« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

05 Ara

2007

KAZA MI ACABA?

05 Aralık 2007

Siyah beyaz, tek kanallı TRT televizyonunun evlerimize girdiği 70'li yıllarda, casusluk üzerine kurgulanmış çok sayıda film seyretmiştik. Casusların gizemli dünyaları değişik yönleriyle; bazen vatana ihanetin, bazen insanlığa hizmetin perde gerisinde kalmış baş aktörleri olarak sinema diliyle bizlere sunulmaktaydı.

Soğuk savaşın yoğunlukla yaşandığı diğer sanat kolları gibi sinema da hasım cephelerin, rakip ideolojilerin mücadele araçlarından birisiydi ve, kitlelere ulaşmanın en kolay, en etkileyici yoluydu. Hem göze, hem kulağa hitap etmesi, muhatabına durup düşünme-karar verme, ölçme-değerlendirme, muhakeme için fırsat vermeden mesajını iletmesi sinemayı ve tabii ki, sinemayı evlere taşıyan televizyonu, savaşa komuta etmekte olanların baş tacı haline getirdi.

O sinema filmleri ve televizyon dizileri sayesinde İngiliz Thomas Edward Lawrence, Gertrude Bell, Mata Hari, , Ethel ve Julius Rosenberg, Alman asıllı Klaus Fuchs, Amerikalı David Greenglass, İngiliz Kim Philby gibi casusluk dünyasının deşifre olmuş yıldızlarını yakından tanımış olduk.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında özellikle güney vilayetlerimizde cirit atan casusların arkeoloji ile yakın ilgileri hem arkaik bulguların, hem de petrolün yer altı çalışmasına ihtiyaç göstermesinin doğurduğu bir saha benzerliği ise eğer, İkinci Dünya Savaşında casusların ulaşmaya çalıştığı öncelikli bilgiler Manhattan projesinin sonucu olacak atom bombası olduğundan casuslar fizik ve kimya ile iştigal eden ilim adamlarının arasından seçilecekti.

Hem enerji hem de silah teknolojisinin nükleer bilim öncülüğünde gelişmesi, ilim adamlarını bu tür teknolojilerin üretilmesi ve transferinde / casusluğunda birincil aktörler haline getirmiş oldu.

Isparta hava limanına inmek üzereyken düşen uçakta 6 nükleer fizik uzmanının bulunması kaza görüntüsünün arkasında başka şeyler mi var sorusunu gündeme getirdi. Uçakta bulunan Prof. Engin Arık Avrupa Nükleer Araştırmalar Örgütü'nde (CERN) anti-madde elde etmeye yönelik laboratuar çalışmalarına katılmaktaydı. CERN nükleer araştırmalar hususunda ABD ve Rusya'nın yanı sıra Avrupa'nın da üçüncü güç olabilmesini sağlayan önemli bir kuruluş.

Ve bu kuruluşta çalışmalara katılan Prof. Arık'ın ekibiyle beraber bulunduğu uçağın düşmesi, yazılıp çizildiği gibi pilotaj hatası veya teknik arıza sebebiyle vuku bulmuş müessif bir kaza mı yoksa ; yaklaşık 5 ay önce Trabzon'dan kalkış yaptıktan sonra kaybolan uçaktaki, nükleer araştırmalarda yer alan ve İranlı uzmanlarla görüşmeye giden Pakistanlı general ile aynı akıbeti paylaşan çok daha müessif bir sabotaj mı?

Olayın müessif bir kaza ya da çok daha müessif bir sabotaj olup olmadığı güvenlik birimlerinin raporlarına aksederek bir sonuç hasıl edebilir. Kamuoyu ile paylaşılmasını beklemediğimiz sonuç şayet sabotaj istikametinde neticelenirse "devleti" yönetmek mevkiinde ve iddiasında olanların önlerine konur mu veya önlerine konulduğunda bir karar iradesine vesile olur mu? Asıl şayan-ı merakımız bu cihettendir.

Geçtiğimiz yıl ASELSAN bünyesinde bir projede görevli üç mühendis kısa aralıklarla intihar etmişti. Üzerinde çalıştıkları proje ABD'nin bize sattığı F-16 savaş uçaklarının dost-düşman tanıma sistemleri idi. İran ile savaşında ABD'nin desteğiyle önemli bir hava gücüne ulaşan Irak'ın ABD saldırılarına karşı tek bir uçak bile kaldıramadığı düşünüldüğünde ASELSAN'daki mühendislerin üzerinde çalıştığı projenin ehemmiyeti ortaya çıkıyor. Projenin ehemmiyetini bir tarafa bırakalım, sıradan bir proje olsa dahi birlikte çalışan üç kişinin ölümünü intihar olarak kabul etmek mümkün müdür? Yetkililerce ısrarla intihar olarak açıklanan ölümlerin üzerinden bir yılı müteakip zaman geçtikten sonra nihayet, silahlı kuvvetler inceleme başlattı.

Güvenlik ile ilgili stratejik araştırmalar Savunma Bakanlığı bünyesinde Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yürütülmekte. Bu araştırmalar ancak yüksek bilgi ve kabiliyet sahibi uzmanlar sayesinde maksadına erişebilir. Bu uzmanların tesbit edilmesi, tesbit edilenlerin bir ekip haline getirilmesi, bu ekibin çalışacakları bir projeye dahil edilmeleri yetmiyor. Anlaşılan o ki, onların güvenliğini sağlamak böylesi projelerin başarıları için ilk öncelik olmalı.

Kınayı düğünden önce yakmak gerek…

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 17835

ulkucudunya@ulkucudunya.com