« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

18 Mar

2011

DOSTUM ISRAR EDİYOR! (2)

18 Mart 2011

Dostum’un birinci itirazına geçen yazımda cevap vermeye çalışmıştım, bu yazımda da ikinci ve üçüncü itirazlarına cevap vermeye çalışacağım.

Bu eylem ya da isyanlar -Dostumun da söylediği gibi- tüm BOP ülkelerini kapsamamaktadır. Ancak bu, ABD ve küresel sermayenin BOP’u uygulamaya koymadığı anlamına gelmez. Bu, olsa olsa BOP’un bazı sebeplerden ötürü kapsama alanı içine giren bütün ülkelerde birden uygulamaya sokulmadığını gösterir.

Rusya Federasyonu’na (RF) bağlı federe devletler ve özerk bölgeler ile Rusya’nın arka bahçesi sayılan Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinde (Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan) BOP uygulamaya sokulmamıştır. Ancak bu, ABD ile küresel sermayenin, Rusya’yla şimdilik bir sürtüşmeye girmek istememesi ile Rusya’nın BOP’a yönelik desteğine ihtiyaç duymalarından kaynaklanmaktadır… Üstelik ‘Avrasya’nın Kontrolü Stratejisi’ doğrultusunda halen bu ülkelerin çoğunda varlığını sürdüren ABD ve küresel sermaye, diğer ülkelerdeki BOP uygulamalarının bu bölgedeki dolaylı etkileşimini yeterli saymış olmalıdırlar. Keza, Endonezya, Malezya, Bangladeş gibi Uzak Doğu ülkelerinde; Gana, Gambiya, gibi Afrika ülkeleri ile Arnavutluk, Bosna-Hersek gibi Balkan ülkelerinde de BOP hayata geçirilmemiştir... Bunun nedeni de ABD ve küresel sermaye’nin bu ülkelerle ilgili çıkarlarının hayatî önemi haiz olmaması ile BOP’un kapsama alanının “baş edilmesi çok zor, hatta imkânsız” bir alana yayılmaması, dolaylı etkileşimin şimdilik yeterli görülmesidir.

Gerçekten de BOP’un uygulama alanı içerisine alınan 23 ülkenin (Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye, Türkiye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, İran, Pakistan ve Afganistan) hepsi de ABD ve küresel sermaye’nin “stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının denetim altında tutulmasına yönelik” acil çıkarları ile örtüşen ülkelerdir.

Netice olarak; isyan ya da eylemlerin (doğrusu operasyonların) BOP kapsamındaki tüm ülkelerde olmaması, olan bitenin ABD ve Küresel sermaye’nin BOP’u uygulamaya koymadıklarını ispatlamaz! Bilakis ABD ve küresel sermaye’nin yukarıda açıklamaya çalıştığım sebeplerden dolayı akla uygun, hesaplı ve ölçülü hareket ettiklerini gösterir!

Dostum’un üçüncü itirazı şöyleydi, “Bu ülkelerdeki yönetimleri kontrol ederek, ABD, buralardaki petrol ve doğalgazın zaten tek sahibi durumundadır. O halde yeni bir ‘operasyon’ yapmasına ne gerek var?”

ABD ve küresel sermaye, -Dostum’un da söylediği gibi- isyan ya da eylem yapılan BOP’a dâhil ülkelerdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının sahibi durumundadır. Buna kimsenin bir itirazı olmadığı gibi benim de yok! Ancak ABD ve küresel sermaye, bu operasyonları sırf petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip ve hâkim olmak için yapmamaktadır. Bakmayın siz ‘uzmanlıkları kendilerinden menkul’ uzmanların operasyonları petrole ve doğalgaza bağlamalarına… Bu, operasyonların yapılmasının çok önemli sebeplerden biridir, ama en önemli sebebi değildir. Çoğu kimsenin dikkatini çekmeyen en mühim sebep başkadır! Bu sebebi; önüne dünya haritasını koyup, BOP’un uygulamaya konulduğu alana şöyle üstün körü bakan herkes görebilir. Ancak biz, maalesef ne dünya ne de Türkiye haritasına bakmıyoruz... Nitekim bunu, bana da 7 yaşındaki oğlum Ahmedyesevi gösterdi!

Ahmedyesevi’yi tanımazsınız, siz. Allah nazardan saklasın, Ahmedyesevi doğduğu günden beş yaşına gelinceye kadar hergün bir cüz Kur’ân-ı Kerim dinleyerek büyüdü. Ve beş yaşına geldiğinde hem Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmiş, iki defa da hatmetmiş hem de okuma-yazmayı öğrenmişti. Ondan sonra hem Kurân okumaya devam etti, hem de dünya ve Türkiye haritaları ile haşır neşir olmaya başladı... Haritaları yere serer ve üzerine uzanarak, saatlerce harita incelerdi… Böyle büyüdü, Ahmedyesevi. Şimdi ilköğretim okulu birinci sınıfa devam ediyor. Vaktini kitaplar okuyarak, –meselâ geçen yaz Türkçe Sözlük ile Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’nü okuyup bitirdi- satranç ile bilgisayarda oyunlar oynayıp, haftada üç gün yüzerek geçiriyor.

İşte bu Ahmedyesevi’ye operasyona maruz kalan ülkelerin adlarını saydım ve bunların ortak özelliklerini sordum. Hemen gitti, Dünya Siyasî Haritası’nı getirdi. Yere serdi, kendisine söylediğim ülkeleri bir bir buldu, sonra da cevabı verdi: Hepsi de denize kıyısı bulunan ülkeler… Başka, dedim… Haritaya baktı, baktı ve sonunda söyledi: boğazlarla kanala yakın olan ülkeler! O anda kafam dank etti. Harita’ya dikkatle baktım ve operasyonun en önemli sebebini gördüm. ABD ve küresel sermaye dünyanın en mühim suyollarını; kanal ve boğazlarını ele geçirmeye çalışıyordu: Cebelitarık Boğazı’nı, Süveyş Kanalı’nı, Kızıl Deniz’i, Babül Mandep Boğazı’nı, Hürmüz Boğazı’nı ve Basra Körfezi’ni! Ahmedyevi’yi öptüm ve teşekkür ettim.

Doğrudur, Ortadoğu bölgesi dünya enerji kaynaklarının en önemli merkezi ve ihracatçısıdır. Dünyanın kesinleşmiş doğalgaz rezervlerinin yüzde 34'ü Ortadoğu'dadır... Dünya petrol rezervlerinin ise yüzde 65.4’üne, Ortadoğu sahiptir… Buna Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri ilave edilince, toplam rezerv, dünya rezervlerinin yüzde 69.6’sına ulaşmaktadır. 2020 yıllarına gelindiğinde, bu bölgenin dünya petrol talebinin yüzde 40'ını karşılayacağı tahmin edilmektedir. Ancak, ABD ve küresel sermaye'nin enerji kaynakları ve sevk yollarını kontrol etmek istemelerinin sebebi, ABD’nin petrol ihtiyacını karşılamak veya dünyayı birlikte yönettikleri 'küresel sermaye’nin petrol ticaretini sürdürmelerini garanti altına almak değildir.

ABD; petrol ihtiyacının büyük bir bölümünü çok verimli kendi kaynaklarından, geri kalan ihtiyacının önemli bir bölümünü Meksika, Venezuella ve Kuzey Denizi'nden (Norveç) karşılamakta, sadece küçük bir bölümünü Ortadoğu ülkelerinden almaktadır. Dolayısıyla, bölgeyi denetim altına almak istemesinde, kendi ihtiyacını garanti altına almak amacıyla ilgili hesaplar da olmakla birlikte, esas gaye, dünya üzerindeki AB gibi, Japonya gibi, Çin gibi rakiplerinin çok büyük ölçüde bu kaynaklara bağımlı olmasıdır... Demek ki ABD ve küresel sermaye'nin bu rakipleri üzerinde ekonomik baskı kurabilmeleri için, Ortadoğu'daki petrol ve gaz kaynaklarını denetim altında bulundurmalarıyla komşu bölgelerde bulunan enerji kaynaklarının erişim ve sevk yolarının kontrol altında bulundurulmaları gerekmektedir. Bu, ABD ve küresel sermaye'nin Ortadoğu coğrafyasının yanında, stratejik önem taşıyan diğer yakın bölgelerin de kontrol altına almaya çalışmalarının sebebini ortaya çıkarmaktadır.

Dünya hâkimiyeti için Avrasya'yı, Avrasya hâkimiyeti için de Büyük Ortadoğu'yu kontrol etme mecburiyeti hisseden ABD ve küresel sermaye, bu yolda stratejik bir madde olan petrol ve ona ulaşım yolları üzerinde egemenlik tesis ederek, rakipleri karşısında stratejik üstünlük sağlamayı amaçlamaktadırlar. Böylece petrol ve doğalgaz rezervleri olmayan veya kısıtlı olan kendisine 'rakip ekonomiler’ durumundaki AB ülkelerinin, Japonya’nın ve Çin’in ekonomik büyümelerini kontrol altına alabilecekler. Euro veya başka bir para biriminin dünya ticaretine hâkim olmasını önleyecekler. Esasen altın olarak hiçbir karşılığı olmayan, sadece ABD'nin baskısı ve askerî gücü ile ayakta durabilen ABD Doları’nın dünya ticaretindeki hâkimiyetini sürdürebilecekler. Bu son söylediğime itiraz edebilecek olan dostlara, ikinci Irak Harekâtı’nın en önemli sebebinin, Irak'ın, OPEC üyesi olarak Kasım 2000'den itibaren petrolünü Euro'yla satmayı kararlaştırması ve diğer OPEC ülkelerine de bu hususta çağrı yapması olduğunu hatırlatmak isterim!

Ne ise… Petrol ihtiyaçlarını büyük oranda Ortadoğu’dan temin eden AB ülkeleri, Japonya ve Çin petrolü nasıl taşıyacaklardır? Tabiki deniz yoluyla… Cebelitarık Boğazı’nı, Süveyş Kanalı’nı, Kızıl Denizi, Babül Mandep Boğazı’nı, Hürmüz Boğazı’nı ve Basra Körfezi’ni kullanarak… Elbette bunun için Cebelitarık Boğazı’nın, Süveyş Kanalı’nın, Kızıl Deniz’in, Babül Mandep Boğazı’nın, Hürmüz Boğazı’nın ve Basra Körfezi’nin ulaşıma açık olması gerekir.

İngiltere sömürgesi Cebelitarık Devleti ile Fas’a hâkim olan, Cebeli Tarık Boğazı’na. Mısır’a hâkim olan, Süveyş Kanalı’na. Mısır, Sudan, Eritre, Cibuti, Yemen, Somali, Suudi Arabistan, İsrail ve Ürdün’e hâkim olan, Kızıl Deniz’e. Yemen’e, Somali’ye, Cibuti’ye ve Eritre’ye hâkim olan, Babül Mandep Boğazı’na. İran’a, Kuveyt’e, Bahreyn’e, Suudi Arabistan’a, Katar’a, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ve Umman’a hâkim olan, Basra Körfezi’ne. İran’a, Umman’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne hâkim olan da Hürmüz Boğazı’na hâkim olur!

Cebelitarık Boğazı’na, Kızıl Deniz’e, Babül Mandep Boğazı’na, Hürmüz Boğazı’na ve Basra Körfezi’ne hâkim olan da isterse petrol sevkiyatına engel olabileceği için AB ülkelerinin, Japonya’nın ve Çin’in gırtlağına sarılmış olur! Gene buralara hâkim olan, isterse Ortadoğu’nun petrol üreten ülkelerinin ihracatına engel olabileceği için bu ülkelerden istediğinin gırtlağına sarılma imkânına sahip olur! (ABD ve küresel sermaye’nin Hürmüz Boğazı’na ya da Basra Körfezi’ne hâkim olduklarını düşünün bir. Bu durumda İran teslim olmaktan başka ne yapabilir?) Niye? Çünkü Cebeli Tarık Boğazı, Akdeniz’i Atlas Okyanusu’na bağlayan… Süveyş Kanalı, Kızıldeniz’i Akdeniz’e bağlayan… Kızıldeniz, Süveyş Kanalı’nı Babül Mandep Boğazı’na bağlayan… Babül Mandep Boğazı, Kızıldeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan… Hürmüz Boğazı ise, Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne ve dolayısıyla Hint Okayanusu’na bağlayan tek suyoludur!

Tam bu noktada ‘ABD ve küresel sermaye, Ortadoğu’yla suyollarına hâkim olurlarsa ne olur?’ diye bir sual sorarak, cevabını araştırmak lâzım, ama o zaman yazı gene çok uzun olacak… Ancak gene de şu kadarını söylemeden geçemeyeceğim… Böyle bir şey olursa ABD ve küresel sermaye, bir an bile beklemezler İran’a saldırırlar… Bu da III. Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebep olur! ABD ve küresel sermaye’nin petrol ve doğalgaz kaynaklarından başka söz konusu suyollarına da hâkim olmaya çalışmaları, esasen, bunların İran’a askerî bir saldırı plânladıklarını ve bunun da III. Dünya Savaşı’nı başlatacağını tahmin ettiklerini gösterir!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,00 M - Bugn : 25141

ulkucudunya@ulkucudunya.com