« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

01 Ağu

2006

MESELELERİMİZ!..

01 Ağustos 2006

Asya'nın içlerinden başlayıp Viyana önlerine, İtalya içlerine kadar süren tarihi yürüyüşümüz içinde yaklaşık bin yıldır konakladığımız bu coğrafyada var olabilmek için nice ölüm-kalım savaşında var olma mücadelesi içinde olmuşuzdur. Medeniyetler mezarlığına, milletler müzesine dönmüş olan bu topraklarda var olabilmek, diri kalabilmek için insan idrakini zorlayacak nice kahramanlıkları, insan havsalasına sığmayacak nice fedakarlıkları tarih
sayfalarına not düşen milletimizin son ikibuçuk asırlık mücadelesinde düşmanları güç kazanırken, kendisi mütemadiyen güç kaybetmiştir.

Koçi Bey'in kendi ismi ile maruf risalesi ile başlayan meselelerimize hal çaresi arama iştiyakı bu güne gelinceye kadar kaç değişik istikamet gösterip, kaç değişik yol çizmişse de; bütün müesseseleri ile devletin, bütün fert ve cemaatleri ile milletin topyekununa, yahut en azından ekseriyatına şamil olmuş bir reform, rönesans, inkılap veya yeniden inşa reçetesi olabilmiş değildir.

Kanun-u Kadim'e dönmek olarak özetlenebilecek olan Koçi Bey'in tekliflerinden bu yana kurtuluş çaresi arayanlar çok değişik renk ve tonlara sahip olsa da iki ana eksen üzerinde sıralanabilirler: Birincisi,kurtuluş çarelerini dışımızda, özellikle de Batı'da arayanlar. İkincisi, öze dönüşü, kendi değerlerimize yönelişi, yeniden diriliş yolu olarak görenler.

Türk-İslam Medeniyetinin yeniden diriliş hamlesini sadece milletimizi değil, zulüm kıskacında debelenip duran bütün insanlığı kurtaracak yegane kurtuluş çaresi olarak takdim ve teklif eden Türk Milliyetçileri ÜLKÜCÜLÜK ismi altında teşkilatlandıkları yakın tarihimizde iddialarını kuvveden fiile taşıma istidatı en yüksek olan fikir hareketidiydi. Ancak, 80'li-90'lı yıllarda, bilhassa Ülkücü Hareket'in siyasi temsilcisi olan MHP'nin
iktidar ortağı olarak görev yaptığı tarihten itibaren hem milletin, hem de bizzat kendi mensuplarının Ülkücülüğe karşı güven kaybı ve inanç zaafiyeti ortaya çıkmıştır.

Ülkücüler artık eskisi gibi Türk Dünyasına liderlik yapacak olan "Milliyetçi Türkiye"yi inşa etmek; Turan'ı kurmak; İslam Alemini esenliğe çıkarmak; beşeriyete aradığı huzur ve adaleti tebşir etmek v.b. ülkülerin inançlı savunucuları olarak bulundukları her zeminde tok ve gür sesleri ile iddialarını haykırmaktan imtina etmekteyseler… Her derdin çaresi, her müşkülün çözümü olarak gördükleri ülkücülüğe olan inançları eskisi kadar kavi, eskisi kadar muhkem
değillerse artık… Ve dahi eskisi kadar dik baş, açık alın, gür ses sahibi de değillerse…

Marksizm iflas etmiş, komünizm çökmüş, Demirperde ve Sovyet Rusya dağılmış, ülkemizdeki Sol teslim bayrağını çekmiş olmasına rağmen televizyon ekranlarında, gazete sütunlarında, kitapçı vitrinlerinde hala Che Guavera'nın, Nazım Hikmet'in, Deniz Gezmiş'in, Yılmaz Güney'in isimleri-resimleri varken; iddialarının gerçekliği tarih tarafından tasdik edilen Ülkücülerin adlarına destanlar yazıp, marşlar bestelediği şehitleri bile unutulmaya yüz
tutmuşsa… Kendilerini anlatacak bir televizyonları, gündemi belirleyecek bir gazeteleri, fikirlerini besleyecek bir dergileri bile yoksa… Hele hele, teşkilatların tepe noktalarında yer alanların büyük çoğunluğu yukarıda zikrolunan sıkıntıları ifade edenleri hainlikle-ajanlıkla itham edip, doğruyu söylemekten imtina etmeyenleri dokuz köyden de kovmaya kalkıyorlarsa…

Bütün bunları açıklayabilecek iki sebep ileri sürülebilir: Birincisi, mensuplarının uğrunda ölmeyi ve öldürmeyi dahi göze alacak kadar inandığı fikirleri yalan ve yanlışlarla bezenmiş, kuru sloganlarla şişirilmiş, misyonunu tamamlamış, boş şeylerden ibarettir. İkincisi, uğrunda ölmeye değecek kadar ulvi, bu fikir ve inançlara sahip çıkanlar harici veya dahili sebeplerle zaaf içerisindedirler. Birinci sebebi ileri sürebilecek olanlar ancak Ülkücülüğe karşı kin ve husumet besleyenler ile ön yargılı, peşin hükümlü olanlardır ki, onları haklı çıkaracak hiçbir makul gerekçe ortaya koyabildikleri varid değildir.

Yaşadığımız sıkıntılar İnanç zaafiyeti ve güven kaybının neticesi ise o halde, yaşadığımız
sıkıntıları, içinde bulunduğumuz memnuniyetsizlikleri, karşı karşıya kaldığımız problemleri doğuran zaaflarımız, meselelerimiz nelerdir? Türkiye'nin meselelerini çözmeye talip bir
hareket olarak önce kendi meselelerimizi tesbit edip, çözüm bulmamız gerekmez mi?

Şüphesiz ki, sosyal olayların sebepleri ve neticeleri birbirini etkileyen ya da birbirinden bağımsız çok sayıda faktörü ihtiva eder. Zaaflarımızı doğuran saikler olarak, öncelikle parçası olduğumuz milletimizin içinde bulunduğu durum, karşı olduğumuz ve değiştirmeye çalıştığımız mevcut düzenin işleyişi, dünyanın genel değişim trendi gibi harici faktörler;
dış tesirleri karşılayacak donanıma sahip olamayan iç yapımızdan kaynaklanan dahili faktörler göz önünde bulundurulduğunda aşağıdaki sebepleri sıralayabiliriz:

1-Ülkücü Hareket, büyük güçlerin oyun sahası olan coğrafyamız gereği büyük güçlerin öncelikli muhatabı olmuştur.

2-Soğuk Savaş döneminde ve tek kutuplu Yeni Dünya Düzeninde hep sıcak savaşla karşı karşıya kalmıştır.

3-Türkiye'de iktidar sahibi olan Gayri Türk unsurların sürekli baskılarına maruz kalmıştır.

4-Ülkücü Hareket, kendisine yönelen baskı ve saldırılar sebebiyle tabii gelişim sürecini
tamamlayamadan, mücadele sahnesine çıkmış prematüre bir harekettir.

5-Ülkücülük, bir dünya görüşü olarak takdim ve teklifle tarih sahnesine çıkması gerekirken, bu evveliyatında yapılmamıştır.

6-Ülkücü Hareket kendi kavramlarını, literatürünü, söylemini tamamlamamıştır.

7-Ülkücü Hareket müesseselerini kurup, geleneklerini oluşturmamıştır.

8-Bir medeniyet hamlesi olması gerekirken, siyasetin nüfuzuna hapsolmuştur.

9-Bir gaye için kurulmuş teşkilatları zamanla gayenin önüne geçmiştir.

10-Maruz kaldığı baskı ve saldırılar sebebiyle savunma pozisyonundan kurtulamamış, aksiyoner yönü tezahür etmemiştir.

11-12 Eylül'ün üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen "Mamak Sendromu"ndan kurtulabilmiş değildir.

12-"Hareket" en önemli mümeyyiz vasfı iken, hareketsizliğe itilmiştir.

Ana hatlarıyla sıralanan yukarıdaki başlıkların her biri ayrı ayrı ele alınıp, üzerinde tartışılacak konulardır. Bu tartışma konularını ele almak başka yazıların konusunu teşkil edecektir...

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,03 M - Bugn : 23042

ulkucudunya@ulkucudunya.com