« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

27 Eyl

2006

MESELELERİMİZ (3)

27 Eylül 2006

20 yy Batı Yüzyılıdır. Batı'nın dünya üzerindeki varlığı Büyük Roma devrinden sonra ilk defa bu kadar güç kazanmıştır.

Batı'nın dünyayı yeniden paylaşmak için 50 milyondan fazla insanın hayatına mal olan iki büyük dünya savaşını insanlığın başına bela ettiği 30 yıllık dönemde kürre-i arz büyük bir herc ü merc yaşamıştır.

Yüzyılın başındaki ilk dünya savaşı ile Doğu'nun en büyük devleti olan Devlet-i Âli Osman
güçler dengesindeki yerini kaybetmiş tarih sahnesinden çekilmiştir. Batı ile en yakın teması yaşayan, Batı'nın Doğu'ya akışı önünde set olan Osmanlı'nın inkırazı sonrasında Afrika, Ortadoğu ve Güney Asya'nın bir kısmı tamamen Batılı güçlerin eline geçmiştir.

Mao devrimi sonrasında Çin, dünya konjonktürünün zorlaması ile de olsa Japonya ve Rusya ile sıcak savaş ortamında süregelen mücadelesine son verip, devrimi pekiştirmek ve Yeni Çin'i kurmak için içine kapanmıştır.

Japonya atılan iki atom bombası sonrasında ABD'ye teslim olmuş, ordusunu pasifize etmiştir. Çevre ile olan bütün ilişkisi ekonomik boyuta indirgenmiştir.

Avrupa yaşadığı, daha doğrusu dünyaya yaşattığı iki büyük savaş sonrasında yıkılmış,harap olmuştur. Bu harabatın ağır zayiatından kurtulmak için ABD'nin yardımlarına muhtaçtır…Bir de sömürgeciliğinin şekil değiştirse de devam etmesine.

İki dünya savaşı dünyanın söz sahibi ülkelerinden bazılarını tasfiye edip bazılarını yorarak, güçten düşürünce iki yeni aktör güçler dengesinde oyun kurucu olarak yerini almıştır: ABD ve Sovyet Rusya.

ABD, Avrupa ülkelerinin birbirlerine yaşattığı yıkıntıyı fırsat bilerek "okyanus aşırı nüfuz sahası" oluşturma stratejisini hayata geçirmiştir. Bir yandan Marshall Doktrini ile Avrupa ülkelerini kendi hazırladığı ekonomik program çerçevesinde yeniden şekillendirirken, öte yandan NATO organizasyonu ile güvenlik mekanizmasını Avrupa ülkelerini kapsayacak (kuşatacak) şekilde kurmuştur. Avrupa, askeri harcamalarını ekonomik yatırımlara dönüştürme imkanı karşılığında güvenliğini ABD'ye teslim etmiştir.

ABD, NATO organizasyonu sayesinde, Batı Bloku içindeki bütün ülkelerde üsler kurmak suretiyle Batı Avrupa'ya yerleşmiştir. NATO bünyesinde oluşturduğu gayri resmi örgütlerle gerçekleştirdiği siyasi ve askeri operasyonlar, darbeler vasıtasıyla bu ülkeleri kontrolü altında tutmuştur. Enerji kaynaklarının, özellikle petrolün merkezi sayılabilecek Ortadoğu'yu ise naylon devletlerin başındaki zevk düşkünü şeyhleri elde ederek kontrolü altına almıştır.

ABD'nin dünyaya açıldığı bu tarihler Türkiye ile ilişkilerini(!) ördüğü yıllar olmuştur. NATO şemsiyesi altında kurduğu illegal örgütler silahlı kuvvetler, istihbarat ve emniyet teşkilatlarımızda nüfuz sahibi olabilmişlerdir. ABD pek çok ülkede anti komünist bir gaye etrafında örgütlediği siyasi parti, dernek, sendika ve benzeri teşkilatları kullanarak o ülkenin siyasi ve iktisadi yapısını kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmeyi başarmışken, Türkiye'de bu alanlarda önüne önemli bir engel olarak Ülkücüler çıkmıştır.

Ülkücüler, anti komünist düşünceyi temsil eden güçlü bir yapı kurmuşlar, zamanla diğer anti komünist temayüllerde bu güçlü yapıya yönelmiştir. Teşkilatlanma kabiliyetlerindeki başarıları bulundukları fikri ve siyasi zemini en hızlı şekilde genişletmelerini sağladığından bu sahalarda başkalarının, ABD güdümlü suni organizasyonların alan bulmasına fırsat vermemiştir.

Ülkücüler anti komünist düşüncelerin merkezi olmakla beraber bu düşünceyi aşan ülkülere sahiptiler: 26 milyon kilometrekarelik bir imparatorluktan geriye elimizde 780 bin kilometrekarelik Anadolu kalmıştı ve onu bile bize çok görenler vardı; eski dünyayı oluşturan üç büyük kıtada soy ve din kardeşlerimizin yaşadığı geniş bir hinterlandımız vardı; Hilâl ile Haç kavgası kıyamete kadar sürecekti ve İlay-ı Kelimetullah Türklerin milli misyonuydu.

Ülkücüler, Alparslan Türkeş gibi askeri kurmaylığını fikri ve siyasi kurmaylığı ile birleştiren, Türkiye'ye ve dünyaya hükmeden güç mekanizmalarının nasıl işlediğini iyi bilen, emperyalizmin hedeflerini iyi analiz etmiş, karizmatik bir lidere sahipti. Bu lidere rağmen başka yönlere kanalize edilmeleri mümkün değildi.

ABD için önemli roller üstlenecek bir sahaya hükmeden Ülkücülere tevcihen ABD'nin yapabileceği iki seçenek vardı: Tasfiye etmek, veya sızmalarla manipüle etmek. 70'li yıllarda sızmalar ve manipülasyonu seçti ta ki, 12 Eylül askeri darbesine kadar. Türkiye'deki omuzu kalabalık "Our Boys"ları 12 Eylül gecesi başardıklarında(!) Ülkücüleri tasfiye yolunu da açmış oldular. Bütün Ülkücü teşkilatlar kapatıldı; liderleri de dahil olmak üzere bütün merkez-taşra yönetici kadroları tutuklandı; özel işkence ekiplerince işkence tezgahlarından geçirildiler; idam edildiler; cezaevlerinde-dışarıda-yurtdışında üçboyutlu CIA operasyonlarına maruz kaldılar.

Yaklaşık on yıllık bu süreçte dünyayı değiştirebileceklerine olan inançları, teşkilatlarına olan güvenleri, aydın-yönetici-militan-sempatizan birliktelikleri ağır darbeler aldı. Hâlâ bu ağır darbelerin izlerini taşıyoruz. İtiraf edilmese, şuur ve irade ile fark edilmese bile şuur altında bu darbelerin izlerini, başarısızlığın korkusunu yaşıyoruz. Bizleri bunlardan kurtaracak bir iman tazelemesine, yeni bir ruh hamlesine ihtiyacımız var.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,01 M - Bugn : 37265

ulkucudunya@ulkucudunya.com