« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

01 Ağu

2011

MHP NE YAPMALI? (4)

01 Ağustos 2011

Bu yazımda Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in Ülkücü Dünya Görüşü ile birlikte ülkücülere miras bıraktığı Ülkü Ocakları ile MHP’den bahsedecektim. Ancak bundan önceki yazılarıma yorum adı altında öyle saldırılar ve hakaretler yapıldı ki ‘sükût ikrardan gelir’ diye düşünüleceğinden korktuğum için bu yazımı o yorumlara(!) tahsis ederek hiç istemediğim halde bunlara cevap vermek zorunda kaldım. Bağışlayın!

Ülkücü Dünya Görüşü’nün ne olup ne olmadığını ifade etmeye çalıştığım yazım ‘ismi lâzım değil’ bir kişiye çok komik görünmüş ve kendisine Cem Yılmaz’ı hatırlatmış, kendisi yazdığı yorumda(!) öyle diyordu… Böyle diyerek, güya benimle alay ediyor, beni küçümsemeye ve küçük düşürmeye çalışıyor gibi yapıyordu… Yorumu(!) benimle alâkalı olsaydı hiç önemli olmazdı, hatta buna belki saygı bile duyabilirdim… Ancak o, bana saldırır gibi yaparak, aslında Ülkücü Dünya Görüşü’ne saldırıyordu ki bunu kabul etmem mümkün değil… Esasen ‘ismi lâzım değil’ bunu yaparken, farkında olmadan kendisinin ülkücü olmadığını da itiraf etmiş oluyor, fakat nedense bunu da açıkça söyleyemiyordu ya, ben de anlamazdan geleyim... Ülkücü Dünya Görüşü’ne yapılan bu saldırıya ne yazık ki hiçbir ülkücü cevap vermedi ki, beni aslında –ülkücülerin ne durumda olduğunu gösterdiği için asıl- bu üzdü… Ben bu saldırıya yüzlerce ülkücünün cevap vermesini beklerdim, ama bir tek kişi, o da yanlış bir şeyi savunuyormuş gibi mahçupça yazılmış bir iki satırlık bir yorumla cevap vermeye çalışır gibi yaptı. Hepsi bu kadar.

Ülkücü Dünya Görüşü’ne saldıran ‘ismi lâzım değil’ bu kişinin kim olduğunu, neci olduğunu, eğitim ve kültür seviyesini, yaşını ve yaşadığı yeri bilmiş olsaydım, daha geniş ve derin bir cevap vermeye çabalardım, ama bunların hiçbirini maalesef bilemiyorum. Bu yüzden sıradan bir cevapla yetinmek zorundayım: Ey ismi gerekmez kişi! Siz ülkücü olmadığınız veya ülkücülüğü tam olarak bilmediğiniz ya da kavrayamadığınız için size komik gelebilir, ama Ülkücü Dünya Görüşü’nün ‘millî’ ve ‘dinî’ hedefleri olduğu gibi ‘insanî’ hedefleri de vardır… Ve Ülkücülerin Türk milleti ile İslâm ümmetine olduğu gibi insanlığa da söyleyecek sözleri, yapacak teklifleri vardır… Üstelik Müslüman Türk milletinin dün de böyle hedefleri vardı ve -belki siz bilmezsiniz, ama- bu hedeflerin çoğunu da gerçekleştirmişti… İnanmıyorsanız, Prof. Dr. Osman Turan’ın Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi’ni okuyun… O halde Müslüman Türk milletinin özü/aslı/esası demek olan Türk-İslâm Ülkücüleri dün atalarının gerçekleştirdikleri hedefleri bugün neden, niye gerçekleştiremesinler ki? Velev ki gerçekleştiremesinler; Slavların Pan-Slavizm, yani Slav Birliği, Almanların Pan-Cermanizm, yani Alman Birliği, Yunanlıların/Rumların Pan-Elenizm, yani, Rum Birliği ve hatta Amazonlarda yaşayan ilkel Pigme kabilelerinin dünyaya hâkim olmak, insanlığı yönetmek gibi büyük idealleri varken ve bunlar tüm insanlar tarafından normal karşılanıyorken, tarihin gördüğü en büyük ve muhteşem devletlerle imparatorlukları kurmuş olan büyük Türk milletinin Ülkücülerinin böyle ideallerinin olması size niye komik görünüyor ki? Yoksa siz bu necip millete mensup biri değil misiniz?

Ne ise… Ülkücü Hareket’in de diğer bütün hareketler gibi bir gayesi, daha doğrusu bir gayeler hiyerarşisi vardır… Ya da şöyle söyleyeyim: Ülkücü Hareket’in de bir ilk gayesi, bir ulaşılabilir gayesi, bir hayal edilebilir gayesi ve bir esas gayesi olmak üzere bir gayeler hiyerarşisi vardır... Ancak burada bir hususu hemen belirtmeliyim; ilk gayenin de ilk, ulaşılabilir ve hayal edilebilir gayesi… Ulaşılabilir gayenin de ilk, ulaşılabilir ve hayal edilebilir gayesi… Hayal edilebilir gayenin de ilk, ulaşılabilir ve hayal edilebilir gayesi, vardır… Bunların hepsinin üzerinde ve hepsine hâkim olacak şekilde ise bir esas gayesi vardır… İşte bunların hepsi birarada basamak basamak bir merdiven oluşturmakta ya da bir hiyerarşi meydana getirmektedir ki buna gayeler hiyerarşisi denmektedir.

Biraz daha somutlaştırarak söylemek gerekirse, Ülkücü Hareket’in ilk gayesi Türk Birliği’dir ki bunun ilk gayesi Türkiye Birliği (Etnik ve dinî bölücülük ile her türlü adaletsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk meselelerini halletmiş, hukukun hâkim olduğu, madden ve manen kalkınmış, mesut ve müreffeh bir Türkiye), ulaşılabilir gayesi Misak-ı Millî Birliği (Batı Trakya, Ege Adaları ile Kıbrıs ve Musul-Kerkük ile birleşmiş bir Türkiye) ve hayal edilebilir gayesi Oğuz Birliği (Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan Birliği)’dir. Ülkücü Hareket’in ulaşılabilir gayesi İslâm Birliği’dir ki bunun ilk gayesi Türk Birliği (Türk Cumhuriyetleri ile yapılmış bir birlik), ulaşılabilir gayesi Türk-Arap ve Balkan Birliği (Osmanlı’nın hâkim olduğu coğrafyanın birliği) ve hayal edilebilir gayesi Türk-Arap/Balkan-Fars Birliği’dir. Ülkücü Hareket’in hayal edilebilir gayesi İnsan Birliği’dir ki bunun ilk gayesi İslâm Birliği (Dünyadaki tüm Müslümanların birliği), ulaşılabilir gayesi İslâm-Avrasya Birliği, hayal edilebilir gayesi İnsan Birliği’dir… Her birinin esas gayesi de Allah rızasıdır ki bu şu demektir; Ülkücü Hareket Türk Birliği’ni de İslâm Birliği’ni de İnsan Birliği’ni de bunların ara hedeflerini (birliklerini) de Allah’ın rızasına kavuşmak için istemektedir. Bu, aynı zamanda bütün bu birliklerin Allah’ın ölçü ve ilkeleri dâhilinde gerçekleştirilmesi gerektiği anlamına gelmektedir!

O ‘ismi lâzım değil’ kişi bu satırları okuduğunda bu defa sadece Cem Yılmaz’ı değil, onunla birlikte Nejat Uygur’u, Levent Kırca’yı, Müjdat Gezen’i, Yasemin Yalçın’ı, Ata Demirer’i ve Şahan Gökbakar’ı da hatırlayabilir. Benim için hiçbir mahzuru yok, olmadığı gibi aksine böyle sözler kendisini daha iyi tanımamızı sağlayacağı için memnun bile olurum! Ne ise… Fikrî ve ilmî kifayetsizliğimden ötürü tam olarak ifade edemesem ve hiç kimse inanmasa bile -ki milyona yakın ülkücü buna inanmaktadır- ben buna inanıyorum! Rahmetli Başbuğumuz da buna inanıyor ve bunu savunuyordu! İnanmayan büyük boy Dokuz Işık’ı okusun!

‘Peki, M. Metin Kaplan Türk Birliği, İslâm Birliği ve İnsan Birliği hedefleri birbiriyle çelişmiyor mu ki hepsini bir arada ve Ülkücü Hareket’in gayeleri olarak ifade ediyorsun?’ Çelişmiyor! Çelişmez! ‘O halde bunlar on yıllar boyunca niye her biri; Türkçülük, İslâmcılık ve İnsaniyetçilik ayrı ayrı ve birbirlerine aykırı ideolojiler gibi takdim edildiler?’ Bu, bütün emperyalizmlerin ve bunların yerli işbirlikçilerinin Türk milletini bölerek zayıflatmak için elbirliğiyle uydurup, propagandasını yaptıkları bir yalandı… Çoğu saftirik de maalesef buna inandı, bu oyuna geldi… Oysa Türk Birliği’nin gerçekleşmesi Türklerin tamamı Müslüman olduğu için İslâm Birliği’nin ve gene Türklerin tamamı insan olduğu için İnsan Birliği’nin, bir kısmının gerçekleşmesi demektir! Öyle ise Türk Birliği, İslâm Birliği ve İnsan Birliği arasında nasıl çelişki olabilir? Bunların arasındaki nasıl bir aykırılık ki birinin gerçekleşmesi diğerlerinin bir kısımlarının gerçeklemesini sağlıyor? Böyle saçmalık olur mu?

‘İyi de M. Metin Kaplan, rahmetli Türkeş’in Ülkücü Dünya Görüşü’nü miras bıraktığını nereden çıkarıyorsun? Alparslan Türkeş, konuşmalarında sık sık Dokuz Işık’tan söz ettiği halde, hiçbir yerde Ülkücü Dünya Görüşü’nden bahsetmiyordu, buna ne diyeceksin?’ Merhum Başbuğumuzun Dokuz Işık’tan sıkça söz ettiği halde Ülkücü Dünya Görüşü’nden açıkça hiç bahsetmediği doğrudur… Ancak Ülkücü Dünya Görüşü’nü miras bırakmadığı doğru değildir. Rahmetli Başbuğumuz Millî Doktrin Dokuz Işık (küçük boy) da Dokuz Işık’ı anlattığına göre diğer Dokuz Işık (büyük boy) da neyi/neleri anlatmaktadır? Eğer aynı şeyi anlatıyorsa bu tekrara düşmek demek değil midir? Alparslan Türkeş’in böyle bir zaafı mı vardı? Yok, böyle bir şey! Büyük boy Dokuz Işık’ta tam olarak oluşmadığı için ya da bilemediğimiz başka bir sebepten dolayı ismini koymadan Ülkücü Dünya Görüşü’nü anlatmaktadır! İnanmıyorsanız, büyük boy Dokuz Işık’ı okuyun ve kararı kendiniz verin.

‘M. Metin Kaplan bu senin hüsnü kuruntun ya da mesnetsiz bir iddian; bunu, nereden çıkarıyorsun? Dayanağın nedir?’ Bunu, Ülkücü Hareket'in rahmetli Başbuğu ve Kurucu Lideri Alparslan TÜRKEŞ'in şu veciz ifadesinden çıkarıyorum: “Türk Milleti için kurtuluş, yükseliş ve yüceliş çaresi İslâm inançlarıyla Milliyetçilik Ülküsü'ne sarılmaktır... Kendi varlığıyla hızlı şekilde kalkınan, yabancılardan yardım beklemekten kurtulmuş bir Türkiye ancak Millî Doktrin Dokuz Işık ile mümkün olacaktır.” Neymiş? İslâm inançları artı Milliyetçilik Ülküsü artı Millî Doktrin Dokuz Işık imiş! Bu, ne demek? Bu, Ülkücü Dünya Görüşü demek! Çünkü dünya görüşü; din/felsefe, ideoloji ve doktrin unusurlarından meydana gelir ki bu vecizede bu üç unsur hem de aynı sırayla zikredilmektedir. Bu, tesadüfen olabilir mi? Olmaz, olamaz!

Kaldı ki Ülkücü Dünya Görüşü başlık ve konulu kitabımı 1996 yılında yayınlamış ve Başbuğumuza da arz etmiştim… Kendisi doğrusu kitabı okumamış (üç-beş dakika içinde okuyamayacağı açık), ama içindekilerle ilgili sahifeleri inceledikten sonra olumsuz hiçbir şey söylemediği gibi tebrik ederek, kitabı yazıp yayınlamamdan dolayı memnuniyetini ifade etmiş, daha geniş ve derin araştırma yaparak kitabı genişletmem için beni teşvik etmişti! Ne ise… Bunu da geçelim, gene çok uzadı çünkü.

‘İsmi lâzım değil’ bir başka yorumcu(!) ise MHP’nin Sayın Devlet Bahçeli’nin Genel Başkanlığında 12 Haziran 2011 Seçimleri’nde aldığı % 13’lük, 2007 Genel Seçimleri'nde aldığı % 14.29’luk, 2002 Genel Seçimleri’nde aldığı % 8.3'lük ve 1999 Genel Seçimleri'nde aldığı % 17.98’lik sonuçları, Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in Genel Başkanlığında girdiği 1965 (% 2,2), 1969, 1973 (% 3.4), 1977 (% 6.4) ve 1995 (% 8.2) seçimlerinde aldığı oy oranları ile karşılaştırarak, Sayın Devlet Bahçeli’nin rahmetli Alparslan Türkeş’ten bile daha başarılı olduğunu ispat ediyordu(!). Rakamlar yalan söylemez(!). Rakamlara bakınca bu doğru gibi görünüyor… Acaba bu doğru mu?

Doğru değil! Çünkü bu doğru ise o vakit; haşa Hz. Ömer, Hz. Peygamber’den daha başarılı demektir. Çünkü İslâmın Hz. Ömer döneminde hâkim olduğu coğrafya Hz. Peygamber döneminde hâkim olduğu coğrafyadan çok daha geniştir… O zaman Kanunî, Osman Gazi’den ve Osman Gazi, Alpaslan Gazi’den daha başarılı demektir… O mantıktan böyle sonuçlar çıkar! Çıkacak böyle sonuçlar doğru mudur? Asla ve kat’a doğru değildir!

Alpaslan Gazi Anadolu’yu Türklere açmasaydı, Anadolu Selçuklu Devleti kurulabilir mi, Anadolu Selçuk Devleti dağılmasaydı, Osman Gazi Osmanlı Beyliğini kurabilir miydi? Osman Gazi Osmanlı Beyliğini kurmasaydı, Kanunî Osmanlı İmparatorluğu’nun Muhteşem Süleyman’ı olabilir miydi? Keza Peygamber Efendimiz İslâm Devleti’ni kurmasaydı, Hz. Ömer Suriye’yi, Mısır’ı, Irak’ı ve İran’ı hangi güçle ve hangi devlete dayanarak fethedecekti? Hz. Peygamber İslâmı tebliğ etmeseydi, “Cahiliye döneminde biz, helvadan bir heykel yapardık… Önce bu heykele tapınırdık, sonra acıkınca da afiyetle yerdik” diyen Ömer bin Hattab, Peygamberler hariç Hz. Ebubekir’den sonraki gelmiş geçmiş ve gelecek en değerli ikinci insan olan Hz. Ömer’e dönüşebilir miydi? Ey ‘ismi lâzım değil’ kişi, Sayın Devlet Bahçeli’yi savunacağım ve öveceğim derken, iş nerelere kadar gidebiliyor gördün mü? Lütfen dediklerimizi kulağımız duysun, yazdıklarımızı da gözlerimiz görsün!

Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş, 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne girmeseydi, ya da CKMP’ye Genel Başkan seçilmeyi başaramasaydı. CKMP’yi 1969 yılında MHP’ye dönüştürmeseydi... O esnada Millî Doktrin Dokuz Işık’ı oluşturup yazmasaydı, bunu Ülkücü Dünya Görüşü haline getirmeseydi... Ülkücü Dünya Görüşü’ne dayanarak, ülkücü bir kadro kurmasaydı… Ve 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi MHP’yi kapattıktan sonra kendisi cezaevinde olduğu halde Muhafazakâr Parti’yi kurdurtmasaydı, bunu daha sonra Milliyetçi Çalışma Partisi’ne ve bunu da MHP’ye dönüştürmeseydi, Sayın Devlet Bahçeli hangi partiye Genel Başkan seçilecekti? MHP’nin 1999 yılı itibariyle otuz yıllık müktesabatı olmasaydı ve Başbuğumuzun gene otuz yılda ihdas ettiği, oluşturduğu ülkücü kadro bulunmasaydı, Sayın Devlet Bahçeli bahsettiğiniz o başarıları(!) nasıl ve kimlerle yakalayacaktı?

Şöyle söyleyeyim… Eğer MHP’nin aldığı bu seçim sonuçları Alparsalan Türkeş ile Ülkücü Hareket’in 30 yıllık mücadelesinin neticesinde değil de yalnızca ve sadece Sayın Devlet Bahçeli’nin başarılı Genel Başkanlığı sonucunda ortaya çıkmışsa… Bunu, Sayın Devlet Bahçeli de iddia ediyorsa, o zaman kendisine durumu kolayca açıklığa kavuşturacak bir teklifim var: Eğer bu iddianın doğruluğuna inanıyor ve güveniyorsa, MHP Genel Başkanlığından hemen istifa etsin, yanına MHP’deki ‘yol arkadaşları’nı ve hatta kendisi ile birlikte gidecek olan bütün MHP Milletvekillerini de alsın. Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş gibi yapsın, gitsin yarı ölü bir partiye meselâ ANAP’a katılsın. Başarabiliyorsa ANAP’a Genel Başkan seçilsin. ANAP’ın Genel Başkanı olarak, ANAP ile Seçimlere katılsın ve hiç olmazsa MHP’nin Alparslan Türkeş’in Genel Başkanlığında aldığı kadar oy alsın… O zaman ben de bu iddianın doğru olduğuna inanacağım ve hatta Sayın Devlet Bahçeli’nin ellerini öpeceğim! Ha, ne dersiniz?

‘İsmi lâzım değil’ kişi, tarihî hikâyeyi herhalde biliyorsundur. Bilmiyor yahut hatırlayamıyorsan ben arz edeyim… Fatih Sultan Mehmed, Kostantiniye’yi (fetihten sonra İstanbul) fethetmiş, askerin başında şehre giriyordu.

Bir derviş önüne fırlayıp, atının yularına yapıştı: "Padişahım!"dedi, "Unutma sakın, Kostantiniye’yi biz dervişlerin duaları sayesinde fethettin."

Fatih Sultan Mehmed, hafifçe gülümsedi. Elini kılıcına atıp, kılıcı yarıya kadar sıyırdı: "Baka derviş” dedi, “Doğru söylersin, ama şu kılıcın da hakkını unutma!"

Ey ‘ismi lâzım değil’ kişi, Genel Başkanlığı döneminde yapılan seçimlerde alınan sonuçlarda Sayın Devlet Bahçeli’nin elbette bir payı vardır. Ancak unutmayın ki bu sonuçta rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in de çok önemli bir payı vardır. Türkeş’in payını/hakkını da unutmayın! Bunu, vicdan ve izan sahibi, adaletli hiç kimse zaten unutmaz, unutamaz. Unutmamalıdır! Üstelik bunu unutmak vicdansızlıktır, adaletsizliktir, vefasızlıktır, hesap bilmemektir! Nankörlüktür!

Vesselâm!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,03 M - Bugn : 17866

ulkucudunya@ulkucudunya.com