SORUMSUZLUK İŞLERİ BOZUYOR
Mehmet Tezkan 01 Ocak 1970
Cumhur-başkanı seçimi öncesi üç konuda tartışma yaşanıyor..
Biri olması gereken.. Erdoğan Köşk’e çıksın mı çıkmasın mı? İhsanoğlu yeterli mi değil mi? Demirtaş olur mu olmaz mı?
Seçim öncesi konuşuluyor, tartışılıyor olması normal.. Seçimin olmazsa olmazı..
Normal olmayan öteki iki tartışma..
*
Birincisi; Aday kampanyalarının orantısız olduğu.. Başbakan’ın orantısız güç kullandığı..
Adayların ikisi, kent turu atmak için zar zor araç ayarlarken, kampanyayı ziyaretlerle kompanse etmeye çalışırken, kahve toplantılarıyla sesini duyurmaya çabalarken..
Adaylardan biri, şaşalı toplantılara, görkemli mitinglere imza atıyor.. Afişler astırıyor, bayraklar , şapkalar dağıtıyor..
Devlet desteği gözle görülür biçimde hissediliyor.. İşler iyi gitsin diye koşturan bürokratlar gözden kaçmıyor..
Başbakan, başbakan olmanın verdiği avantajı dibine kadar kullanıyor..
Sanki cumhurbaşkanı seçimine tek adayla gidiliyormuş gibiyiz!..
Yaratılan daha doğrusu yaratılmak istenen hava böyle..
*
İkincisi; Cumhurbaşkanının nasıl bir cumhurbaşkanı olacağı tartışması.. İcranın başına geçip oturma hakkı olup olmadığı..
Muhalefet hakkı yok diyor; Anayasaya göre yetki Başbakan’da..
iktidarın yanında olanlar tabii ki var diyorlar.. Başbakan cumhurbaşkanı olursa ülkeyi yönetmeye neden devam etsin ki.. Hizmetlerine neden ara versin ki.. Bakanlar kuruluna başkanlık eder.. Anayasa’da engel yok..
*
Bunu söyleyenler şu soruya yanıt bulamıyor..
Ekmel Bey seçilirse!.. Selahattin Bey seçilirse!..
Daha açık soralım..
Başbakan ‘icranın birinci derece başı cumhurbaşkanıdır’ dediğine göre böyle bir sonuç çıkarsa ikinci plana çekilmeye razı olur mu?
Bütün yorumlar, Başbakan’ın Köşk’e yüzde yüz çıkacağı varsayımıyla yapıldığı için bu tür sorular sinir bozuyor..
Münafıklık sayılıyor..
*
Gördüğüm şu.. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı icranın başıdır, başı olması da hakkıdır, meşrudur diyenler ‘sorumsuzluk’ maddesine gelince takılıyor..
Çünkü; seçimle gelip, ülkeyi yönetme hakkına sahip olduğunu iddia edip, aynı zamanda sorumsuz olmayı kimse bir kalıba sığdıramıyor..
Bir yerlere oturtamıyor.. Sorumsuzluk işleri bozuyor..
2010 referandumu ‘adalet’i bitirmiş!.
Bu tespit bana ait değil.. Adalet Bakanlığı Müsteşarı’na ait.. Bir zamanlar, 2010 referandumuyla Türkiye’nin önü açıldı diyenler..
2010 referandumunu statükonun kırılması olarak sunanlar..
Anlaşılan yavaş yavaş çark ediyor..
‘Yetmez ama evet’ çilerden sonra hayırcılar da pişmanlık itirafına başladı..
Müsteşar demiş ki; Tüm yargıyı bağlayıcı şekilde kötüye kullanılmış özel yapılanmalar için bir fırsatçılığa dönüştürülmüştür..
Fırsatçılık ne neyle başlamış?
Referandumla...
*
Müsteşar’ın dediğine göre, 2010’dan sonra adalet ipi kopmuş.. Adalet bağımlı ve taraflı hale getirilmeye çalışılmış..
Anlaşılan o ki.. 2010- 2014 Türkiye’nin karanlık yılları arasındaki yerini almış..
Bakanlık Müsteşarı 866 dinleme yapıldığını tespit ettiklerini söylüyor.. Savunma sanayinin neredeyse tüm yöneticileri, uzmanları dinlenmiş.. ASELSAN yöneticileri, MKE yöneticileri, subaylar dinlenmiş..
İşadamlarını, politikacıları, gazetecileri saymıyorum bile..
Dinlemelere bakınca; ortada casusluk faaliyeti var gibi duruyor..
*
Gerçek ortada.. 2010 referandumunu övmeyi, 2010 referandumuyla yeni Türkiye kuruldu türküsünü söylemeyi bırakın artık..
O referandum Türkiye’ye karanlığa götürmüş..
İnanmayan Müsteşar Bey’e sorsun..
Müsteşar ‘darbe’ derse savcı ‘değil’ der mi?
Adalet Bakanlığı Müsteşarı iftarda 900 hakim ve savcının gözünün içine baka baka 17-25 Aralık soruşturmasını darbe girişimi ilan etmiş..
‘Darbeler ve müdahaleler tarihine yarım kalmış bir müdahale başlığı daha eklenmiştir’ demiş..
*
17 Aralık iddianamesini yazacak olan savcı da muhtemelen salondaydı.. Müsteşarın darbe ilanından sonra iddianameyi bakalım nasıl yazacak?!.
Rüşvet ve yolsuzluk saptamışsa nasıl açıklayacak?!.
İddianamesinde nasıl yer verecek?!..
Rüşvet ve yolsuzluk belgeleri varsa darbe belgesine çeviremez ki..
17 Aralık iddianamesinin altı aydır yazılamama nedeni bu galiba!..