Eski ÜGD genel merkez yöneticisi, Abdullah Çatlı’nın çok yakın arkadaşı, Başbakan Prof. Dr. Tansu Çiller’in danışmanı ve Zaman Gazetesi yeni yazarı Mümtaz’er Türköne, “Derin devlet eşkıyalıktır” buyurmuş… Gerçi o “eşkıyâlıktır” şeklinde yazmış, ama olsun, Prof. Dr. olduğu için o’na çok görülmez, âcizane ben düzelterek yazdım.
Aslında ben bu yazıyı yazmamalıyım… Daha doğrusu bu yazıda ileri süreceğim düşünceleri açıklamamalıyım… Zira ben kim oluyorum ki, “Derin Devlet”in son dönemdeki ön önemli “elemanı” Abdullah Çatlı’nın çok yakın arkadaşı ve “Derin Devlet”in en çok kullanıldığı dönemde Başbakanlık yapmış olan Prof. Dr. Tansu Çiller’in danışmanı, bir Prof. Dr.’un “Derin Devlet” hakkındaki görüşlerine aykırı bir düşünce ileri sürebileyim… Öyle değil mi? Bu ne haddini bilmezlik?
Sayın Mümtaz’er Türköne, hem Abdullah Çatlı’ya hem de Tansu Çiller’e olan söz konusu bu yakınlıklarından ötürü, “Derin Devlet” konusunda, herhalde Türkiye’de en çok ve en doğru bilgiye sahip olan en mümtaz kişilerden biridir… O’nun fikir ve düşüncelerine karşı çıkmak, benim ne haddime? Öyle değil mi?
Değil! Çünkü cahil cesur olur… Ben de Prof. Dr. olmadığım için aklınızın almayacağı kadar, cahil ve dolayısıyla cesurum… Bu yüzden, bu konudaki görüş ve düşüncelerimi, kim ne derse desin, ben de arz edeceğim… İsteyen inanır, istemeyen inanmaz… Ona, ben karışmam.
Sayın Mümtaz’er Türköne’nin, “Derin devlet eşkıyalıktır” hükmü eğer doğru ise, yazı yazdığı köşenin sahibi olan Zaman Gazetesi yöneticileri çok kızacaklar ama söylemek zorundayım ki, o zaman Said Nursî de “eşkıya”dır (!)
Sayın Mümtaz’er Türköne’nin, “Derin devlet eşkıyalıktır” hükmü eğer doğru ise, Öğretim Üyesi olduğu Üniversite’nin üst birimi YÖK’ün başkanı Erdoğan Teziç çok kızacak ama söylemek zorundayım ki, o zaman Mustafa Kemal Atatürk de “eşkıyadır” (!)
Sayın Mümtaz’er Türköne’nin, “Derin devlet eşkıyalıktır” hükmü eğer doğru ise, Türkiye’de yaşayan çok kimse çok kızacak ama, o zaman merhum Enver Paşa da, Mehmet Akif Ersoy da “eşkıyadır” (!)
“Kel alâka” diyorsunuz galiba? Arz edeyim efendim!
İtalya, Trablusgarp’ı (Kuzey Afrika-şimdiki Libya) işgal edince, Devlet-i Aliyye, Teşkilât-ı Mahsusa’yı devreye soktu… (Sayın Mümtaz’er Türköne belki bilmez o yüzden söylemeliyim, Teşkilât-ı Mahsusa Osmanlı Devleti’ndeki “Derin Devlet”tir)… Teşkilât-ı Mahsusa da, işgalci İtalya’ya karşı Trablusgarp’ta bir direniş örgütleme kararı aldı… Ve Trablusgarp’a 18 genç subay ve 2 sivilden meydana gelen bir heyet göndermeye karar verdi… Bu zatlardan dördü; bugün herkesin bilip tanıdığı kişilerdi… Said Nursî ve Mehmet Akif nasihatçi, Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa da teşkilâtçı olarak gitmişlerdi… Bu yirmi kişilik heyet, görevlerini öyle mükemmel ifa ettiler ki, bunların örgütlediği Sünûsîler ile Ticânîler, İtalyanları Trablusgap’ı işgal ettiklerine pişman ettiler… Hatta Devlet-i Aliyye, bu yüzden Düvel-i Muazzama’nın öyle şiddetli baskısına maruz kaldı ki, bu zatları asi ilân etmek durumunda kaldı… Devlet-i Aliyye bu baskıdan kurtulabilsin diye, bunlar da, Kuzey Afrika’da bağımsızlık ilân ettiler ve para dahi bastılar… Neyse, daha fazla uzatmak da bir anlam yok... Mesele, sanırım vuzuha kavuştu.
Tabii ben âciz, “Derin Devleti” sayın Mümtaz’er Türköne kadar bilemem… Bu, asla mümkün değil… Olamaz da. Çünkü ben, sayın Prof. Dr.’un bağlantılarına sahip değilim, bundan sonra olmam da imkânsız… Ancak bu konuda şunları biliyorum:
Bir. Bütün devletlerin, mutlaka bir “derin devleti” vardır!
İki. Öyle ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bir “derin devleti” olmalıdır!
Üç. Ancak, ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün bir “derin devleti” yoktur!
Dört. “Tabiat boşluğu affetmez”… Türkiye’de bu yüzden, “Tereyağı bulamayanların, nebatî yağla idare etmesi gibi”, “derin çeteler” de bu “derin devlet” boşluğunu doldurma imkânını bulabilmektedirler ve işte bunlar “derin devlet” sanılmaktadır. Ancak bunlar da, bazen bilerek ve kendileri isteyerek, çoğu zaman da bilmeden ve istemeden emperyalist devletlerin “derin devletlerine” hizmet etmektedirler.
Geldik dayandık, en önemli noktaya… “Derin devlet” nedir? “Derin devlet’e” ihtiyaç var mıdır? Varsa, niçin ihtiyaç vardır?
Bu suallere test usulü sınavlarda olduğu gibi, bir şıkkı işaretleyerek yahut bir kelime veya bir cümle yazarak cevap vermek mümkün değil… Belki mümkündür ama ben, bunu yapamam… Dedim a, ben cahil bir adamcağızım… O sebeple, belki sayın Mümtaz’er Türköne’ye uzun gelebilecek bir cevap vermek durumundayım.
Devlet, rahmetli Dündar Taşer’in isabetle kaydettiği gibi, milletin en büyük siyasî teşkilâtıdır.
Her şeyin bir ömrü olduğu gibi, devletin de bir ömrü vardır… Hiç bir şey ölmek istemediği gibi, devlet de yıkılmak istemez…
Her şeyin, ölmemek veya daha uzun yaşamak için tedbir aldığı gibi, devlet de yıkılmamak yahut daha uzun süre ayakta kalmak için tedbir alır.
Devlet’in, yıkılmamak veya daha uzun süre ayakta kalabilmek için aldığı en büyük, en önemli tedbir ise, daha kendisi kurulurken “derin devletini” de kurmaktır.
Ve “derin devletin” sadece iki adet görevi vardır… Birincisi, devlet’ini ne pahasına olursa olsun yaşatmaktır!.. İkincisi ise, her şeye rağmen devlet’i yıkılırsa, gene ne pahasına olursa olsun, hiç gecikmeden, derhal “yeni bir devlet” kurmaktır!
Yeni devleti, mutlaka “derin devlet” ve onun adamları kurar! Nitekim Türkiye Cumhuriyetini de Devlet-i Aliyye’nin “derin devleti, Teşkilât-ı Mahsusa” ve bunun adamı, Mustafa Kemal Paşa kurmuştur!
Ne dersiniz, sayın Mümtaz’er Türköne, “derin devlet ( size göre hâlâ) eşkıyalık mıdır?”
Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.
