Şehirleşme, Kentlilik ve Kırılma Noktaları
Nazlı İlay Ülger 01 Ocak 1970
Başlığa konu olan kavramların her biri üzerine kitaplar yazılmış ve daha niceleri de yazılabilecektir de… Ben de üniversite eğitimim ve sonrasında bu anlamda kitaplar ve makaleler okudum ancak ilk kez çözümlemeye(analize) ve toparlamaya(senteze) niyet ettim. Çünkü TÜİK 2024 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre Ülkemizde şehirde yaşayan nüfus oranı: yaklaşık %93,4‘e varmış, köy ve beldelerde (kırsalda) yaşayan nüfus oranı ise yaklaşık %6,6 civarına inmiş gözüküyor.
Bu oranlar, Türkiye’nin neredeyse tamamen şehirleşmiş bir ülke haline geldiğini göstermektedir. Bu hızlı değişim doğal olarak kültürel ve sosyolojik bir hazırlık süreci olmadığını ve yakın bir gelecekte de normalleşme göstermeyeceğini düşündürüyor. Bu anlamda yapılan bazı araştırmalar İstanbul, Ankara ve İzmir gibi zaten altyapı eksiklikleri olan büyükşehirlerimizde çok ciddi sorunların olacağını, plansız şehirleşmenin şehrin bütün dokularını tehdit ettiğini ve şehir sakinlerinin yalnızlaştığını, “kent” yaşam tarzına yaklaşmak yerine uzaklaşıldığını, gösteriyor.
Dolayısıyla, bu gidişle, modernleşme ve kentlileşme süreçlerini tamamlamış; aslında Türk kültürünün ana hatlarını oluşturan bireyleri birbirine saygılı, ölçülü, vatandaşlık haklarının gözetildiği, vatandaşlık görevlerinin yerine getirildiği, liyakatin, toplum ve ülke yararının öncelendiği, görgü kurallarının, estetiğin önemli olduğu gelişmiş ülkeler arasına girmemiz de söz konusu olamayacak gibi görünüyor.
Üstelik; Ülkemizde sayılarının 13 milyon civarında olduğu iddiaları olan, dilleri dilimize, huyları huyumuza benzemeyen, kendi ülkelerinin gününe ve geleceğine ilgisiz;çoğunluğu Suriye’den gelen sığınmacılar zaten şehir ve şehirlilerin bütün dengelerini, değerlerini alt üst etmektedir.Türk kültürüne ve kent kültürüne adapte olamadıkları gibi, gözlemlerime göre büyük çoğunluğu sığındıkları ülkenin resmi dilini öğrenme niyetinde değiller ve şehir dinamiklerimizi bozuyorlar.
Kültürel ve sosyolojik bir gerçeklik olarak hızlı ve plansız nüfus artışı, şehir yönetimlerini zorlar; belediyeler ulaşımdan su, kanalizasyon, enerjiye hizmetlerde yetersiz kalır, en azından çok zorlanabilir. Nemelâzımcılık artar, gecekondu kültürü, çarpık kentleşme artar.Kaynak dağılımı zorlaşacağı için belediyelerin bütçesi ve insan gücü yetişemez hale gelebilir. Bütün bunlar özellikle kent kültürüyle beslenmemiş ve çözüme katkı vermeyen yığınlarla iç kargaşayı besler.Öte yandan; daha planlı, uzun bir süreçte, altyapı oluşturarak şehre yerleşen, kent kültürüne uyumlanmış bireyler ve aileler açısından da olumsuzluklar getireceği için, o kitleye de ciddi rahatsızlık verir. İnsanlarda aidiyet duygusuzluğu, kimlik kaybı yaratabilir. Geleneksel mahalle dokusu bozulacağı için tanıdık çevreleri dağılabilir, yalnızlaşırlar.Arz-talep dengesi bozulacağı için maliyetler değişir, ekonomik sıkıntı baş gösterebilir. Toplumsal yabancılaşma getirir, komşuluk ilişkilerini zayıflatır, sosyal doku bozulabilir.Kültürel çeşitlilik artacağı için, kültürel çatışma doğurabilir.Bunun sonucunda ortak yaşam kültürü zedelenebilir, bireyselcilik artabilir.Gidilen şehre özgü yerel değerler, gelenekler zayıflar, yerini sadece tüketim kültürüne bırakabilir…
Yani; hızlı ve plansız şehirleşme, kent kültürüne sayısız olumsuz etkileri ortaya çıkarabilir. Toplamda ise, kontrolsüz yığılma denebilecek bu nüfus artışıyla sadece fiziki değil, sosyal ve kültürel çöküş riski de söz konusu olabilir.
Ve maalesef, sıralanan olumsuzlukların hemen hepsi günümüz İstanbul’u başta olmak üzere, büyük küçük bütün şehirlerimizde büyük ölçüde gözlemlenmektedir. Farklı boyutlarıyla ilgili yapılan anketler şehirlerimizin her geçen gün ne köy ne şehir kültürüyle bütünleşik yaşayan yığınların yerleşim yerleri olmaktan öte bir değer taşımadığını, hatta bazı noktalarda“yaşanamaz” hale evrilme sürecine girdiğini ortaya koymaktadır.
Oysa şehirleşme planlı olarak gelişseydi; şehir planlamacılığı, bir kentin fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel yapısının düzenlenmesini hedeflediği için, daha planlama aşamasında iken mesela sürdürülebilirlik gözetilirdi. Bu çerçevede doğal kaynakların korunması, enerji verimliliği sağlanması, yeşil alanların artırılması ve çevre dostu ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi dikkate alınırdı. Ulaşım planlaması yapılırdı. Toplu taşıma erişilebilir, trafik yoğunluğu düşük, yaygın, güvenli yaya ve bisiklet yolları olurdu. Konut, ticaret, sanayi ve yeşil alanlar dengeli şekilde dağıtılır, yapılaşması planlı olur ve halkın sürece katılımı sağlanırdı. Toplumun her kesiminin ihtiyaçları gözetilirdi. Su, elektrik, kanalizasyon ve internet gibi altyapı hizmetleri planlı şekilde kurulurdu. Teknolojinin gelişmesiyle “Akıllı Şehir uygulamaları”na ağırlık verilir, verimlilik artırılırdı. Deprem ve sel gibi doğal afetlere karşı yapılaşma sağlanırdı. Yerel ekonomiyi canlandıracak ticaret ve sanayi alanları oluşturulur, iş ve yaşam dengesi kurulur, turizm ve kültürel miras değerlendirilmeye çalışılırdı. Estetik ve kent kimliği öncelik olurdu. Şehre özgü mimari korunur, kent silueti ve tarihi yapılar gözetilir, kamusal alanların tasarımı estetik açıdan düşünülürdü.
Yaşanan şehirleşme (şehre yerleşme) olgusu daha çok mimari ve planlama odaklıdır ki, bunlar bile çoğu şehirlerimizde olması gerektiği gibi değildir. Bu yüzden çarpık şehirleşmelerden söz edilir. Oysa kent kültürü, şehirleşmenin ötesinde hayat tarzı, estetik anlayış, kamusal alan kullanımı, sorumluluk bilincinin yükselmesi gibi çok katmanlı unsurları barındırır.
Kurucu Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN gelişmiş ülkeler paralelinde ama Türk kültür dinamikleriyle çatışmayan ve Osmanlı döneminde başlayan eksik kalmış modernleşme hareketleriyle temellendirmeye çalıştığı; akla, bilimsel verilere ve araştırmalara dayalı olarak geliştirmek istediği Türk modernleşmesinin tamamlanması bağlamında da konuya bakıldığında, gelinen nokta üzücüdür…
Ülkemizde Atatürk’ten Sonraki hükümet değişikliklerine paralel, görece değişiklikler gösterilmesine karşın Cumhuriyet değerleri bağlamında gelişmekte olan şehirleşme ve kentlileşme süreçleri günümüzde farklı bir eksene kaymış, son Türk modernleşmesi konusunu ortaya koyan, irdeleyen bazı sosyologları “…Türklerin ne İslam ne de Batı medeniyetinin tam üyesi olduğunu görürüz. Türkiye Batılılara göre Doğu’yu, Doğululara göre ise Batı’yı temsil etmektedir.” İfadesinin haklılığı ispatlanmış denebilir.
Medeniyet, modernleşme yenilikler yaratmak, kolaylaştırmaktır. Türk modernlik deneyimi Batılılaşmadan ziyade, Türk kültürünün kendisini Doğu ve Batı’ya karşı konumlayarak tekilleştirmesini ifade etmektedir…” yorumu da bu yaşanan şehirleşme ve yaşanamayan kentlileşme olgusu çerçevesinde oldukça anlamlı bir yaklaşımdır denebilir.
Çeçen, A. (1980). Atatürk ve Cumhuriyet. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kaya, İ. (2005). Çoklu modernlikler perspektifi ve toplumsal kuramlar. Sosyoloji Dergisi, 14, 1- 20. Kili, S. (1998).
Atatürk Devrimi: Bir çağdaşlaşma modeli. İstanbul: Cumhuriyet Kitapları.
Berkes, N. (2012). Türkiye’de çağdaşlaşma. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Cem, İ. (2015). Türkiye’de geri kalmışlığın tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
https://millidusunce.com/sehirlesme-kentlilik-ve-kirilma-noktalari/