« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

16 Ağu

2006

MESELELERİMİZ (2)

16 Ağustos 2006

11.Asırdan itibaren yurt edindiğimiz Anadolu coğrafyası eski dünyanın (Asya-Avrupa-Afrika) tam ortasında, geçiş yollarının kavşağında; bir çok medeniyetin menbaı; Doğu ile Batı'nın, Hilâl ile Haçın hesaplaşma alanı olagelmiştir. Anadolu ve bilhassa İstanbul dünyada hükümferma olma iddiasındaki her medeniyetin, her devletin, her komutanın zaferini isbat etmenin , iktidarını idame ettirmenin nişangahı mesabesinde olmuştur. Bu sebepledir ki, mahrum olanların elde etmek, malik olanların ise elde tutabilmek için aralıksız savaştığı bu toprakları, tarihin en uzun ömürlü cihan devletinin merkezi yapan milletimiz 20.asır başındaki 1.Dünya savaşına kadar tarihe yön veren aktörlerden birisiydi.

1.Dünya savaşı ile birlikte tarihteki tayin edici rolümüz son bulmuş, var olma ve ayakta kalma mücadelemiz başlamıştır. 1. Dünya savaşı sadece bizim için değil bütün dünya için tarihin akışını değiştirmiştir. 18.yy da Batıda başlayan sanayileşme çabaları beraberinde hem yeni pazarları hem de yeni kaynakları bedelsiz olarak elde etme arzusunun tabii neticesi olarak (Batılılar için)sömürgeciliği, başta yeni keşfedilen yerler olmak üzere dünyanın her yerine yaymıştır. Sömürgecilerin , hammadde,enerji ve pazar kapma yarışı ancak bir dünya savaşı ile karara bağlanmış, savaştan galip çıkan sömürgeciler dünyayı yeniden pay etmişlerdir. Sömürgeciler yaklaşık 20 yıl yeni bir paylaşım için yollar arayıp, hazırlık yapmakla geçirdiler.

Amerika Birleşik Devletleri bu paylaşımın yeni aktörü olarak tarihteki yerini almaktadır. Rusya ise Büyük Petro'dan sonra komünizm ile iman tazeleyerek ikinci hamlesini yapmaktadır. İngiltere güneş batmayan imparatorluğunu, imparatorluklar devrini bitiren birinci dünya savaşına rağmen galipler cephesinde olmanın avantajıyla devam ettirebilmenin yollarını aramaktadır. İtalya, galipler cephesinde olmasına rağmen payına düşeni az bulduğundan, Bismark'ın millet haline getirdiği Almanlar ise yenilginin izlerini silip, sömürüden pay kapmak için hazırlanmaktadır.

Hazırlıklar çok da uzun sürmez, 20 yıllık bir aradan sonra 2.Dünya savaşı başlar. Neticesi itibariyle birinci savaşın kurduğu paylaşım düzenini fazlaca değiştirmeyen anlaşmalar Yalta'da yapılır… Roosevelt, Churchill,Stalin el sıkışırlar. Sözleşmenin imzaları bile kurumadan ABD ve SSCB dünyayı ikiye bölmüşcesine kendi paylarına düşene abanmakla kalmaz, birbirlerinden de pay kapmaya çalışırlar / savaşırlar. İki büyük savaşın bıraktığı derin izler yeni savaşın şeklini de belirler: Soğuk savaş. Soğuk savaş döneminde Batının bitti dediği ideolojiler devri yeniden başlar; üstelik ideolojiler en itibarlı dönemlerini yaşarlar.

Soğuk savaş döneminde cepheleşme daha belirgin, ittifaklar daha nettir. Batı ve Doğu blokları NATO ve VARŞOVA paktları ile sınırları çizmişlerdir. Son ikibuçuk asırdır kendi başına ayakta kalmakta zorlanan Türkiye de NATO ittifakı içinde yer alır. Keza, Petro'dan beri sıcak denizlere inme yolları arayan Çarlık Rusyası gibi Sovyet Rusya da savaşın hemen sonrasında Boğazlar-Kars-Ardahan ile ilgili talepleriyle aynı emelleri taşıdığını göstermiştir... Ruslar, son üç asırdır aralıksız savaştığımız ezeli düşmanımızdır…Uzaktaki ABD'ye mukabil hemen yanı başımızdadır… Yani, Türkiye Batı blokunun çekiciliği, Doğu blokunun iticiliği ile gayri iradi yerini belirlemiştir.

Türkiye asırlardır savaştığı düşmanları ile aynı pakt içerisinde ittifak halindedir. Ama Avrupalılar, 1920 de San Remo Konferansında " …bugün Türkler güçsüz, zayıf ve hasta düşmüş olsalar da, yarın bu durumlarından kurtulup tekrar ayağa kalkabilirler. İşte o zaman doğuda soydaşları, güneyde dindaşları ile kavuşabilmelerine mani olacak tampon devletleri (Ermenistan ve Kürdistan) bugünden kurmalıyız." diyen Loyd Gergoe'dan farklı düşünmüyorlardı. Türkler, Asya'nın içlerine kadar sürülmeleri gereken barbarlardan başka bir şey değillerdi!
Avrupa'nın ayyaş, katil, hastalıklı serserilerinin kurduğu ABD'nin Türkiye'ye bakışı Avrupalılardan hiç de farklı değildi. ABD, Wilson'un Rum ve Ermenilere vatan yapmaya çalıştığı Türk topraklarının Türkiye'ye aidiyetini perçinleyen Lozan'ı bile imzalamamıştı...Sevr O'nun için daha muteberdi. Türkiye'yi hiçbir zaman bir müttefik olarak görmediler. Aynı paktın üyeleri olsalar da, Türkiye onlar için sadece bir piyondu. Savaşta cephenin en önüne sürülen ve kaybı söz konusu olunca en küçük bir tereddüt göstermeden feda edecekleri bir piyon. Türkiye bir piyondan istenilen, beklenilen davranışların dışına çıkamayacak şekilde dizayn edilmeliydi. Bunun için engel gördükleri ise, milletin temel değerlerine düşmanlığı varlık sebebi olarak gören, ABD defol, Nato dışarı" diye bağrışıp duran, komünist görünüşlü örgütler değil; Türk Milletinin tabii refleksleri olarak tezahür eden, bütün imkansızlıklarına karşın hızla teşkilatlanan ÜLKÜCÜLERdi. Çünkü onlar, "Batının piyonu olmaktansa, Ortadoğu'nun şahı olmayı…" kabullenmişlerdi, "Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin, her şey Türklük için" ülküsüne sahiptiler. Batı, Alparslan Türkeş'in Bozkurtları olarak tanıdığı ülkücüleri Osmanlının akıncıları gibi görüyordu… Yüzelli yıldır Batıya yönelen Türkiye'yi yeniden eski kıblesine döndürmeyi gaye edinen Osmanlı Akıncıları. Ve ÜLKÜCÜLER, hem Amerika hem Rusya'nın, hem CIA hem KGB'nin hedef tahtasındaydılar. Böylece ülküleri ile, mukaddesleri ile hiç uyuşmayan bir çok olaya bir şekilde dahledildiler. İçlerine sokulan bir çok ajan-provakatörle uğraşmak zorunda kaldılar. Kendileri için çizilen ters-imajdan hiç kurtulamadılar.

Dünyayı paylaşan büyük güçlerin, büyük devletlerin muhasımı ve muhatabı olarak Ülkücüler milletinin öz değerlerini sahiplenerek teşkilatlanmaya çalışan gönüldaşlardan ibaretti. Kendi devletinin bile hasım olarak gördüğü bir avuç, fedakarlık timsali fedai… BİNBİR BAŞLI KARTALLA DİDİŞEN KANARYA… Güçleri ve imkanları hasımlarınınki ile mukayese kabul etmeyecek kadar azdı. Onlarla tutuştukları kavgada, girdikleri savaşta hiçbir şeyleri yoktu. Sadece Allah'a, Kuran'a imanları; vatana, bayrağa inançları vardı… Kürşad'ın açtığı kurt başlı bayrağı güneş doğudan doğdukça dalgalandırmaya yeminleri vardı…Ülküleri için ölmeye cesaretleri vardı.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,98 M - Bugn : 6406

ulkucudunya@ulkucudunya.com