« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

14 Oca

2011

ANLADIN SEN, ONU!

14 Ocak 2011

II. Gıyaseddin Keyhüsrev bilgili, tecrübeli ve ileriyi gören bir sultan değildi. Nitekim O’nun zayıf yönetimi Anadolu’da ‘Baba İshak İsyanı’nın çıkmasına meydan verdi… Devlet, bu isyanı bastırmakta zorlandı... Ve bu, Moğollara Anadolu Selçuklu Devleti’nin güçsüz bir durumda olduğunu gösterdi. Üstelik ‘İsyan’ sonunda Doğu Anadolu neredeyse savunmasız bir duruma düşmüştü.

Moğollar, bu durumdan istifade ederek Anadolu’ya girdiler… İki ordu Kösedağ’da savaşa tutuştu, savaşı Moğollar kazandı. (1243) Ve Anadolu Selçuklu Devleti yıkılma sürecine girdi. Selçuklu merkezî idaresinin zayıflaması, iki sonuç doğurdu: Anadolu’nun değişik yerlerinde yarı bağımsız beylikler kuruldu… Anadolu, Moğol hâkimiyetine girdi. (Anadolu Selçuklu Devleti, Sultan II. Mesut’un ölümüyle, 1308 de yıkıldı!)

Moğol hâkimiyetini kabul etmek istemeyen uc beyleri ve/veya aşiret beyleri istiklâllerini ilân ettiler. ‘Beylikler Dönemi’ başlamış oldu: Konya ve çevresinde Karamanoğulları; Kütahya ve çevresinde Germiyanoğulları; Balıkesir çevresinde Karesioğulları; İzmir ve Aydın çevresinde Aydınoğulları; Manisa’da Saruhanoğulları; Sinop ve Kastamonu’da Çandaroğulları; Muğla’da Menteşeoğulları; Maraş’ta Dulkadiroğulları, Adana’da Ramazanoğulları ve Söğüt ve Domaniç çevresinde Osmanoğulları; beylikleri hayata geçti.

Bu beyliklerin tamamı, Maveraünnehir, Horasan ve İran bölgelerinden Moğolların önünden kaçarak gelen ve Anadolu Selçuklu sultanları tarafından Bizans’ın sınır (uc) bölgelerine yerleştirilmiş olan yarı göçebe ve savaşçı Türkmenler tarafından kurulmuştur… Osmanlı, Anadolu’da Türk Birliği’ni yeniden kurana kadar da yaşamışlardır.

Ve bu beyliklerin her biri Anadolu Selçuklu Devleti’nin yerini almayı gaye edinmişti. Bu yüzden 12. yüzyılın sonlarından 14. yüzyılın ortalarına dek birbirleriyle savaştılar. Güçlü olanlar küçükleri yenip kendilerine kattıklarından, sayıları zamanla azaldı. Başlangıçta, en güçlüleri Karamanoğulları ile Germiyanoğulları’ydı... Osmanoğulları bunlara göre çok güçsüzdü. O kadar ki ilk yıllarında Candaroğulları ve Germiyanoğullarına vergi verirlerdi. Kıyı beylikleri kurulunca, Germiyanoğulları güçsüzleşti ve bir iç beylik durumuna düştü. Osmanoğulları ise Marmara kıyılarını alarak Karasioğullarını ortadan kaldırdılar ve Rumeli’ye geçtiler. Böylece Anadolu iktidarının en güçlü adayı olarak ortaya çıkmış oldular. Diğer beyliklerin kimi kentlerini satın alarak, kimilerini de akrabalık yoluyla ele geçirerek Anadolu kesiminde de güçlendiler. Hatta Karamanoğulları, Osmanoğulları’nı yok etmek için Anadolu beyleri, Memlükler, Akkoyunlular, Bizanslılar, Rumlar ve Macarlar ile antlaşmalar yaptılar. Ancak her defasında Osmanoğullarına yenilerek biraz daha güçten düştüler… Osmanoğulları, nihayet hepsini ortadan kaldırarak, Anadolu’da Türk Birliğini gerçekleştirdi.

Germiyanoğulları, Karamanoğulları gibi güçlü beylikler var iken bu beylikler arasından temayüz etmesi ve zamanla bölgede lider konumuna gelmesi Osmanlı beyliğinin hangi özelliğinden kaynaklanmaktadır?

Prof. Dr. Fuad Köprülü (Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu) bu suali şöyle cevaplandırır:

1. Osmanlıların Türk-Bizans hududu üzerinde bulunmaları, yani coğrafî vazıyetleri.

2. Osmanlı hudutlarındaki Türk beyliklerinin bu yeni teşekküle karşı hasmâne bir harekette bulunmamaları.

3. Osmanlıların Asya'da kendileriyle hem-hudut Bizans topraklarını aldıktan sonra Avrupa'ya geçmelerini ve Balkanlar'da sağlam surette yerleşmelerini kolaylaştıran nedenler.

4. İlk Osmanlı hükümdarları, Anadolu'daki Bizans topraklarını zapt etmek ve orada esaslı surette yerleşmek için muhtaç oldukları maddî ve manevî kuvvetleri, batı uçlarındaki diğer beylikler gibi, XIII’üncü asrın ikinci yarısından beri batı hudutlarına gelip birikmekte olan göçebe, köylü, şehirli Türk unsurlarından kâfi derecede temin etmişlerdi. Sahil beylikleri, yalnız Bizanslılara değil, denizci Latin kuvvetlerine karşı da devamlı bir netice temin etmeyen mütemadi harplerle hırpalanırken, Osmanlı Beyliği kendisini yormayan yavaş, fakat sağlam adımlarla hudutlarını genişletiyor, mütemadi kuvvetini artırıyordu.

5. Osmanlılar hariç olmak üzere, diğer sahil beyliklerinde devlet bütün ailenin müşterek malı addolunuyor, prenslerden her biri kendine ait olan sahada müstakil olarak hüküm sürüyordu. Gerçi ailenin en büyüğünün nazarî olarak diğerleri üzerinde bir nüfuzu vardı; fakat bunu, ancak maddî bakımdan en kuvvetli olduğu zaman tatbik edebiliyordu.

6. Osmanlıların, Karesi arazisinden mühim bir kısmını kolayca aldıktan sonra, Avrupa'ya geçip Gelibolu'da yerleşivermeleri, devlet bünyesinin kuvvetlenmesinde büyük bir neden oldu. Çünkü boş ve zengin toprak bulup yerleşmek maksadıyla, birçok göçebe unsurlar, fakir köylüler, Rumeli'nin zengin Tımarlarına nail olmak isteyen birçok Sipahiler, Anadolu'dan, Karesi, Saruhan, Aydın, Menteşe gibi sahil beyliklerinden Trakya'ya ve Makedonya'ya geldiler. Devletin iskân maksadıyla naklettiği kitlelerden başka, şahsî arzularıyla gelenlerin de her halde büyük bir yekûn tuttuğu tahmin olunabilir.

7. Osmanlıların Balkanlar'daki fütuhatı kendileri için nüfusça büyük zayiat verilmeksizin, kolaylıkla yapılmıştı. Bu fütuhatta harple beraber zapt olunan yerlerden mebzul ganimet ve esir alınıyordu. Ekseriyetle genç çocuklardan mürekkep olan bu esirlerden devlet namına alınan beşte bir hisse Anadolu'ya sevk edilerek Türkler arasında terbiye ediliyorlar ve orada Türkçe öğrenip İslâm olduktan sonra, askerlikte kullanılıyorlardı.

8. Yukarıda söylediğimiz genç esirlerden teşkil edilen Yeniçeri kuvveti, hükümdarın maiyetinde daimî bir piyade kuvveti idi. Fakat devletin en büyük askerî kuvvetini Tımar sahibi Sipahilerin vücuda getirdiği süvari kuvveti teşkil ediyordu. Bilhassa XIV'üncü asırda bu Yeniçerilerin göze çarpacak bir önemleri yoktu. Devşirme usulü sistematik bir şekilde ancak XV'inci asırda Murad II. zamanında başlamıştır.

9. Zapt edilen arazinin muhtelif kıymette Tımarlara ayrılarak askerî vazife mukabilinde Sipahilere verilmesi yahut daha büyük kıymette ze'amet ve has’ların -gelirleriyle yeterli miktarda asker tedarik etmek şartıyla- daha büyük kumandanlara verilmesi usulü, Selçuk devleti zamanında olduğu gibi, Osmanlı devletinde de devam ediyordu.

10. Osmanlı Devleti'nin mülkî, askerî, adlî teşkilâtı, esasen Anadolu Selçukluları'nınkinin bir devamı mahiyetinde olup, kısmen İlhanîler ve biraz da Mısır Memlûkleri teşkilâtının tesirleri altında kalmıştır.

11. Bütün bu nedenlere ilâve olarak, ilk Osmanlı hükümdarlarının, Osman'ın, Orhan'ın, Murad'ın ve bilhassa bu sonuncunun, büyük kuruculuk meziyetlerini de göz önünde tutmak lâzımdır.

Prof. Dr. Fuad Köprülü’nün izahı şüphesiz doğrudur, fakat Osmanoğullarının, beylikten imparatorluğa yükselmesini sağlayan etkenleri kısaca şöyle sıralamak da mümkündür:

Bir. Osmanoğullarının, Türk-Bizans sınırında bulunmaları. İki. Osmanoğulların, yeterli maddî ve manevî güce sahip olmaları. Üç. Osmanoğulların, kısa sürede Rumeli’ye geçmeleri sonucu geniş topraklara sahip olmaları. Dört. Osmanoğulların, dinî hoşgörüyü bir devlet politikası haline getirmeleri. Beş. İlk Osmanlı hükümdarlarının kuruculuk ve örgütlenme yeteneklerine sahip olmaları. Altı. Anadolu’ya yeni gelen Türkmenlerin katılmalarıyla Osmanoğullarının nüfus ve asker gücünün artması. Yedi. Anadolu’daki Ahiyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum ve Baciyan-ı Rum gibi dinî teşkilâtların/teşkilâtlanmaların Osmanoğulları lehine çalışmaları.

Hatta bunu daha da kısaltarak şöyle söylemek dahi mümkündür: Diğer beylikler birbirleriyle mücadele ederek vakit ve güç kaybederlerken, Osmanoğulları, yalnızca küffarla savaşmış ve bu yüzden bütün Müslümanlarla Müslüman Türklerin desteğini sağlamak suretiyle hedefine ulaşmıştır! Nitekim Paul Wittek, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunda en önemli faktörün gaza ideali olduğunu ileri sürmüştür. Wittek'e göre gaza kavramı Osmanlı Beyliği'nin yegâne varoluş sebebi, savaşçılar için de tek motivasyon kaynağıdır. Osmanlıların gittikçe genişleyen gaza faaliyetleri, Türkmen kitlelerinin onların bayrağının altına girmesine neden olmuştur. Bu savaşçı potansiyeli de Osmanlı Beyliği'nin fütuhat ile büyümesini sağlamıştır. Prof. Dr. Halil İnalcık ise Osmanlı Beyliği'nin büyümesini açıklarken doğudan mütemadiyen devam eden Türkmen göçü ve gaza fikrinin üzerinde durur… Burada ve bunda, bizim için iki önemli ders vardır: (Önce birliğinizi ve beraberliğinizi muhafaza edeceksiniz, yoksa ‘Kösedağ’ da olduğu gibi mağlûp olursunuz.) Bir, ‘kardeşlerinizle’ uğraşmayacaksınız! İki, ‘gaza’ yapacaksınız, yani ‘küffarla’ mücadele edeceksiniz!

Nitekim Ülkücü Hareket’in banisi ve Başbuğu Alparslan Türkeş kurduğu teşkilâtlarda; MHP ve Ülkü Ocakları’nda, bu stratejiyi 1980 öncesinde aynen takip etmiştir: MHP, AP ve MSP gibi sağcı partiler ile ciddi bir mücadeleye girmediği gibi bunlarla koalisyon ortaklıkları yapmış. Bütün gücünü ve vaktini solcu CHP ile mücadele etmek için kullanmıştır… Ülkü Ocakları ise Hür Genç ve Akıncılar gibi sağcı teşkilâtlarla mücadele etmek yerine bütün enerjisiyle zamanını Marksist/Leninist/Stalinist/Maoist örgütlerle mücadele için kullanmıştır!

‘M. Metin Kaplan, bu kadar uzun bir yazıyı niye yazdın, sen?’

Niye mi yazdım? “Anladın sen, onu!” Anlamasaydın, bu suali sormazdın!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,11 M - Bugn : 28207

ulkucudunya@ulkucudunya.com