« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

08 Tem

2011

MHP NE YAPMALI? (2)

08 Temmuz 2011

Geçen yazımı, şöyle bitirmiştim: “MHP, 12 Haziran seçimlerinde başarılı olamamıştır! Bunun temel sebebi ise MHP’nin “Ülkücü Dünya Görüşü”nden uzaklaşması/sapmasıdır! Ve MHP, bundan sonra başarılı olmak istiyorsa “Ülkücü Dünya Görüşü”ne geri dönmelidir!” O halde bir yanlış anlamaya meydan vermemek için bu yazımda “Ülkücü Dünya Görüşü” nedir sualini, açık-seçik ve net olarak cevaplamalıyım… Ben de bunu yapmaya çalışacağım. Ancak “Ülkücü Dünya Görüşü”nün ne olduğunun daha iyi ve tam olarak anlaşılabilmesi için ‘dünya görüşü’nün ne olduğunu açıklayarak başlamak zorundayım.

Dünya görüşü nedir? Dünya görüşü, kavramın da bizzat belirttiği gibi, dünyaya belirli bir açıdan bakışı, olayları ve durumları belirli bir açıdan görmeyi ve anlamayı ifade eder. Fakat bu bakış, her zaman ve her yerde aynı görüş açısından değerlendirmeyi gerektirir... Bu itibarla dünya görüşü siyaset için kullandığı ölçüleri ekonomi için de kullanır. Keza sosyal hayat ile kültür hayatı, dış politika ile iç politika arasında organik bağların bulunduğuna inanır ve her biri için aynı ölçülerin kullanılması gerektiğini savunur.
Dünya görüşü’nün anlamı nedir? Dünya görüşü’nün ifade ettiği anlam şudur: İnsanları ve onların dünya ve evrene olan bağlarını tek ve aynı görüş açısından kavramak; devlet, kültür, hukuk, aile ve ekonomiyi aynı değer hükümlerine bağlamak; hayatın bütün akış, yöneliş ve değerlerini bu açıdan görmektir.
Dünya görüşü nasıl tarif edilebilir? Dünya görüşü kavramının birden çok tarifi var; bu kavramı herkes kendine göre tanımlar. Üstelik herkes, bu kavramı tanımlarken, kendi dünya görüşü’nün eğilimine göre, fark gözetmeksizin, her dünya görüşü’nde bulunmasını istediği, bir takım kurucu nitelikler de önermekten kendini alamaz. Gene de, dünya görüşü anlayışlarının hepsinde ortaklaşa bir temelin varolduğu bellidir. Dünya görüşü’nden kim, nerede söz ederse etsin, bu kavramla, hemen hemen her zaman ve herkes, “insan hayatına ilişkin, bu hayatın gerektirdiği, bu hayata tesir eden bir görüşü” dile getirmektedir.
Demek ki, dünya görüşü her zaman insanın tutumlarına, tavırlarına, davranışlarına çekidüzen veren bir yaşama üslûbu, hayat tarzı, sunar. Ben kimim? Nasıl yaratıldım? Niçin yaratıldım? Nasıl yaşamalıyım? Nasıl bir hayat, yaşanmaya değerdir? Hangi amaçlara, hangi ideallere, hangi ülkülere ulaşmaya çalışmalıyım? Tutumlarımı, tavırlarımı, davranışlarımı neye, nelere göre ayarlamalıyım? Varlık sebebim nedir? Yaratılmamın bir gâyesi var mı? Var ise, nedir? İnsan niçin yaratıldı? Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Ölümden sonra bir hayat var mı? Dünya ve evren nasıl yaratıldı? Dünya ve evren niçin yaratıldı? Bütün bu sorular ve benzerleri, dinî ve yahut ahlâkî sorulardır... Dünya görüşleri, bu suallerin hepsini, ayrıca benzerlerini cevaplandırmaya çalışır. Fakat dünya görüşü, bir din ya da ahlâk olmadığı gibi bir din ya da ahlâk da bir ‘dünya görüşü’ değildir.
Elbette, her dünya görüşü’nün dinî ve ahlâkî bir tutumu vardır, daha doğrusu her dünya görüşü’nden belirli bir din ve ahlâk anlayışı çıkarılabilir. Ancak, dünya görüşü, adı üstünde, en başta dünyayı, evreni konu olarak alan, böylesine büyük bir bütünü bir tasavvur tablosunda kucaklayan, kucakladığını ileri süren bir görüştür. Diğer taraftan, dünya görüşü, “dünya ve evren bilmecesinin bir çözümünü” sağlamaya uğraşır. Bununla uğraşmazsa ya da bunu başaramazsa, dünya görüşü adına hak kazanamaz... Dünya görüşü’nün asıl kaygısı da, “dünyanın ve evrenin önemi ile anlamıdır”. Tek tek eylemlerin düzenlenmesi daha sonra gelir ve ancak dolayısı iledir... “Dünya görüşü, ana gâyesi icabı, bu eylemlerin dönüp dolaşıp bağlandığı eksiksiz tasavvuru verir; hayat pratiğini şöyle veya böyle etkilemekle birlikte, bu pratiği aşan bütüncü bir bilmeyi gerçekleştirir. Böylesine bir başarı ortaya koyduğuna inanmayan bir tek dünya görüşü yoktur.” Olamaz. Olursa da, ciddiye alınmaz.
Dünya görüşü tek tek ilimlerin ötesine geçip, konusu olan dünya ve evrenin tümünü kuşatan, işte bundan dolayı belli bir bilimin sahasına sığmayan, girmeyen, ama gerçekten de bir bilgi olan, bilgilerin alanıdır. Gerçekten böyle midir? Evet, gerçekten böyledir! Fakat kendisini teşkil eden parçalardan ayrı bir varlığı olan evreni kuşatan bir bilgi, konusundaki genişlik ve derinlikten ötürü, tek tek bilimlerden daha geniş, daha derin ve güvenilir bir kaynaktan, yani sadece ve ancak, bir ilâhî kaynak tarafından verilebilir... Doğru mu? Doğru! İşte, bu sebeple din, dünya görüşünün birinci ve en mühim unsuru ve kaynağı olmaktadır. Ayrıca, dünya, evren, hayat, kader ve benzerleri öylesine dibine inilemeyen, öylesine derin anlamlı, öylesine çetrefil bilmecelerdir ki, herkes bu nitelikteki şeyleri belli bir açıdan görmek, belli bir yönden çözmek zorundadır, başka çıkar yol yoktur. Ama tek tek de, hep birlikte olarak da bilimler, bu konuda, yetersiz kalmaktadır. İşte, bu noktada ve bu sebeple de, insanlığın imdadına sadece ve ancak vahiy ve din yetişmektedir. Bu bakımdan da, din, dünya görüşünün birinci ve en önemli unsuru ve kaynağı olmaktadır.
Bir önemli husus da şudur: Dünya görüşleri, milletlerin din, dil, tarih, kültür ve soy gibi, yaratıcı güçleri ile belirlenir. Bunu inkâr etmek, ilmî yönden mümkün olmadığı gibi, doğru da değildir. Ayrıca, dünya görüşü, keyfî bir seçimin sonucu olmadığı gibi, ferdî bir düşünce veya irâdenin mahsulü de değildir... Dünya görüşü’nü insanlara dinleri, dilleri, millî hayatlarının tarihî akışı, soyları, millî kültür ve kaderleri çizer. Öte yandan, toplumlar kendilerine has dünya görüşleri ile şekillenirler, düzenlenip sınırlanırlar. Zaten insan, fert olmasına ferttir, ama bir bütünün bireyidir; beden olarak, geçim olarak, eğitim olarak, daha da bin bir yönden, mensubu olduğu toplumun üyesidir. Bu bakımdan, insanların çoğu, hayatını içinde idame ettirdiği toplumun ve milletin dünya görüşü’nü paylaşırlar. Kişisel kültürler, nasıl toplumun ortak malı olan millî kültürün bir parçası ise, ferdî dünya görüşleri de milletin dünya görüşü’nün bir parçasıdır. Gerçi, dünya görüşlerini oluşturup işlemede tek tek insanların, dehâların, meselâ Peygamberlerin, evliyânın, sanatkârların, mütefekkirlerin, filozofların, devlet adamlarının büyük çile ve emeği vardır. Ama gene de, dünya görüşü’nü koruyup-tutan, yaygınlaştıran, yaşayan-yaşatan cemiyettir, millettir. Dünya görüşü ne kadar canlı olursa olsun, onu, bir duygu, bir temâyül, bir gönül kımıldanışı olmaktan kurtaran, böylece onu kişi-üstü dayanıklılığa ulaştıran, onun nesnel direnç ve çekicilik kazanmasını kolaylaştıran, ona kuşaktan kuşağa aktarılma imkânı sağlayan toplumdur... Özetle; dünya görüşü nedir, sualine, matematik bir formül şeklinde cevap vermem gerekirse, şöyle demem mümkündür: Dünya Görüşü= Din/Felsefe + İdeoloji + Doktrin…
Peki, “ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ nedir?” Ülkücülüktür! Ancak bu ülkücülük, “Millî Doktrin Dokuz Işık”taki ülkücülük umdesini de kapsamakla birlikte sırf o umdede ifade edilen ülkücülük’ten ibaret değildir. Muhteva ve şümul olarak daha geniş ve derin bir şeydir! Kısacası, Ülkücülük olarak da ifade edilen, Türk-İslâm Ülküsü'nün genel adıdır… Türk-İslâm Ülküsü ise, Ülkücü Dünya Görüşü'nün Türk milletindeki özel ismidir.

Ülkücü Dünya Görüşü'nü, sırf anlatma ve anlama kolaylığı bakımından, matematik bir formül şeklinde ifade edersem; ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ = İSLÂMİYET + MİLLİYETÇİLİK + MİLLÎ DOKTRİN, diyebilirim. Bunu, Ülkücü Hareket'in rahmetli Başbuğu ve kurucu Lideri Alparslan TÜRKEŞ'in şu veciz ifadesinden çıkarıyorum: “Türk Milleti için kurtuluş, yükseliş ve yüceliş çaresi İslâm inançlarıyla Milliyetçilik Ülküsü'ne sarılmaktır... Kendi varlığıyla hızlı şekilde kalkınan, yabancılardan yardım beklemekten kurtulmuş bir Türkiye ancak Millî Doktrin Dokuz Işık ile mümkün olacaktır.”

Ülkücü Dünya Görüşü ile Türk-İslâm Ülküsü arasında ne fark var? Muhteva olarak hiç bir fark yok. Yalnızca kapsam farkı var... Türk-İslâm Ülküsü sadece Türk Milletini şamil bir dünya görüşü iken, Ülkücü Dünya Görüşü bütün insanlığı kapsayabilecek bir şümule sahip. Ülkücü Dünya Görüşü kavramı, dünya görüşü’müze evrensel bir buud kazandırmaktadır. Ben, işte bu sebeple, Türk-İslâm Ülküsü yerine, Ülkücü Dünya Görüşü demeyi tercih ediyorum. Bütün ülküdaşlarıma da, Ülkücü Dünya Görüşü kavramını kullanmayı tavsiye ediyorum.

Ülkücü Dünya Görüşü, üç unsurdan meydana gelmektedir: İslâmiyet, Milliyetçilik ve Millî Doktrin. Fakat bu unsurlar arasında rastgele bir münasebet yok. Birbiriyle ilgisiz ve tutarsız unsurlardan ibaret karmakarışık bir yığın da değil… Açık-seçik esaslara dayanan düzenli bir sistem, istikrarlı bir bütündür.

Ülkücü Dünya Görüşü, İslâmiyet’in esaslarından çıkarılmış olup, bu esaslarla mantıkî bir bağlantı içindedir… İslâmiyet’in insan ve millet hayatının çeşitli sahaları için koymuş olduğu bütün kaideleri ve nizamları, özleri ve ruhları itibariyle Ülkücü Dünya Görüşü de vazetmiştir. Ve tıpkı bir bitkinin tohumdan fışkırması gibi, Ülkücü Dünya Görüşü de İslâmiyet’ten doğmuştur... Yine tıpkı bir ağacın bütün yönlerde dal-budak salmasına rağmen bütün dallarının ve yapraklarının köke sağlamca bağlı kalması ve kökten beslenmesi gibi, ağacın şeklini belirleyen şeyin tohum ve kökler olması gibi, Ülkücü Dünya Görüşü de İslâmiyet’in temel esasları ile postülâlarından çıkarılmıştır.

Ülkücü Dünya Görüşü üç basamak; İslâmiyet, Milliyetçilik, Millî Doktrin… Geliş yukardan aşağıya iniş halinde, gidiş de aşağıdan yukarıya doğru, çıkış şeklinde… Millî Doktrin, Ülkücü Dünya Görüşü’nün doktrinidir. Oluşumunu ve bağlayıcılık gücünü ideolojisi olan Milliyetçilik’ten almaktadır… Milliyetçilik de dini ve felsefesi olan İslâmiyet'ten… Hakikaten, İslâmiyet Milliyetçilik’in, Milliyetçilik de Millî Doktrin’in kaynağıdır. Dolayısiyle, Milliyetçilik İslâmiyet'e aykırı hiçbir şey ihtiva edemez. Millî Doktrin de Milliyetçilik’e… Şu halde; İslâmiyet, Milliyetçilik ve Millî doktrin, yani, din/felsefe, ideoloji ve doktrin Ülkücü Dünya Görüşü'nde biri diğeri ile asla çelişmeksizin, tam bir tevhid şuuru ile hayran kalınacak bir terkibe ulaşmıştır.

Böylece; Ülkücü Dünya Görüşü birbiri üzerine sıralanmış normlar halinde piramidal bir şekilde gözükmekte; Millî Doktrin’den, Milliyetçilik’e ve buradan da İslâmiyet'e çıkılmaktadır… Netice olarak; Milliyetçilik İslâmiyet'ten, Millî doktrin de Milliyetçilik’ten doğmuştur, Ülkücü Dünya Görüşü işte bu üç unsurun mantıklı, tutarlı ve düzenli bir şekilde bir araya gelmesinden oluşmuştur. Millî Doktrin’in kaynağı Milliyetçilik, Milliyetçilik’in kaynağı da İslâmiyet’tir ve İslâmiyet hiyerarşik sırada Millî Doktrin’in de Milliyetçilik’in de üstünde bulunmaktadır.

İslâmiyet, hiyerarşinin en üstünde yer aldığına göre, Milliyetçilik'in İslâmiyet'e uygun olması gerektiği açıktır! Ayrıca, Milliyetçilik'in İslâmiyet'e uygunluğu, İslâmiyet'in üstünlüğünün tabiî ve mantıkî bir sonucudur! Hiyerarşide, daha yukarı mertebede olanın, sebep olarak tesir gücü elbette ki aşağıdakinden daima daha fazladır. Çünkü sebep neticeden daha mükemmeldir ve neticeye ait eylemlerin hiçbir şekilde etkisinde kalmaz... Kaldı ki, Millî doktrin’i Milliyetçilik’in ve yahut İslâmiyet’in üstüne çıkarmak çok tehlikeli bir sapmadır… Milliyetçilik’i İslâmiyet’ten yukarı çıkarmak ise başka bir sapmadır… İslâmiyet’i yüce yerinden ayırıp Milliyetçilik ve yahut Millî Doktrin derekesine indirmek ise en tehlikeli sapmadır.

Ülkücü Dünya Görüşü, üç kademeli bir yapıya sahip... Temelinde İslâmiyet bulunur. Milliyetçilik bu yapının ikinci kademesini, Millî doktrin ise üçüncü kademesini teşkil eder. Dolayısıyla, Millî Doktrin Milliyetçilik'ten, Milliyetçilik ise İslâmiyet'ten doğmuştur. Millî Doktrin Milliyetçilik'in, Milliyetçilik ise İslâmiyet'in neticesidir. Yani, Ülkücü Dünya Görüşü’nün tek kaynağı herhalûkârda İslâmiyet'tir. Ülkücü Dünya Görüşü’nü teşkil eden unsurlar arasında böyle bir münasebet de var.

Ülkücü Dünya Görüşü’nü bir trene benzetirsek; trenin lokomotifi İslâmiyet'tir. Birinci vagonu Milliyetçilik, ikinci vagonu ise Millî Doktrin’dir… Bilindiği gibi trenin yönünü, hedefini, yani nereye, niçin ve nasıl gideceğini ve hızını lokomotif belirlemektedir… Trenin yönünü, hedefini, nereye, nasıl gideceğini ve hızını vagonlar belirlemeye kalkışırlarsa tren devrilir… Ayrıca vagonlar lokomotiften ayrılsa bile lokomotif yoluna devam edebilir, ama lokomotiften ayrılan vagonlar hareketsiz kalırlar.

Ülkücü Dünya Görüşü’nü üç katlı bir binaya benzetirsek; temelini, zemin-giriş katını İslâmiyet, birinci katını Milliyetçilik, ikinci katını ise Millî Doktrin meydana getirir. “ Kavi, zaif üzerine bina edilemez. Zaif, kavi üzerine bina edilir.” Temel esas budur! Bilindiği gibi binanın yönünü, şeklini ve sınırlarını binanın temeli belirler. Binanın birinci veya ikinci katında, binanın temelde belirlenen yönün, şeklin ve sınırların dışına çıkılmaya kalkışılırsa, buna, statik kanunları müsaade etmezler. Karşınıza dikilir ve size engel olurlar... Israr ederseniz, hükmünü yürütürler ve bina yıkılır.

Binanın ikinci katı yıkılsa, birinci katı ile zemin-giriş katı ayakta kalabilir, fakat temeli, zemin-giriş katı yıkılırsa, üst katlar, birinci ve ikinci katlar da ayakta kalamaz, onlarda çöker. Yani Millî Doktrin yıkılırsa, Milliyetçilik ve İslâmiyet yaşamaya devam edebilir. Hatta Millî Doktrin ile birlikte Milliyetçilik de, ortadan kalkarsa, İslâmiyet hayatiyetini yine de sürdürür. Fakat Allah korusun, Îslâmiyet yok olursa veya olmaz ise ülkücü anlamda ne Milliyetçilik ne Millî Doktrin ne de Ülkücü Dünya Görüşü kalmaz! Ülkücü Dünya Görüşü’nü teşkil eden İslâmiyet, Milliyetçilik ve Milî Doktrin arasında böyle münasebetler de var.

Ayrıca, Ülkücü Dünya Görüşü’nü teşkil eden unsurlar olan, İslâmiyet, Milliyetçilik ve Millî Doktrin, Ülkücü Dünya Görüşü’nde hem iç içe geçmiş ve hem de güçlü bir takım bağlarla birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmıştır. Meselâ İslâmiyet, Ülkücü Dünya Görüşü’nde hem bir müstakil unsur olarak yer almakta, hem Milliyetçilik’e yön, şekil ve sınır tayin etmektedir, hem de Millî Doktrin’de tekrar bir umde olarak, ahlâkçılık olarak yer almaktadır. Aynı şekilde Milliyetçilik, Ülkücü Dünya Görüşü’nde hem bir müstakil unsur olarak yer almaktadır, hem İslâmiyet'e bir vasıta olmaktadır, hem de gene Millî Doktrin’de birinci umde olarak, Milliyetçilik olarak yer almaktadır.

Ancak, Ülkücü Dünya Görüşü'nün temelinde bulunan İslâmiyet derken, anlatmak istediğim, herhangi bir İslâmiyet değil, Ehl-i Sünnet vel Cemaat çizgisinde İslâmiyet ile gene, Ehl-i Sünnet vel Cemaat çizgisinde İslâm Tasavvufu’dur… Milliyetçilik'ten kastım ise; rastgele bir Milliyetçilik değil, İslâmiyet’in emir ve müsaade ettiği kadar ve gene İslâmiyet’in emir ve müsaade ettiği şekilde bir Milliyetçilik’tir. Bunu; Milliyetçilik’in yönünü, şeklini ve sınırlarını İslâmiyet belirlemektedir, şeklinde ifade etmem de mümkündür. Millî Doktrin ise, yönü, şekli ve sınırları Milliyetçilik (ve dolayısiyle İslâmiyet) tarafından tayin ve tespit edilmiş olan uyuglama plânları demetidir ki, esasları Ülkücü Hareket'in merhum Başbuğu ve kurucu Lideri Alparslan TÜRKEŞ tarafından yazılan, Millî Doktrin DOKUZ IŞIK isimli kitapla ortaya konulmuştur.

Ülkücü Dünya Görüşü, görülüyor ki, bu haliyle dünyanın her yanında ve her zaman bütün insanlar ve milletler tarafından inanılabilecek ve uygulanabilecek bir dünya görüşü’dür.
Meselâ, sıradan bir İngiliz Ülkücü olmak isterse, Hıristiyanlıktan vazgeçip, Müslüman; ferdiyetçilikten vazgeçip, İngiliz Milliyetçisi ve kapitalizmden vazgeçip, İngiliz Millî Doktrincisi olmak suretiyle, Ülkücü olabilir... Anlaşıldığı üzere o zaman, Ülkücü Dünya Görüşü, İngiltere'de; İngiliz-İslâm Ülküsü haline gelecektir ki, İngiliz-İslâm Ülküsü = İslâmiyet + İngiliz Milliyetçiliği + İngiliz Millî Doktrini olacaktır.

Hâlbuki Ülkücü Dünya Görüşü’ne sadece Türk-İslâm Ülküsü demekte ısrar edersek, Türk-İslâm Ülküsü ile birlikte Ülkücü Dünya Görüşü’nü de kullanmazsak, ya dünya görüşümüzü evrensel buuda ulaşma imkânından mahrum etmiş olacağız veya örnekteki, Ülkücü olmak isteyen İngiliz'e, Hıristiyanlıktan vazgeçip Müslüman ve kapitalizmden vazgeçip, İngiliz Millî Doktrincisi olduğun gibi, İngilizlikten vazgeçip Türk ve ferdiyetçilikten vazgeçip Türk Milliyetçisi de olmalısın demek garipliği ile karşı karşıya kalacağız. Ki, bu da, aynı şekilde, dünya görüşü’müzü Türk Milletine hapsetme neticesini doğuracaktır.

İşte bu sebeple, yani ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ'nü sadece Türk Milleti ile sınırlandırmamak; her yerde ve her zaman inanılabilir (evrensel) bir hale getirmek için, sadece Türk-İslâm Ülküsü değil, Türk-İslâm Ülküsü ile birlikte, ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ demeyi, daha uygun buluyorum. Bütün Ülküdaşlarıma da ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ kavramını kullanmayı teklif ediyorum… ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ terimini ısrarla kullanmalıyız!

MHP, 12 Haziran seçimlerinde olduğu gibi bundan sonra da başarısız olmak istemiyorsa “Ülkücü Dünya Görüşü”ne geri dönmelidir!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 12971

ulkucudunya@ulkucudunya.com