« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

02 Ağu

2010

YAPMAYIN! TÜRKİYE’YE KIYMAYIN!

02 Ağustos 2010

PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmaya çalıştığını,

Türkiye’yi parçalayarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri üzerinde bir Kürt devleti kurmak için mücadele ettiğini,

Bunu sağlamak için terörist faaliyetlerde bulunduğunu,

Askerleri, polisleri, öğretmenleri, doktorları, mühendisleri, hemşireleri, ebeleri, geçici köy korucularını,

Yaşlıları, gençleri, çocukları ve bebekleri,

Erkekleri, kadınları ve kızları,

Şehirlileri ve köylüleri,

Türkleri ve Kürtleri,

Sünnileri ve Alevileri,

Müslümanları ve gayrimüslimleri şehit ettiklerini...

Ormanları, köyleri, evleri, fabrikaları, ahırları, hayvanları, otomobilleri yaktıklarını…

Ticarethaneleri, mağazaları, dükkânları bombaladıklarını…

Üstelik bütün bunları yirmi altı yıldır yaptıklarını…

Artık tahammülünüzün kalmadığını,

Sabrınızın taştığını…

BİLİYORUM!

VE SİZLERE HAK DA VERİYORUM!

Fakat sizlere yalvarıyorum; yapmayın, Türkiye’ye kıymayın!

Çünkü…

Bir. Bütün Kürtler PKK’lı değildir; en çok yüzde bir kadarı PKK’lıdır.

İki.

A. Kürtler bizim din kardeşimizdir… Hucurat Sûresi10. Âyet; “Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah’tan sakının ki size acısın.” Bir müminin bir mümin kardeşine düşman kesilmesi, bir müminin bir mümin kardeşine silâh çekmesi, onu öldürmek üzere karşısına dikilmesi çok büyük bir günâhtır. Bu konuda Peygamber Efendimizin hadisleri arasında çok büyük tehditler vardır.

Buhârî’nin rivâyetine göre Peygamber Efendimiz Sahâbeden üç konuda biat almıştır. Birincisi namaz kılmak, ikincisi zekât vermek, üçüncüsü de Müslüman kardeşleri hakkında hayır düşünmek, hayır dilemektir. Yine İbni Mes’ud’un rivayet buyurdukları bir hadislerinde Allah’ın Rasûlü: “Müslüman’a sövmek fısk, ona karşı savaşmak da küfürdür.” buyurur. Bir başka hadislerinde: “Bir Müslüman’ın Müslümanlara karşı canı, malı ve ırzı haramdır” buyurur. Aynı hadisin baş tarafında da Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurur: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Müslüman, asla kardeşine zulmetmez, onu kendi başına terk etmez, onu zelil etmez. Bir Müslüman’ın bir Müslüman kardeşini hakir görmesi kadar büyük bir kötülük yoktur.”

B. Onlar bunu bilmeseler ya da inkâr etseler dahi, Kürtler bizim soydaşımızdır; Türk’tür… Orhun Abideleri’nden daha eski bir tarihe ait bulunan Yenisey Abideleri’nin Elegeş taşındaki 8'inci satırda Kürt İlhanı Alp - Urungu, şu öz Türkçe ifadesiyle, Kürtlerin öz be öz Türk olduklarını söylemektedir: “Men Kürt el - Han Alp - Urungu. Altunluğ keşiğim bantım belde el'im dokuz kırk yaşım...” (Ben Kürt İlhanı Alp Urugu’yum, altın (kemer) okluğu­mu bağladım belime. El'im (devletim) otuz dokuz yaşında öldüm.)

Ayrıca Lozan Konferansı heyetine bir mektup yazan Kürt temsilciler, İngilizlerin, “Kürtlere bağımsızlık verilmesi” talebine, “Biz öz be öz Türküz” diye cevap vermişlerdi… İşte o mektubun (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, HR. İM, 60/3) sadeleştirilmiş metni:

“Bugünlerde (Lozan Konferansı görüşmelerinde) İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürt’lerin hamisi tavrını takınmasını hayret ve şaşkınlıkla karşıladık.”

“Biz Kürtler, Turan neslinden bir kavimiz. Millî an'anelerimiz ve özelliklerimizden (yiğitlik, kahramanlık vb.) dolayı Türkler bize 'yiğit ve cesur' manasına gelen Kürt ismini vermişlerdir.”

“Kürt adıyla anılan ve büyük hizmetleri geçen kahramanların isimlerinin yaşaması amacıyla Deminan, Haydaran, Kureyşan ve Lolan gibi isimler kabile ve aşiretlere verilmiştir. Bu aşiretler, bugün anavatanın Doğu Türklerini oluşturmaktadırlar.”

“Kürtlerin 1876 tarihinden önceki ve sonraki durumları araştırılacak olursa, İranlı misyonerlerin aşiretler üzerinde yaptıkları çalışmaların sonucunda Kürtler kendi öz lisanları olan Türkçe lehçesini ve öz kültürlerini yavaş yavaş kaybettiler. Bundan dolayı Erzurum, Van, Bitlis ve Musul taraflarındaki aşiretler Farsçadan başka bir şey olmayan Kırmanç adı verilen Farisî lehçeyi konuşmaya başladılar.”

“Bu misyoner faaliyetlerinden az etkilenen Harput ve Diyarbakır taraflarındaki aşiretler ise ana dilleri olan Türk lehçesi ile karışık Zaza lehçesini konuşmaya başladılar.”

“Bu öz Türkoğlu Türkleri, Yavuz Sultan Selim Han Kürtlerin Hanı Şeyh İdris-i Bitlisi'ye gönderdiği fermanla kendi ülkesine dâhil etti. O günden bu güne kadar Türk akrabalarının şefkat ve himayelerinde huzurlu ve rahat yaşamakta ve Türk lehçesi ile de konuşmaktadırlar.”

“Yukarıda yapılan değerlendirmelerden sonra, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'a sorarız ki; İranlıların dilini konuşmakla, o millete mensup olunduğu kabul edilirse İngilizler de dâhil her milletin durumu tartışılır.”

“Doğu ülkelerini istila eden ve genellikle dünyanın kendi toprakları içerisinde olmasını hayal eden İngilizlerin, diğer milletlerin kabullenemediği ‘müstemleke’ kelimesinin yerine kulağa hoş gelmeyen ve aynı manayı taşıyan 'manda' kelimesinin de aslında aynı şey olduğunu Kürtler anlamıştır.”

“Dünyadaki zenginlik kaynaklarına sahip olmak isteyen İngilizlerin on ikide onu Türk olan Musul'u ve petrol kaynaklarını biz Türklere çok görmesini hayretle karşılıyoruz.”

“Lozan Konferansı'nda İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Dersim ve Bitlis olaylarından bahsederek tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık fikirleri sokma gayretini biz Kürtler anladık.”

“Biz Kürtler, Avrupa ve İngiliz diplomatlarının parlak vaatlerinin altında kendi menfaatlerinin olduğunu biliyoruz. Ve bundan dolayı kendi direniş kuvvetlerimizi oluşturduk. 1917 yılında İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon gibi bağımsızlık vaatlerinde bulunan Ruslara biz Kürtler: 'Biz Türk’üz, bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır' dediler.”

“İşte bugün bütün Kürtler Lozan'daki Avrupa ve bilhassa İngiliz diplomatlarına aynı cevabı veriyoruz.”

“Kürtler bağımsızlıklarını kendilerini yok edecek yabancılara değil, kendi ailelerinden olan Türklere ve onları temsil eden Büyük Millet Meclisi Hükümeti'ne emanet etmişlerdir.”

“Sonuç olarak biz Kürtler, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un bizler için fikirler üretmemesini rica eder ve Lozan'daki Temsil Heyeti'ne ve Reisi sevgili hemşehrimiz İsmet Paşa Hazretlerine başarılar dileriz.” 24 Kânûn-ı Sânî (1) 339 (24 Ocak 1923)

Umûm Kürt Amele ve Esnâf Cem'iyyeti Re'isi Salih Kahyâ nâmına Erzurumlu İsa-zâde Ahmet

İstanbul'da Umûm Kürtler nâmına Lolan Aşîreti Re'isi ve sâbık Kürt Gençler Cem'iyeti Re'isi (Düzer)-zâde Dersimli Mehmet Sabri

C. Bunlar, yanlış olsa bile… Kürtler de bizim gibi Turanî’dir. Akrabamızdır.

Yıllarını Kürt dili ve tarihine adayarak, hayatı boyunca Kürtçü çevrelerde saygın bir yere sahip olan, onlarca Kürt dernek ve kuruluşun inşasında emeği olan ve Kürtçü camianın sağduyulu akıl hocası olarak nitelenen Dr. Şükrü Mehmet Sekban, 1933 yılında Paris’te La Question Kurde yani Kürt Meselesi adlı bir kitap kaleme aldı.

Bu kitabında Dr. Şükrü Sekban şöyle yazıyor: ‘’… Hemen hemen tamamen ilmî olan bu olayların ışığında Kürtler asla Ari değildir. Sami de değildirler. Bazı Alman bilginlerin iddialarına göre Kürtler Turanî’dir. Hakikaten, Kürtlerin Asya içinde dağılışlarını kolaylıkla takip edebildiğimiz bugünkü coğrafî haritayı göz önüne getirirsek. Alman yazarlarının noktai nazarlarının doğru ve sahih olduğunu rahatça anlarız.”

“Bu hususta en yeni ve en mevsuk harita, 1931 yılında birinci cildi intişar eden "Kısaca Kürt ve Kürdistan Tarihi" adlı eserin kıymetli yazarına aittir. Bu haritadan Kürtlerin dağılışı takip edilirse, onların Orta-Asya'dan, Karakurum ovaları civarından iki istikamette hareket ettiklerini müşahede ederiz. Bir yandan güneye inmişler, Afganistan’ı kat ederken. Herat civarında bir adacık sekinde bir topluluk bırakarak Bülücüstan'a geçmişlerdir; burada en yoğun olarak Kelat civarına yerleşmişlerdir. Daha sonraları bu kol batıya yönelerek Umman denizi boyunca ilerlemiş ve Bender-Abbas'ta konaklamıştır. Sonra buradan ayrılan bir küçük grup, Kerma yakınlarına yerleşmiştir. Diğer yandan hareket noktalarından batıya doğru yönelen kol, Bugünkü İran'ın kuzeyini, Meşhed civarını Kürt kabilelerinden ibaret küçük topluluklarla çevrelemiş, Tahran ile Hazer Denizi arasından, Hazer Denizi etrafındaki dağlar üzerinden, Kafkasya’nın güneybatı hududuna kadar yol almıştır. Buradan, kesif bir topluluk halinde, yine yerleşme yerleri olarak İran'ın batısındaki sayısız dağ silsilelerini tercih etmek suretiyle, İran körfezindeki Bender-Buşir'e ulaşmışlardır. Kürtler Kürdistan’a yerleşirken, bir kısmı da Adana'nın dağlık bölgeleri ile Ankara civarına, daimî olarak yerleşmişlerdir. Pek muhtemel olarak, Orta-Asya'nın kötü iklim şartlan altında yaşayamayan Kürtler, diğer milletlerin hücumlarından kolayca korunmak için dağ zincirlerini takibederek göç etmeğe başlamışlar ve yerleşme bölgeleri olarak krokisini yaptığımız ülkeleri seçmişlerdir. Pek tabiidir ki, muhtelif ve sayısız istilâlar. Kürtlerin diğer milletler tarafından massedilmesi, diğer milletlerin Kürtler içinde erimeleri, açlık, veba gibi hastalıklar, onların coğrafî konumlarının asıl görünüşünü derin bir şekilde değiştirmiştir. Bununla beraber şu da bir gerçektir ki, hiçbir istilâ, Kürtleri ikamet yerlerinden söküp atamamıştır. Şunu da belirtmek yerinde olur ki, Kürt ve Türklerin müşterek yurdu olan Orta-Asya'dan. Türklerin bir kısmının, tarihin hangi devrinde göç edip Kürdistan’ın doğusuna, Lidya hududuna kadar geldikleri de bilinmemektedir. Tarihin en eski devirlerinde bile. Türklerin bugünkü Orta-Anadolu'da mevcudiyeti de, Kürtlerin Turanî menşeli olduklarını doğrulamaktadır. Belki de aynı şartlar, bu iki “kardeş çocukları” kavmin son fertlerine kadar göç etmelerini zorunlu kılmıştır.”

“Antropolojik bakımdan, saf Türk olan Türkmen İle Kürt’ü ayırt etmek güçtür. Bu konuyu, Irak'ta, on sene müddetle tetkik etme fırsatını buldum. Beyan edeyim ki, birini diğerinden tefrik ettirecek fizikî bir belirtiye rastlamadım. Tabiidir ki, dağlarla yaşayışları, Kürtleri daha sert karakterli yapıyor.” (sahife:15 vd.)

D. Bu dahi doğru olmasa bile… Kürtler bizim hısımlarımızdır; bin yıldan beri kız aldık-verdik. Dünür olduk... İç içe geçtik… Bu durumu, kim inkâr edebilir?

E. Kürtler bizim asker arkadaşlarımızdır… Bin yıldan beri İnsanlığın, İslâmiyet’in, Türklüğün ve Türkiye’nin düşmanlarına karşı birlikte savaştık. Birlikte şehit ya da beraberce gazi olduk… Bu arkadaşlığı, yok saymak mümkün müdür?

F. Kürtler bizim komşularımızdır… Bin yıldan beri düğünlerimizi birlikte yaptık, cenazelerimizi beraberce kaldırdık. Sevinçlerimizi, acılarımızı; aşımızı, azığımızı, ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık… Bu birlikteliği, unutabilir miyiz?

G. Kürtler bizim ortaklarımızdır… Bin yıldan beri birlikte ticaret yaptık; ya ortak olduk, birlikte kazandık, ya da müşterilerimiz oldular ya da müşterileri olduk… Rızklarımızı ya beraberce kazandık, ya da birbirimizden kazandık… Kazanmaya devam ediyoruz... Bunlar, doğru değil mi?

Hal böyleyken nasıl olur da din kardeşlerimize, soydaşlarımıza, akrabalarımıza, asker arkadaşlarımıza, komşularımıza ve ortaklarımıza saldırabiliriz?

Bu, intihar etmek anlamına gelmez mi?

Bu, emperyalizmin ve PKK’nın ekmeğine yağ sürmek olmaz mı?

Aklınızı başınıza devşirin… Yapmayın! Türkiye’ye kıymayın!

M. Metin KAPLAN

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,11 M - Bugn : 30813

ulkucudunya@ulkucudunya.com