sizin dediğiniz gibi yüzde doksanı (% 90) Müslüman demeyeceğim, en az yüzde ellisi de (% 50) Müslüman ve dolayısıyla sizin mantığınıza göre mürteci yani rejim düşmanı olan bir devletin, bırakın ebediyen yaşamasını, on yıl daha yaşaması mümkün mü? Bu durumu görmüyor musunuz? Görüyorsanız, milleti darıltacak, küstürecek, devletinden soğutacak lâfları niçin söylüyorsunuz? Yanlış değil mi, bu?
SAYIN CUMHURBAŞKANI… BİZ, MÜSLÜMAN TÜRKLER ÇOK BİR ŞEY İSTEMİYORUZ; SADECE VE YALNIZCA TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI OLAN RUM, ERMENİ VE YAHUDİLER KADAR İNSAN HAK VE HÜRRİYETİ İSTİYORUZ!
TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI OLAN RUM, ERMENİ VE YAHUDİLER KADAR DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ İSTİYORUZ!
BUNU İSTİYORUZ DİYE, BİZE MÜRTECİ DİYECEKSENİZ, EVET BİZ MÜRTECİYİZ! LÜTFEN GEREĞİNİ YAPIN! YAPTIRIN!
Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.
