« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

12 Eyl

2024

12 EYLÜL… BİR HAREKETİN DÖNÜM NOKTASI

12 Eylül 2024

12 Eylül darbesinin üzerinden tam 26 yıl geçti. Dile kolay, 26 yıl.. çeyrek asır. O tarihte dünyaya merhaba diyenlerin pek çoğu şimdilerde çocuklarının okul telaşesiyle uğraşmaktalar.

Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da Ali Güngör’ün gayretleri ile yapılan “12 Eylül” konulu toplantının haberi gazetelerde ve haber sitelerinde “ Ülkücüler 26 yıl sonra 12 Eylül’le hesaplaşıyor.” başlıkları ile verildi. Bu habere ilişkin yorumların ekseriyetinde ise “Çok geç kalmadılar mı ?” sorusu vardı. Bu soruyu soranların muradları nedir, maksatları nicedir tam olarak bilemesek de, üsluba gizlenmiş istihzaya rağmen yine de “Haklısınız!” demekle dürüstlüğe halel getirmekten kurtulmuş oluruz.

Geçirdiğimiz çeyrek asır içerisinde geriye dönüp bakacak olursak Ferruh Sezgin’in “Sistemin İntikamı” ile cezaevlerinde C-5 ve Mamaklarda yaşanan zulmün (şokun) neticesinde kaleme alınan “Bir Mahkumiyetin Anatomisi”, “Mamak Zulüm Kalesi”, “Varolacağız Eylüllere Rağmen”, “Kalemimi Asamazlar”, “Onlar Diridirler” “12 Eylül Ve Ülkücüler” kitaplarından başka 12 Eylül’e ilişkin yazılmış kitap, yapılmış araştırma göremeyiz. Ülkücülerin 12 Eylül’e ilişkin, toplumda ya da en azından kendi tabanında etkili olabilmiş değerlendirmeleri bir ozanın sazı ile bir şairin sözünden, Ozan Arif’in şiirlerinden ibarettir ki, bunlar da hissiyattan öte değildir. Yani çeyrek asır boyunca 12 Eylül’e dair ortaya koyduklarımız hislerimizin ifadesinden daha fazlası değildir. Halbuki, 12 Eylül’de en çok hasar gören, en fazla kayba uğrayan Ülkücüler olmuştur. 12 Eylül olmasa da, Sol nihayetinde yine bitecekti. ABD’nin uzay savaşları projesi ile iflasa(çöküşe) sürüklediği Sovyet Rusya ve Demirperde dağıldıktan sonra, Kâbesi yıkılan Sol’un ayakta kalması zaten mümkün olamazdı. 12 Eylül Sol’un ömrünü birazcık kısaltmış oldu.. o kadar. Ama, toplumsal tabanını hızla büyüten, sosyal teşkilatlanmasını genişleten, kadrolarını çoğaltan, siyasi gücünü artıran Ülkücü Hareket 12 Eylül’le birlikte bütün bu kazanımlarını kaybetti. Milli Devlet ülküsü, Turan ideali sekteye uğradı. Ali Güngör’ün gayretleri ile yapılan toplantıya katılanların çoğunluğunu mevcut siyasi teşkilata muhalif olan Ülkücüler teşkil etse de, (hüsnü) zannımca 26 yıl sonra 12 Eylül’le hesaplaşmayı seçmek, kayıplarımızın farkına varmanın, özellikle 1999-2002 yılları arasındaki iktidar tecrübesinin bizi icbar kıldığı muhasebenin en azından fert planında vücuda getirdiği tesir sayesinde, bugüne nasıl geldiğimizin cevabını ararken bir mecburi istikamet olarak 12 Eylül’e geri dönmemizin kaçınılmaz olmasındandır. Ancak, aceleye getirilmiş, dar zamana sıkıştırılmış, katılımcıların hazırlıksız olduğu ve genel-geçer politik değerlendirmelerle iktifa ettiği bu tür toplantıların 12 Eylül’ün analitik değerlendirmesini yapmaya, sebep ve sonuçlarıyla açıklanmasına, görünmeyen gerçek yüzünün teşhirine yetmeyeceği aşikârdır. İnşaallah bu sonuçları sağlayacak çabalar için bir başlangıç olur.

Hissiyatımızın tezahür ettiği kitapları bir yana bırakacak olursak 12 Eylül’ü Türk Milliyetçiliği penceresinden değerlendiren Ferruh Sezgin’den 15 yıl sonra Ülkücü perspektiften bakışla M.Metin Kaplan’ın “Desise” isimli roman formatındaki araştırması yayınlandı. Özelde Abdi ipekçi cinayetini, genelde ise 12 Eylül’ün nasıl ve niçin hazırlandığını (olgunlaştırıldığını), kimlerin tezgâhladığını, kimlerin bu oyunda yer aldığını anlatan kitabın ana fikrini, araştırmanın sonucunu M.Metin Kaplan’ın bu haftaki yazısında okuyabilirsiniz.

12 Eylül’le birlikte dünyayı yeniden düzenlemeyi(!) planlayanların istediği Türkiye dizayn edilmeye başlandı. Bu minvalde engel gördükleri her şeyi bertaraf etmeyi başardılar.

Daha önce denenen ancak, şartlar müsait olmadığı için gerçekleşmeyen ekonomik değişimin kapısını 24 Ocak kararları ile araladılar. Dünyaya açılıyoruz yalanının arkasından ekonomimizin bütün korunma duvarları yıkıldı; çikita muzla başlayan ithal mal salgını her alana yayıldı. Türk Parasını Koruma Kanunu’nda yapılan değişikliklerle TL’nin konvertable olduğu, dünyanın her yerinde geçerli olduğu yalanı ile mark-dolar işgaline uğradık; kendi paramız bırakın başka ülkelerde kendi ülkemizde bile geçmez oldu. Menkul Değerler Borsası açıldı.. borsa-döviz-faiz üç kağıdı sanayiyi ve tarımı bitirdi. Özelleştirme yalanı ile bütün ekonomik varlıklarımız yok pahasına satıldı / peşkeş çekildi. Kısacası en ilkelinden kapitalizm Türkiye’ye geldi yerleşti.

İktisadi, içtimai ve siyasi yapının kapitalizme uygun ve elverişli bir hale dönüştürülmesi 10 yıl gibi kısa bir zamanda halledildi. Bu, dönüşüme karşı koyabilecek olan sadece her şeyleri ile milli olan Ülkücülerdi… Onlar da 12 Eylül girdabında güçlerini, takatlerini, inançlarını, güvenlerini tüketmişlerdi.

Ülkücü Hareket kadrolaşma safhasından kitleleşme safhasına geçmekteyken, 12 Eylül’le birlikte ülkemize nüfuz eden kapitalizmin yeşerttiği popüler kültür, küresel değerler kıskacında kitleselleşti…

Farklılıklarını, nev’i şahsına münhasır hususiyetlerini terk ederek sürüye katıldı… Çobanı kapitalizm olan sürüye. Kadrolarımızın oluşturacağı cazibe ile kitleleri bünyemize katamadan kadrolarımızın kahir ekseriyatı kitlelere katıldı. Kadrolarımızın büyük çoğunluğu 12 Eylül sonrasının yeni aktörleri tarafından devşirildi.

Ülkücü Hareket 70’li yıllarda yetişmeye başlayan, Türk Milliyetçisi hocalarından tevarüs ettikleri ile Ülkücü Fikir Sistemi’nin ilmi örgüsünü kuracak aydınlarını 12 Eylül sonrasında bünyesinde tutamayıp, tamamen kaybetti.

Kapitalizmin işini bilen adam, gemisini yürüten kaptan bencilliği ve bireyciliği ile çözdüğü cemaat / teşkilat yapısının ardından nefsi isteklerin ön plana çıktığı, menfaatlerin dağıtım mekanizması olan politika her şeyin önüne geçti. Ülkücü Hareket kaybolan güvenleri, azalan inançları, tükenen imanları ile bu mekanizmanın bir parçası olarak var olan bütün kuruluşları dahilinde politize oldu.

Geçmişe bakıp özlem duyduğumuz bütün hasletlerimizin kaybını, iktidar aynasında nasıl cüceleştiğimizi, ideallerimizin yerini kuru nefsanilik kavgasının nasıl aldığını fert planında sorgulayıp, muhasebesini yapanlarımız vardıkları sonuçları yan yana koyduğunda hareket olarak muhasebemizi yapabilmenin ilk adımını da atmış oluruz. 26 yıl gecikmenin üzüntüsünü, başlamış olmanın sevinciyle telafi edebilecek miyiz?

Nurullah Kaplan 12.09.2006

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Halim Kaya

26 Kas 2024

Süleyman Eryiğit’in yazdıklarından daha önce hiçbir yazısını okumadım. Mümtaz Turhan, Sabri F. Ülgener, Ömer Lütfü Barkan, Mehmet Genç gibi hocaları okuyup Osmanlının geri kalışının sebepleriyle ilgilenmeye başladığımdan ve özellikle de Mehmet Genç’in iki ciltlik “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” adlı kitabını okuduktan sonra “Osmanlı ve Kapitalizm” konusu daha dikkatimi çekmeye başladı.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

26 Kas 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 129,04 M - Bugn : 204764

ulkucudunya@ulkucudunya.com