« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

13 Nis

2025

ABD-İsrâil müzâkerelerine dâir

Süleyman Seyfi Öğün 01 Ocak 1970

Netanyahu -Trump buluşması gerçekleşti. Aslında bu ikilinin görüşme trafiği hayli yoğun seyrediyor. Saymadım ama, daha seçimden evvel bir iki defâ biraraya geldiklerini biliyoruz. Trump iktidâra geldikten sonra kendisi ile en sık görüşen yine “Bibi” oldu.

Trump Netanyahu’yu Beyaz Saray’ın kapısında son derecede sıcak karşılıyor. Heyetler masa etrafında toplanırken, çok misâfirperver bir jestle Bibi’nin sandalyesine yerleşmesine yardımcı oluyor. Daha evvel, başka liderlere sergilediği soğuk ,hatta saldırgan üslubundan eser yok. Her iki liderin de yüzlerinde çiçekler açıyor.

Bunu olağan karşılamak ve şaşırmamak gerekir. İsrâil ile ABD arasındaki ilişkiler, bırakalım bozulmayı ,ne zaman aksadı ki? Ama burada en dikkat çekici olan İsrâil’in en şâhin siyâsetçisi ile ABD’nin en siyonist liderinin yan yana gelmiş olmasıdır.
Bu ziyâretin gündemini tahmin etmek müşkil olmasa gerekir. İlk ve en âcil maddenin İran olduğunu kestirebiliyoruz. İsrâil’in şâhin Bibi’si, ABD’nin İsrâil ile berâber İran’a karşı en kısa zamanda çok ağır bir saldırı yapmasını arzu ediyor. Bu sûretle, yâni ön alarak İran’ın ,kendisine nükleer silâh avantajı bahşedebilecek nükleer tesislerini berhâva etmek istiyor. İran’a karşı muhtemel bir saldırının yoğun hazırlıklarının devâm ettiği yolunda haberler de akmaya devâm ediyor. Eğer gerçekleşirse ,bunun târihin şâhitlik ettiği en ağır bombardımanlarından birisi olacağı muhakkak görünüyor. Hâdisenin İran’ın işgâliyle devâm edeceğini bekleyenler de yok değil. Doğrusu , eğer bu saldırı gerçekleşirse ikinci merhalenin devre dışı olduğunu düşünenlerdenim. Yâni sâdece , İran’da taş üzerinde taş bırakmayacak ve onu tam bir teslimiyete sürükleyecek bir bombardımanla iktifâ edeceklerini düşünüyorum.
Tam bu arada, İran’ın masaya oturmayı kabûl ettiği haberi geldi.Farslar herhâlde vaziyetin vahametini anladılar. İlk başlardaki nazlarını ve diklenişlerini bir taraf bıraktılar. Bu gelişmeye göre bâzı tahminlerde bulunabiliriz.

ABD, İran’a derhâl saldırmak istemiyor. İran’a karşı ilân ettiği tehditin iş göreceğini ve onu fazla masraf gerektirmeden dize getireceğini düşünüyorlar. Netanyahu-Trump müzakerelerinde her iki senaryonun-doğrudan saldırı ile evvelâ müzakerelerin neticelerini beklemek- gözden geçirilmiş olsa gerekir. İran için netice fazlaca değişecek görünmüyor. Her iki şekilde de kaybedecekleri muhakkak. Belki de müzakere kapısını açarak bunun mâliyetini düşürmenin derdindeler.
Trump-Netanyahu buluşmasındaki ikinci gündemin doğrudan Gazze olduğunu düşünüyorum. Çok acıdır ki Trump ve Netanyahu bu meselede kesin olarak anlaşmış durumda. Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlileri tehcir ederek bu meseleyi bitirmeyi kafalarına koymuşlardır. Eğer bir gün insanlık galebe çalar; mâkul ve âdil bir Yeni Dünyâ Düzeni kurmanın irâdesini ortaya çıkarsa gerek Trump gerek Netanyahu’nun II.Umûmî Harp sonrasında nazi ve faşist liderlerin akıbetine uğrayacağı muhakkak. Maalesef hâl-i hazırda bunun en küçük emâresi yok.
Üçüncü başlığın doğrudan ve dolaylı olarak Türkiye ile alâkalı olduğunu, Trump’ın açıklamalarından anlıyoruz. İsrâil’in Esed sonrası Sûriye’de İran’ın yerini Türkiye’nin doldurmasından son derecede rahatsız olduğu çok âşikâr. Sûriye’nin güneyinde, Golan’ın tamâmını işgâl etmesi ve bunu Dürzîleri kullanarak büyütmesi; kuzeyde ise PYD’nin özerk bir yapıda varlık göstermesini yoğun bir şekilde desteklediğini görüyoruz.Anlaşılır ifâde edelim: İsrâil ,Türkiye’nin tam zıddına ,Sûriye’de üniter bir devlet istemiyor. Mümkünse Sûriye’nin küçük bir kaç devlete ayrışmasını , en azından federal olarak yapılandırılmasını arzu ediyor. Bu sûretle, İran’dan daha fazla ciddiye aldığı bir “düşman” olarak Türkiye’nin püskürtülmesini sağlamak istiyorlar. Türkiye ile işbirliği yapmak isteyen Şam idâresini ise iç savaş tehditi ile bundan uzak tutmak için gayret ediyorlar. Nihâyet Türkiye’nin kullanmak istediği hava üslerine karşı yaptığı saldırılar bu gelişmelere tuz biber ekti. İsrâil yetkilileri, Türkiye ile savaşmak istemediklerini sık sık beyân ediyorlar. Bunu, Türkiye’nin de benzer açıklamalarıyla örtüştürüp düz değerlendirenler bir Türkiye-İsrâil savaşının ihtimâl dışı olduğuna hükmedebilir. Ben ise, olur, olmaz bilemem ama, söylenenlerin mefhum-u muhalifinden hareketle, bu açıklamaların savaşın ihtimâline işaret ettiğini düşünenlerdenim. Savaşlar her zaman bu yoldaki azim ve kararlılıkla çıkmak zorunda değil. Türkiye ve İsrâil, Sûriye’de bu husûmetle birbirine yaklaştıysa, her an , her şey olabilir. Savaş istenmese de çıkabilir. (Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın bu yolda, daha evvelki açıklamaları da buna işâret ediyor).
Trump bunu görüyor. İsrâil ile Türkiye arasında bir ara bulucu edâsıyla konuşması bu yüzden. Bibi’sinin hemen yanı başında ,Türkiye Cumhurbaşkanına ,kendisine has bir üslupla övgüler düzmesi dikkat çekici. Bunu, yine çok düz okuyup, Türkiye’yi İsrâil karşısında kolladığı yolunda yorumlayanlar var. Onlar Türk-Amerikan ilişkilerinde ,Demokratların iktidarla olduğu zamanlarda havanın bulutlandığını, lâkin yağmadığını; Cumhûriyetçilerin iktidârında ise günlük güneşlik iken birden fırtınaların çıktığını unutuyorlar. Aynı şekilde Türk-Amerikan ilişkilerinde CAATSA yaptırımlarına mâruz kalışımızdan , F 35’den çıkarılmamıza kadar her menfî karârın arkasında Trump olduğunu da dikkatten kaçırıyorlar. Trump bütün arzusu, Ortadoğu’da ,kendi kırmızı çizgilerinin hâricinde belâ çıkmaması. Elbette İsrâil’in , kendisine Türkiye’yi kaybettirecek tezlerini kabûl etmiyor. Bunun hâricinde ise Türkiye’ye karşı İsrâil’in yanında durduğundan zerre şüphem yok. Bilmem, sizce de buna Türkiye’nin Sûriye’de, “mâkûl” seviyede durdurulması dâhil midir?

Ziyaret -> Toplam : 147,76 M - Bugn : 135173

ulkucudunya@ulkucudunya.com