Boykot nedir, ne değildir?
Nihat Genç 01 Ocak 1970
Özgür Özel şirketlere ‘boykot’ çağrısı yapınca iktidar nihayet ses verdi ve kıyamet koptu!
Nedir bu şirketlerin tılsım? Ki, dokununca yer yerinden oynuyor!
Evet, şirketlere dokunun dünya yerinden oynar!
Uluslararası şirketler milli devletlerin yerine geçti!
Özelleştirmeyle kamunun elinde her şeyi şirketlere peşkeş çekmek kolaydı ama şimdi şirket dokunulmazlıkları ve piyasa müdahaleleri sınırlandırmak devletlerin elinde-gücünde değildir!
Çünkü zenginlikler şirketlerin eline geçtikçe halk pasifize edilmiş ve şikayet eden itiraz eden örgütlenen yani cumhuriyeti ayakta tutacak halk ortadan kaldırılmıştır!
Şirketler öyle dokunulmazlıklar edindi ki dünyayı feodal çağlardan kurtarıp sonsuza kadar değiştirdiğine tüm insanlığın inandığı Fransız İhtilali’nin kazanımları-kurumları artık yoklar, şöyle, halkın iradesi, halkın meclisi, kooperatif gücü, esnaf gücü, eşitlikler, vs. yoklar!
Beş on büyük şirket feodal çağların asilzadeleri markizleri dükleri gibi üstün bir sınıf!
Sağ sol liberaller bile Özgür Özel’e ‘bak bu boykot olmadı’ demeye başladı!
Bu ağbilere mahkeme savcı yasa işlemiyor!
Bu ağbiler piyasalara istediği gibi müdahale ediyor ve halkın ekmeğine suyuna kadar her şeyi ele geçirmiş durumdalar!
Biz buna ‘temel ihtiyaç maddeleri’ (et, süt, bulgur, un, peynir, gibi) tamamen şirketlerin eline geçmiştir!
Şöyle mesela benim bulunduğum caddede sekiz tane BİM ve ŞOK gibi her şeyi satan dükkanlar var, her mağaza en az yirmi ayrı dükkanın işini yapıyor!
Ve bu büyük mağazaların büyük çiftlikleri var, kendi mandıraları var, ve on-beş köyün yapacağı işi bir şirket çiftliği büyük araziler satın alıp kendi markasıyla üretebiliyor!
Küçük imalatçı ve küçük esnaf iş yapmaya kalktığında başta kiralarla uğraşamıyor ve size, ya güvenlikçi, ya taksi ya da halk otobüsü şöförlüğü ya da devlete girip hemşire kapıcı odacı gibi işler yapmak kalıyor, yani, sabit maaşlı kölelik işleri!
Büyük şirketlerin piyasada her ürünü ele geçirmelerinin başka sonuçları var, diyelim, esnaf odaları seçim yapıyor ve siz de semtin esnafınız gidip oy kullanacaksınız, ama Starbucks kahve bin şubesiyle geliyor ve ağırlığını koyup seçimle esnaf odalarını ele geçiriyor!
İkincisi, Starbucks, Mc Donald’s, Espressolab vb dükkanlar yerel tatları ortadan kaldırıp tam anlamıyla evrensel bir ağız tadına hakimiyet kuruyorlar ve aynı tatla her kıtada yüz binlerce şube açabiliyorlar!
Ve on ayrı kahveci dükkanın kazanacağını bir kahveci kazanıyor ve çalışanların hiçbiri ‘sahip’ değil!
Tabii asıl ‘işletme’ ‘reklam’ ‘moda’ ve takıntı ve tiryakilik oluşturma, ki, en güzel örnek ‘çay’dır!
Doğudan batıya Anadolu’da her evde bir sabah bir akşam kesin en az iki kez çay demlendiği halde bu milletin ‘çay’dan zarar etmesi düşünülebilir mi?
Ya da çayın toplanmadan satışına kadar gelirlerinin kendi piyasamızca kazanılması gerekir ama değil Lipton gelip senden çok kazanabiliyor!
Bu basit bir piyasa sorunu değildir sorunun kökenine inmek için en güzel örnek Gazze’deki soykırımdır!
Büyük şirketler petrol, altyapı, demir, çelik, otomobil, elektrik, plastik, gibi yüksek teknolojiyi zaten ellerinde tutmakta ancak aynı şirketler en temel ihtiyaçlar üzerinde de mısırdan şekere buğdaya hakimiyet kurmuşlardır, yani, istediklerinde sizi aç bırakırlar, piyasaları size dar ederler, istediklerinde fiyatları indirir çıkarırlar istediklerinde stoklamayla devlete ve halka karşı savaş verirler ve bunları durdurabilecek bir güç yoktur!
Çünkü piyasadan aldıkları bu büyük karlarla hem TV’ler onlarındır hem de siyaseti avuçlarının içinde oynatmaktadırlar ayrıca futbol takımlarınızdan kadın voleybol takımlarınıza halka şirin görünmek için yardım kurumlarına kadar onların ellerindedir yani biz ne kadar faydalı işler yapıyoruz demek için!
Küçük esnafın, küçük imalatçının ve köylünün ortadan çekilip piyasanın tam anlamıyla büyük mağazalar ve büyük markalarca büyük şirketlerin eline geçmesiyle dünyada siyaset artık meclislerden çıkıp şirketlerin eline geçmiştir!
Artık bizleri milli iradenin meclisi değil dokunulmaz şirketlerin devasa gücü yönetmektedir, ki, bu şirketlerin en büyük diğer özelliği, bağlı olduğu siyasetle taşeron şirketler kurup kendilerine ortak etmektedirler!
Mesela Türkiye’nin Gazze’ye petrol akışını durdurabilmesi mümkün değildi çünkü taşeron ortaklıkları ortada!
Bu yüzden İsrail geçen ay Gazze’ye havadan bir bildiri attı üstünde şunlar yazıyordu: ‘Ümmet kardeşleriniz size kefen yolluyor bize benzin!’
Kardeşlerim, bir ülke dayatmasız baskısız hür ve milli iradesiyle yaşayabilmesi için ilk işi en azından en temel ihtiyaçlar üzerinde köylüsünü, küçük esnafı ve küçük imalatçısı ve belediyeleri tanzim ve planlayarak ağırlığı koyacak!
Şu ‘hal yasası’ tartışmaya açacak gücünüz var mı, diyelim bir küçük esnaf bir kooperatif kuruyor ve belediyelerin de desteğiyle günlük olarak Mersin ve Adana’dan kendi iaşesini tedarikini kendi yapabiliyor!
Diyelim esnaf birleşip un fabrikalarında söz sahibi olabiliyor! Bu ve benzeri planlamanın binlerce yolu var!
Hatta köylüye beş-on senelik geçici bir destek için bedelli askerliği kaldırıp köylüye yardımcı olması için köylere gönderebiliriz, tarlada, sığırda, çapada, tohumda hasatta köylüye yardım edecek! Düşünün her köye göndereceğiniz 50-10 asker işçi desteği o köyün ürününü üçe dörde katlar ve bağlı olduğu kooperatifleri güçlendirir!
Kooperatif modellemenin ve askeri desteğin dünyada bir çok olumlu mucizevi örnekleri vardır!
Hedef, şirketlerin ele geçirdiği yaşamsal gücü tekrar küçük esnafın, küçük imalatçının ve köylüye doğru çoğaltıp yaygınlaştırmak! Kooperatiflerle onbinlerce kişi kazanır şirketler ile birkaç patron! İnsanlık bu kadar kör olamaz! Kooperatiflerle üretim süreçleri binlerce ortağın elinde kalır şirketlerle üretim süreçleri tamamen birkaç patronun elinde!
Üretim ve imalat sürecinde yoksanız siyasette olmanız mümkün değildir, üretim ve imalat sürecinde yaşam alanı bulamıyorsanız siz bir millet değil köle ve esirsiniz!
Kardeşlerim, 1980 sonrası Özal’la başlayan neo-liberal politikaları iyi takip edin, İslamcılar’ın Türkiye’yi ele geçirmesi tesadüfi değildir! Türk Amerikan İş Adamları Dernekleri’ne iyi bakın! Dünyanın en büyük şirketleriyle Türk şirketlerini bayii acenta sonra küçük ortaklıklar-taşeronluklar kurmuş ve büyük taşeron firmaların gücüyle beslenmiş ve büyümüşler ve iğneden ipliğe petrolden plastiği boru hatları ve enerji sektörüne kadar hakimiyet kurmuşlardır, dahası?
AKP dediğimiz işte çoğu siyonist şirketler ama uluslararası şirketlerle ortaklaşa kurulmuş binlerce şirket demek ya da uluslararası şirketlere iktidarlarının sürekliliği için diyet diye verilmiş milli servetleriniz!
Sömürünün kökenini AKP ortaklığında ya da kendine Batıda meşruiyet arayıp izin verdiği bu büyük sömürü çarkında arayın!
Bu çarkı çalıştıran milli devleti yok sayan, milli değerleri hiç eden, ahlak tanımayan ve köylüyü esnafı küçük esnafı köle yerine bile koymayan işte bu şirket ortaklıklarıdır! Karşılıklı win win, sen soy ben de soyuyorum, aç kalan hakkı yenen milli serveti elinden çıkan ise halkımız!
İslamcı iktidar TÜSİAD’ı iki sıradan demecini bu kadar ağır şekilde neden cezalandırdı, şunun için, ulan ülkeyi satmaksa biz zaten satıyoruz bizden sana sıra gelmez, aynı şeyi de yıllarca CHP’ye söylüyor ve batı da zaten CHP’yi AKP’nin yedeği olarak tutuyor!
Bir boykotla yıkılmaları mümkün değildir ancak sesin çok erken gelmesi sizin de kazmayı nereye vuracağını gösterir ve yarınlarda ülke iradesini ele geçirdiğinde büyük şirketler karşısında halkı esnafı köylüyü nasıl güçlendiririm diye plan ve projeleriniz olmadan baş etmeniz mümkün değildir! Şirketlere bir karşı projesi ve milli kalkınma projesi CHP’nin hiç yoktur!
Bütün bu taşeron şirketlerin aslında sağı solu yoktur, hepsi etnikçi mezhepçi hepsi anayasanın giriş maddelerine karşıdır, işte Bahçeli’nin açılımına ilk el yükselten bu yüzden tarihi siyasi düşmanı Özgür Özel’den gelmiştir!
Açılımda bölücülükte BOP başkanlığında ve siyasetlerini meclisle değil terör örgütleriyle yapmakta ortaktırlar!
O meşhur Eti Bank’ımız nerede, nedir elementlerden kaç kişi konuşuyor, kim çıkartıyor, gizlice kimler kaçırıyor, bilen var mı ve CHP’nin bu peşkeşe hiç lafı oldu mu?
Çünkü uluslararası maden şirketlerin ruhsatlarına hakim değiliz neyi nereden çıkartıyorlar bilmiyoruz işin en acıklı yeri akademimiz bile bu sömürü ve soyguna imzalarıyla ortaktır!
Hiçbir şey bilmiyoruz, Abdülhamit döneminde Hitit dönemi taşlarını vagon vagon bedavadan verdiğimiz gibi, Hititler’i de bilmiyorduk ve tarihi eserlere de taş diyorduk!