Fransa’nın Tunus’u İşgali
12.05.1881 01 Ocak 1970
Fransızlar önce sınır güvenliğini bahane ederek Cezayir tarafından, daha sonra da Tunus’taki genel karışıklığı gidermek bahanesi ile kuzeydeki Binzat limanından karaya asker çıkartarak Tunus’u işgale başladılar. Cezayir sınırından General Fergamol komutasında ilerleyen ordu ülkelerini savunan kabileler ile savaşırken, Binzat limanından karaya çıkan General Brear komutasındaki ordu doğrudan Mennube’deki sarayında bulunan Tunus Beyi’nin üzerine yürüdü.
Tunus Beyi, gelişmeleri ülkenin ileri gelenleri ile birlikte Tunus kasabası yakınlarındaki Mennube Sarayı’ndan takip ediyordu. 11 Mayıs 1881 günü ileri gelenler ile yapılan değerlendirme toplantısında, Osmanlı Devleti’nden beklenilen yardımın gelmemesi üzerine İngilizlerden yardım istenmesine karar verildi. Toplantı devam ederken durum İngiltere başkonsolosuna bildirildi.
İngilizler yardım etmeyi kabul ettiler. Ancak bu konuda çok istekli değillerdi. Fransızlara müdahale için zamanın henüz erken olduğunu, müdahalenin meşru bir hâl alabilmesi için Fransızların hareketinin müdahaleye itiraz edemeyecekleri bir şekle gelene kadar gelişmesini beklemenin uygun olacağını, saraya kadar gelmeleri ve burayı kuşatarak şiddet kullanmaları durumunda Tunus’u himaye değil işgal edeceklerinin kesin olarak dünya kamuoyunca anlaşılacağını, böyle bir durum ortaya çıkınca İngiliz müdahalesinin meşrulaşacağını ve hiçbir devletin buna itiraz edemeyeceğini bildirdiler.
İngilizlerin bu yaklaşımı bir çeşit oyalamaca idi. Fransızlara karşı ilk etapta güçlü bir direnişin doğmasını önlemek istiyorlardı. Nitekim; ilerleyen Fransız kuvvetleri Tunus valisinin bulunduğu Mennube Sarayı’na kadar gelerek kuşatacak, bundan sonra ise İngiltere zaten müdahale edecek pozisyonu bulamayacaktır.
İngilizlerin bu görüşünü tatmin edici bulmayan Tunus (kazası) Belediye Başkanı Mehmet Zerruk Paşa, Şeyhülislâm Ahmet bin Hoca, Kâtibi Adil Mehmet Bin Adil direniş taraftarı idiler. Valinin yanında Mennube Sarayı’nda bulunan Mehmet Zerruk Paşa direniş taraftarlarının görüşlerini temsil ediyordu. Emrinde 60 bine yakın bir silâhlı gücü olduğu tahmin ediliyordu.
Toplantıda; işgalci düşmana karşı direniş fikrini savunun Zerruk Paşa, valinin merkez sarayına çekilerek direnişin oradan yönetilmesinin uygun olacağını, orayı savunmanın daha kolay olduğunu ileri sürdü. Zerruk Paşa, valinin de onayı ile savunma hazırlıklarına başlamak üzere Mennube’den ayrılarak Tunus’a döndü[22].
Zerruk Paşa’nın saraydan ayrılmasından sonra valiye gelen ve muhtemelen Fransızların tertibi olan bir telgraf valinin kararını etkiledi. Telgrafta “padişah hazretleri Tunus Valisi Mehmet Sadık Paşa’yı azletmeye ve yerine Tunuslu Hayrettin Paşa’yı* bey olarak görevlendirmeye karar vermiştir.” denilmekte idi[23].
Telgraf olayından sonra Sadık Paşa Tunus (kazası)’taki merkez sarayına dönmedi. Fransızlara yakınlığı ile bilinen Başvezir Mustafa bin İsmail’in de telkiniyle Mennube yakınlarındaki Şebbale çiftliğine kadar gelmiş olan Fransız General Breur ile görüşmeye karar verdi[24].
BARDÜ ANLAŞMASI
12 Mayıs 1881 günü General Breur askerleriyle gelerek Mennube’deki Bardü Sarayı’nı kuşattı. Fransız Konsolosu Roustan, General Breur ve maiyetindeki iki tabancalı subay ellerini tabancalarının üzerine koymuş oldukları hâlde Tunus beyinin makamına girerek ellerinde hazır yazılı bir metni imzalamasını istediler. Beyin bu taleplerin üzerinde görüşme ve anlaşma yapılması gerektiğini ileri sürmesi üzerine general hiddetle “Size 6 saat mühlet veriyorum ya imzalar ya reddedersiniz’’ diyerek odadan çıktı ve yan odaya geçip beklemeye başladı.
Vali; Tunus ileri gelenlerinden meydana gelen geniş kapsamlı bir meclisin toplanarak konunun görüşülmesini istedi. Mecliste Fransız teklifleri görüşülürken heyecanlı ve hararetli konuşmalar yapıldı. Direniş taraftarı olan Mehmet Zerruk Paşa’nın konuşması gerçekten dikkate değerdi.
Mehmet Zerruk Paşa konuşmasında valiye karşı sert bir üslûpla “Siz Devleti Osmaniye’nin bir valisisiniz. Bu memleket Devleti Osmaniye’nin memleketidir. Siz de onun haklarının muhafızısınız. Bu nedenle bir yabancı devletle böyle bir muahede akdedip (anlaşma) imza edemezsiniz. Buna selahiyetiniz yoktur. Bu muahede ancak padişah hazretlerinin muvafakat (onay) ve emriyle olabilir. Eğer padişah düşmanın memleketi işgaline onay verirse o zaman padişaha karşı bir sorumluluğunuz kalmaz.” dedi[25].
Zerruk Paşa devamla, “Bu durumda size düşen hiç gecikmeden dün verdiğimiz kararı tatbik etmektir. Hemen Tunus kasabasına hareket ederek orada etrafınızda milletten 60.000 asker hazır bulacaksınız.” dedi.
Vali eliyle sarayı kuşatmış olan Fransız askerlerini göstererek "Bunlarla ne yapalım?” dedi. Mehmet Zerruk Paşa, “Harp buradan başlasın.” dedi.
Bunun üzerine vali öfke ile elini sakalına götürerek “İster misin bu sakalı kana bulaştırayım.” dedi.
Bu konuşmaların arkasından meclisi dağıttı. Arkasından Mehmet Zerruk Paşa’ya haber göndererek kendisini görevinden azlettiğini, evine giderek beklemesini istedi.
Valinin bu tarz davranmasında muhtemelen bir gün önce aldığı ve kendisinin azledilerek yerine Hayrettin Paşa’nın görevlendirileceğine ilişkin padişahın telgrafını hatırlamış olması vardı. Zira Zerruk Paşa Hayrettin Paşa’nın akrabası idi.
Ayrıca bu konuşmanın seyri valinin kararını vermiş olduğunu gösteriyordu. Fransızların dikte ettiği metni imzalayacaktı. Nitekim öyle de yaptı. Meclisin kararına ihtiyaç duymaksızın Fransızların himayesini kabul ettiğine dair anlaşmayı imzalayarak generale verdi. Verirken “Ben ancak kuvvete boyun eğdim.” diyordu.
Tunus beyi olan Vali Mehmet Sadık Paşa’nın çok zor bir karar verdiği Fransızlarla istemeye istemeye bir anlaşmayı baskı altında imzaladığı anla-şılmaktadır. Bu kararı almasında padişah tarafından gönderildiği ileri sürülen telgrafın da etkisi olmuştur.
Tunus valisinin karar verme aşamasına geldiği en kritik bir zamanda çıkagelen telgraf olayının bir Fransız tertibi olup olmadığı konusu önemli bir soru olarak kalmıştır. Bu soruya cevap ararken Fransa’nın İstanbul Büyük Elçisi Tissot’un devletiyle yaptığı yazışmalar bir fikir verebilir.
Diploınadığı yanında, meşhur bir arkeolog olan Tunus’un antik dünyasına hayranlığı ile tanınan Fransa’nın İstanbul Büyük Elçisi Tissot, 1881 yılı başlangıcından beri hükümetine artık Tunus’un ilhakının vaktinin geldiğini ısrarla telkin etmekteydi. Osmanlı Devleti’nin Yunan meselesi ile uğraştığını, askerî zayıflık ile malî güçlükler içinde olduğunu ve Fransa’nın Tunus’u işgali karşısında tehlike yaratmayacağını ifade ediyordu. Tissot 28 Ocak 1881 tarihinden itibaren Sultan Abdülhamit’in 1871 fermanına göre Tunus üzerindeki hâkimiyetini kuvvetlendirmek istediğini, Hayrettin Paşa’yı beyin yerine geçirmek için Tunus’a göndermek ve Tunus’u Babıâli’nin doğrudan otoritesi altında idare etmek niyetinde olduğunu çeşitli yazı ve telgraflarında Fransa Hariciye Nezareti’ne bildirdi.
Diğer taraftan, Hayrettin Paşa Osmanlı Devleti’nde Tunus’un durumunu en iyi bilen devlet adamı olarak tanınıyordu. Fransa, Sultan Abdülhamit’in Hayrettin Paşa’yı Tunus’ta bir unsur olarak kullanmasından ve özellikle paşanın halk nezdindeki prestijinden yararlanmasından kuşku duyuyordu. Nitekim, Tunus konsolosu Roustan’ın kardeşi olup, Petral adlı gemisi ile İstanbul’a gelmiş olan Kumandan Roustan Hayrettin Paşa ile 14 Şubat ve 8 Mayıs 1881 tarihlerinde yaptığı özel görüşmelerde, paşanın Tunus hakkındaki niyet ve görüşlerini, Osmanlı Devleti’nin tasavvurlarını öğrenmeye çalıştı. Roustan, Hayrettin Paşa’nın Tunus’a gönderileceği hakkındaki söylentilerin aslını kendisine sorduğunda Hayrettin Paşa böyle bir görevi asla kabul etmeyeceğini söylemişti. Roustan, Hayrettin Paşa ile yaptığı görüşme sonuçlarını raporlarıyla Fransa Hariciye Nezareti’ne bildirdi.
Tissot, Hariciye Nazırı Asım Paşaya BabIâli’nin Hayrettin Paşa’yı Tunus’un başına göndermek niyetinde olup olmadığını sordu. Böyle bir durum daha önceki taahhütlere aykırı olacaktı. Asım Paşa Babıâli’nin, Tunus’taki düzeni hiçbir suretle değiştirmeyi düşünmediğini bildirdi[26].
Hayrettin Paşa’nın Tunus’a görevlendirileceği düşüncesini geliştiren Fransızlar bu konuyu daima yakından takip ettiler. Sadık Paşa’nın kendi çıkarlarına yakın durmasını sağlamak için de bir tehdit olarak kullandılar.
Fransa adına General Breur ile Vali Mehmet Sadık Paşa tarafından Bardü Sarayı’nda imzalanan ve tarihe Bardü Anlaşması olarak geçen anlaşma şu maddeleri kapsıyordu:
1. Fransa Cumhuriyeti ile Tunus beyi arasında bugün mevcut barış, dostluk ve ticaret anlaşmalarına bütün sözleşmelerin hükümleri geçerli olacaktır.
2. İki taraf arasında istenilen maksada ulaşmak için Fransa Cumhuriyet Hükûmeti’nin alacağı tedbirlerin uygulanmasını kolaylaştırmak üzere Tunus beyi sınırlar içindeki sahil boyunca düzen ve güvenliğin devamı için uygun görülecek yerlerin Fransız askerleri tarafından işgalini onaylar.
Mahallî hükümetin güvenliğin korunmasını üstlenebilecek bir hâle geldiği Fransa ve Tunus askerî elemanları tarafından müştereken onaylandığı gün bu işgale son verilecektir.
3. Tunus beyi şahsı ve sülâlesi veya memleketlerinin huzur ve güveni bir tehlikeye maruz bulunduğu zaman kendilerine daimî surette yardım etmeyi Fransa Cumhuriyet Hükümeti garanti eder.
4. Fransa Hükümeti Tunus Hükümeti ile çeşitli Avrupa devletleri arasında mevcut anlaşmaların uygulanmasını üstlenir.
5. Fransa Cumhuriyet Hükümeti tarafından Tunus Beyi yanında bir sefir bulunacak, ve bu sefir bu anlaşmanın uygulanmasına nezaret ve her iki memlekete ait ortak işler için Fransa Hükümeti ile Tunus Hükümeti arasında aracılık yapacaktır.
6. Fransa’nın dış ülkelerdeki konsolosları Tunus Hükûmeti’yle vatandaş-larının menfaatlerini koruyup gözetmekle görevlendirilmişlerdir. Buna karşılık Tunus Beyi de Fransa Hükûmeti’ne bilgi vermeden ve önceden onun onayını almadan uluslar arası mahiyette anlaşma yapmamayı taahhüt eder.
7. Tunus Hükûmeti’nin Düyunu Umumiye ödemelerini sağlayacak ve alacaklıların haklarını koruyacak surette kurulacak malî teşkilât esasları ve Tunus Hükümetinin sorumluluğu altında olarak tahsil sureti daha sonra yapılacak diğer bir anlaşma ile belirlenecektir.
8. Sınırda ve sahil boyunda yerleşik itaatsiz kabilelere bir askerî vergi konulacak, bu verginin miktarı ile Tunus Hükûmeti sorumluluğunda olarak tahsil sureti daha sonra yapılacak bir anlaşma ile belirlenecektir.
9. Fransa Hükümetinin Cezayir sömürgesini silâh, mühimmat ve ardiye kaçakçılığından muhafaza için Tunus Hükümeti Cerbe adasıyla Gabes limanından ve Tunus’un bütün güney limanlarından silâh ve mühimmat ithalini men etmeyi taahhüt eder.
10. Bu antlaşma Fransa Cumhuriyeti tarafından onaylandıktan sonra bir sureti Tunus beyine sunulacaktır[27].
Tunus’ta bu gelişmeler olurken Babıâli (Osmanlı Hükümeti) gönderileceği bildirilen gemilerin yola çıkarılmasına nihayet karar verdi. Girit’te bulunan 3 zırhlı geminin Tunus’a yardım için hareket etmesi emri verildi. Ancak; yolda, Fransa ile Tunus atasında Bardü anlaşması’nın imzaladığı haber alınınca gemiler geri döndüler[28].
BARDÜ ANTLAŞMASI’ NDAN SONRA
Tunus valisinin Fransa’nın himayesine girmeyi kabul ettiği Bardü Anlaşmasından sonra gelişmeler içinde öne çıkanların akıbeti ilginçtir.
Fransa’nın Tunus’u himaye altına almasına çalışanlardan Başvezir Mustafa bin İsmail, Fransızlar tarafından önce yakın çalışma arkadaşlarından uzaklaştırıldı. Yaverleri Alkale ve İbni Zayi hapsedilerek Gabes’e sürüldüler. Bin İsmail ise Fransız Parlâmentosunda Tunus’un işgaline karşı çıkan Clemenceau’yu* ikna etmek için Fransa’ya götürüldü. Bir süre Fransa’da kaldıktan sonra Tunus’a döndü ise de görevinden azledilerek sınırdışı edildi[29]. Daha sonra İstanbul’a gelerek (1889) burada Fransa’ya karşı mücadele edenlerin arasına katıldı[30].
Fransız işgaline karşı direniş taraftarı olan Mehmet Zerruk Paşa, Tunus valisinin kendisine karşı tutumu üzerine İngiliz konsolosundan himaye istedi. İngiliz konsolosu bu talebi kabul etti. Bu kabulde onun elindeki kuvvetle Fransızlara karşı hareketinin önlenmesi amacını güttüğü daha sonraki Tunus direniş hareketi liderleri tarafından iddia edilmiştir. Ancak İngilizler Zerruk Paşa’yı koruyarak İstanbul’a gitmesine imkân vermişlerdi[31]. Burada Tunuslu Hayrettin Paşa’nın etrafında oluşan Tunus lobisine katılarak Fransa karşıtı çalışmalara katıldı[32].
Tunus valisi Bardü Anlaşması’nı imzaladı. Ancak onun kabul ettiği Fransız himayesini Tunus halkı kabul etmedi. Büyük çaplı direniş hareketleri, isyanlar patlak verdi. Bunun üzerine Fransa Tunus’ta yalnız Bey ailesini himaye ettiğini ilân etmek zorunda kalarak[33] hareketin meşruiyetini “bey ailesinin haklarını korumak” esası ile açıklamak garipliğine düştü.
Tunus halkı Fransız işgaline karşı silâha sarılarak bağımsızlık mücadelesine başladı. Kuzeybatıda Fresis, Rabita, Bislate kabileleri liderlerinin önderliğinde Gardimau bölgesinde, Büyükkale ve bunların arkasındaki sahil koyunca General Fergamol ile, Keyrevan civarında Cilos kabilesi General Lejren ile savaşa tutuştular, Sfakis ve Suse halkı Fransız donanmasının top ateşi altında direnişe devam etti. Bu şehirlere yardım olmak üzere Cilos kabilesi on bin kişi gönderdi. Ayrıca Nefate ve Hemmame kabilelerinden de yardım gönderildi. Tunus kazası kalelerindeki Murabıtlar himayeyi kabul eden idareye isyan ederek kasabayı terk ile sahil memleketlere yardıma koştular[34].
Tunus’tan bir görgü tanığının ifadesini kapsayan bir raporda: “Kabile reislerinden Şeyh Ali bin Halifenin Gabes’te bulunan Fransızlar üzerine saldırarak çok sayıda zayiat verdiği, kendi askerinden yetmiş beş neferin şehit olduğu Fransızların denizde bekleyen gemilere kaçarak kurtulduğu, Tunus vilâyetinin tamamen hercümerc (karmakarışık) içinde olduğu bildirilmektedir.
Aynı raporda Fransızların halka karşı tavrı ve halkın onlara bakışını ortaya koyan ilginç bir olay anlatılmaktadır. “Kayrevana gitmekte olan bir Fransız birliği yolda, reisi Ahmet El Arai olan bir kabileden kendilerine yemek vs. konularında hizmet etmek üzere kadın bulmalarını istediler. Kabileler on gün mühlet istedi. Fakat bu on gün dolmadan Fransız askerleri üzerine aniden saldırarak üç yüz elli askeri öldürdüler. Geri kalanlar kaçarak kurtuldu[35].
Yine o günlerde ajanslara geçilen bir haberde; Sfakis, Gabes ve Cerbe adasında halkın isyan hâlinde olduğu, bölgeye Fransız donanmasından yeni zırhlı gemiler gönderilmekte olduğu, Sfakis’te ayaklanan halkın üzerine gemilerden top ateşi açıldığı, burada karaya on bir tabur çıkarıldığı, Sfakis civarının isyancıların elinde olduğu bildirilmekte idi[36].
Tunus’ta Fransız işgali karşısında silâha sarılarak vatanlarını savunan kabilelerden yetmiş bine yakın urbanın (dağlı) Gabes körfezine toplandığı, telgraf hatlarını tahrip ettikleri, bunlara karşı Fransızların on beş bin nizamiye on bin Tunuslu süvariden oluşan bir kuvveti vapurla Gabes körfezine çıkararak karadan sevk edeceğinin öğrenildiğini 27 Mayıs 1881 tarihli telgrafı ile bildiren Trablusgarp Komutanı Hüseyin Paşa, Fransız saldırılarından kaçan urbanların Trablusgarp taraflarına geçmelerinin muhtemel olduğunu, bunlara akraba olan Trablusgarp kabilelerinin de katılabileceğini, kaçan Tunusluları takip eden Fransızlarla bir sorun çıkmasının muhtemel olduğunu, bunu önlemek için sınır boyunda gerekli tedbirlerin alındığını, tedbirlerin güçlendirilmesi için bazı silâh ve cephaneye ihtiyaç olduğunu bildirmekte idi[37].
Tunus halkı ne yazık ki, direnişi bir merkezden yönetecek lider bulamadı. Direnişleri birbirinden koordinesiz, dağınık ve zayıf kaldığından olumlu netice alamadılar.